Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, Ankara’da bir dizi görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelere katılan Amed Baro Başkanı Abdulkadir Güleç, ‘Umut hakkı’ önemli bir adım olacağını, sürecin siyasi çıkarlara heba edilmemesi gerektiğini söyledi
Selman Çiçek
Amed’deki 123 meslek odası ve sivil toplum kuruluşu tarafından kurulan Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, çözüm tartışmalarına ilişkin temaslarda bulunmak üzere 27-29 Ocak’ta Ankara’ya düzenlediği geziyi tamamladı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), DEM Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi genel başkanlarıyla görüşen platform üyeleri, AK Parti Meclis Grup Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Efkan Ala ile biraraya geldi.
Platform sözcüsü ve Amed Baro Başkanı Abdulkadir Güleç, hem Ankara ziyaretleri ve izlenimlerini hem de süreç ile ilgili yaşanan gelişmeleri gazetemize değerlendirdi.
![](https://yeniyasamgazetesi9.com/wp-content/uploads/2025/02/WhatsApp-Image-2025-02-10-at-14.49.54-1600x1064.jpeg)
- Ankara’da siyasi partilere ziyaretiniz oldu. Bu ziyaretinizin amacı neydi?
Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, bu kentteki bütün sorunlarla ilgili yine bölgedeki tüm sorunlarla ilgili fikir üreten çalışma yürüten bir kurumdur. Biz bu kurumun yürütmesi ve dönem sözcüsü olarak bu barış sürecine, Bahçeli ile başlayan sürece katkı sunmak STK’ların, toplumun bu sürece biçtiği anlamı ifade etmek için mecliste grubu bulunan siyasi partilerle görüşmeye gittik. Tek bir amacımız vardı. Bu süreç sabote edilmesin. Siyasi çıkarlara kurban edilmesin. Bu süreç 2013’teki gibi akamete uğramasın. Ve sıkıntılar çıktığında da soğukkanlı bir şekilde bu süreci ısrarla yürütülebilsin diye siyasi partilere kanaatlerimizi sunmak ve Kürt meselesinin demokratik, barışçıl çözümünün mümkün olduğunu anlatabilmek için gitmiştik. Bu minvalde görüşmeler yaptık. Görüşmelerde genel olarak iyi geçti. AKP’de dahil olmak üzere hiçbir siyasi parti bu sürece olumlu yaklaştıklarını söylediler. Ve hiçbir siyasi parti, bu sürecin zararlarını, ülkeyi böleceğini vs. vs gündeme getirmediler. Bu olumlu bir şeydi. Temel amacımız, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne katkıydı.
- Bu ziyaretlerin sonunda nasıl bir izleniminiz oldu?
Genel olarak siyasi partilerde edindiğimiz izlenim bizim umudumuzu güçlendiriyor. Diri tutuyor. Ama yapılan uygulamalara baktığımızda sıkıntılarında olduğunu ifade etmek gerekir. Siyasetin tabiatında çözüm gücü olması gerektiği noktalarda sorumluluk alması halinde bu işin bugüne kadar uzamaması gerekiyor. Evet, yüz yıllık bir sorun, daha eski-kadim bir sorundan bahsediyoruz. Siyasi partiler, buna çözüm getirmek zorundadır. Siyaset bunun için var. Siyasi partilerde bu dönem böyle bir potansiyel gördük. Bu sebeple umutluyuz ama 2013 ve 2019 süreçleri başarıyla sonuçlanmadı. Bu süreçteki hataları hiçbir aktör ve siyasi parti tekrarlamamalıdır. Toplumun onlardan ciddi bir beklentisi var. Bu toplumun beklentilerine, barış taleplerine kulak vermek ve barışı bu ülkede hakim kılmak gerekiyor. Bu çok önemli bir süreç ve barışla taçlanması için bizlerinde toplumunda, halkında ciddi bir beklentisi var. Siyasilerde, sanırım bu realiteyi görüyorlar. Eskiye nazaran bu bakımdan daha iyi bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Bir nedeni de bu sürecin önünde engel olabilecek daha milliyetçi perspektifle oraya yaklaşanların, özellikle sayın Devlet Bahçeli’nin bu süreci başlatması o milliyetçi yaklaşımlarla süreci ‘bölünme’ propagandanın yaratacağı olumsuz ve negatif çalışmanın da olmayacağını düşünüyorum.
- İzlenimleriniz olumlu ancak karşı uygulamalar konusunda nasıl bir endişeniz var?
Anti-demokratik uygulamalar sıkıntılı şeylerdir. Buna mazeret ve gerekçe de bulmak istemiyorum. Siyasetin kaygıları olabilir. Ama bu kaygıdan hareketle ederek bu sorunu çözmüyorsunuz. Eğer gerçekten barışı, siyasi kaygılarına kurban edecek bir pozisyonda iseniz bunun bedelinin çok ağır olduğunu bilmeleri gerekir. 2013 çözüm süreci girişimi ortadır. O çözüm süreci başarıya ulaşmadığı için 85 milyon insan bunun çok ağır bedelini ödedi. Binlerce insan yaşamını yitirdi. İlçeler, şehirler çok ciddi çatışma ve ağır savaş sürecinden geçti. Bunun travmaların ağır olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Umarım bu siyasi kaygılardan kimse hareket etmez. Bu uygulamalar anti-demokratiktir. Hukuksuzdur. Hukuksuz olduğu kadar da çözüme zarar veriyor. Bu tür anti-demokratik uygulamalardan vazgeçilmesi çağrısında bulunuyorum.
- Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit sürüyor. Avukatlar halen müvekkilleri ile görüşme gerçekleşmedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Süreç tartışması ayrı avukatların gidişi ayrı değerlendirmek gerekir. Elbette avukatlar sürecin bir parçası değil. İmralı’da bir hukuksuzluk varsa, oraya gider müvekkilini görüşmesi gerekiyor. Bu en doğal hakkıdır. Sayın Öcalan üzerindeki uygulamaların hukuksuzluğunu hepimiz biliyoruz. Elbette aile ile görüşme hakkı vardır. Avukatlarla görüşme hakkı vardır. Telefonlar ailesi ile görüşme hakkı vardır. Bu haklar kullandırtılmıyor. Avukatların bu çerçevede görüşmesi elbette olması gerekendir. Ama bu süreç avukatlar üzerinden geliştirilecek bir süreç değil. Avukatların gitmiş olması yıllardır uygulanmış olan İmralı Cezaevi sistemdeki haksızlıkları giderme noktasında sürece olumlu bir katkı yapacaktır. Avukatların gitmesi, Sayın Öcalan üzerindeki politikaların kırılması noktasında bir katkı sunar. Giden heyetin vekillerden oluşması oldukça anlamlıdır. Her cezaevinde bulunan her kişi avukatı ile görüşme hakkına sahiptir. Bu hakları İmralı’da da uygulanmasıdır. Avukatların gitmesi süreci dolaylı olarak olumlu olarak etkileyecektir.
- İmralı’daki hukuksuzluklardan bahsettiniz? Bu hukuksuzlardan biri de ‘umut hakkı’ kararının uygulanmaması. Bu karar neden uygulanmıyor?
2014 Öcalan 2 kararı var. Umut Hakkı’na dair verilen bir karar var. Bu kararda umut hakkının ihlal edildiği yönünde tespiti var. Elbette o mahkeme kararının hayata geçirilmesi için öncelikle ceza infaz yasasının değiştirilmesi gerekiyor. Orada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları var. İnfaz sistemi değişmesi gerekir. Devlete karşı suçlarda ağırlaştırılmış müebbet cezası alan kişinin hayatının sonuna kadar kalacağını söylüyor. AİHM’de bunu söylüyor. Bu düzenleme mahpusun dışarıya çıkma hakkını elinden aldığı için yaşam hakkı ihlali olarak görüyor. Umut hakkı gözetilerek ceza infaz yasasında gerekli değişiklik yapılması halinde ancak Öcalan’ın umut hakkından faydalanacağını söyleyebiliriz. Anti demokratik uygulamaların değişmesi gerekir. TMK, TCK, CMK’daki bütün düzenlemelerin değişmesi gerekir. Yine toplumsal mutabakata dayalı demokratik, sivil ve her kesimin içinde bulunduğu bir anayasa yapılmalı. Sorun şiddet zemininden hukuksal zemine çekilirse bu tür şeyler daha rahat konuşulabilinir. Kürt sorunun asıl çözüm bulacağı zemin anayasadır. Anayasa’da Kürtlerin temel haklarını esas alırsa bu sorunun çözümünde önemli bir yol kat edilir. Eğitim hakkı, kendi dilinde kamu hizmeti alması düzenlemeler barış için önemli adımlar olacaktır.
- Bu süreçte ne gibi adımlar atılmalıdır?
Bu süreçte şunları söylüyoruz. Bir , kayyım uygulamaları çözüme zarar veriyor. İki, özellikle demokratik sivil kurumlara dönük gözaltılar çözüme zarar veriyor. Hukukçulara, hak savunucularına, gazetecilere dönük operasyonlar anti-demokratiktir. Bu gözaltı ve tutuklamalar son bulmalıdır. İstanbul Barosu’na açılan bir dava vardı. Bu dava kapsamında baro yöneticisi Av. Fırat Epözdemir tutuklandı. Bu gözaltı ve tutuklamada hukuksuzdur. Çözüme zarar verdiğini düşünüyorum. Devletin Suriye’ye dönük siyasetinde de belli bir yumuşama olması gerekiyor. Eğer çözüm gelecekse; Suriye’deki Kürtlerle ilgili de devletin, siyasetin, hükümetin bakış açısı değişmesi lazım. Oradaki Kürtlerin temel haklarını koruyan, güvenceye alan ve Suriye devletinin inşasında Kürtlerin de Türklerin de, Türkmenlerin de, Arapların da, Süryanilerin de söz sahibi olacağı bir sistemin kurulmasına destek vermesi gerekir. Eğer burada üzerine düşeni yaparsa iç barış sağlanır.