Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın DEM Parti, İstanbul operasyonunu ve Rojava’ya ilişkin uyarılarını gazetemize anlattı:
- Eğer biz demokratik sistemi, demokratik cumhuriyeti oluşturabilirsek buradan herkes faydalanacak, onlar da faydalanacak. Hatta onları biz kurtaracağız. Biz demokratik zeminin güçlenmesi için çalışıyoruz
- Suriye’de tedbirli olmaları, tedbir almaları gerekiyor. Nusayri Alevilere yaptıklarının on katını size yaparlar. Orada geliştireceğiniz diplomatik ilişkilerde de kendinizi güvenceye almanız gerekiyor
- (Turgut Özal, Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın) Kendi adamlarına buna yapan size ne yapmaz, İsviçre demokrasisinde yaşamıyorsunuz, DEM Parti bunu görmelidir.
Nezahat Doğan
27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ndan sonra PKK’nin çağrıya uyacağını açıklamasının ardından devlet ve hükümet tarafından bir somut adımlar atılmadı. Bir ayın ardından Abdullah Öcalan ile bayramda aile görüşü gerçekleşti. Ortağodu’dan Türkiye’ye DEM Parti’ye, Erdoğan ve devlete kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulunan Abdullah Öcalan, bir taraftan çözüm tartışmalarının yürüdüğü ve sürecin başladığı dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyonlara ve Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına dair “demokrasi ve örgütlenme” vurgusu yaptı. Ömer Öcalan, İmralı dönüşünde sürecin hızlanabileceğini görüşmeler yapıldığını belirtirken, bugün de İmralı Heyeti saat 13:30’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Beştepe’de bir araya geliyor. DEM Parti RİHA Milletvekili Ömer Öcalan ile bazı başlıkların ayrıntılarını konuştuk.
- Görüşmede ilk gündem başlığınız ne oldu?
Tabii ki 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ndan itibaren günümüze kadar yaşananları, medyada konuşulanları, kimi yetkililerin yaptığı tartışmaları bir şekilde kendisine aktardım. İstanbul’da yapılan 27 Şubat çağrısı ile ilgili “Uluslararası basın da çok takip etmiş değil mi?” diye sordu. Ulusal ve uluslararası 300’e yakın medya kuruluşunun yakından takip ettiğini, Diyarbakır ve Van’da sinevizyonlar kurulduğunu ve ilk etapta bir duygusal atmosfer oluştuğunu aktardım. Partimizin Merkez Yürütme Kurulu’nun aldığı kararlar doğrultusunda Kürdistan’ın tüm il ve ilçelerde Türkiye metropollerin büyük kısmında yüzlerce toplantı yapılıp bu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın ayrıntılandırarak uzun uzun halka anlatıldığını söyledim. Daha sonra Newroz’la birlikte bu meselenin anlaşılmasının doruğa ulaştığını vurguladım. “Rojava’da Newroz nasıldı, iyi geçti değil mi, İran nasıldı?” diye sordu. İnsanların İstanbul, Diyarbakır, Van başta olmak üzere bölgenin tüm illerinde, Avrupa’da, Rojava’da, Suriye’de ve İran’da, Newroz’ların coşkuyla geçtiğini ve çağrının sahiplenildiğini aktardım.
- Aktardığınız diğer konu başlıkları nelerdi?
Çağrıdan sonra medyayı ve Kürt medyasını yakından takip ettiğimi belirttim. PKK’li yetkililerin de medyada sık sık göründüğünü ve değerlendirmeler yaptıklarını, televizyonlar aracılığıyla kongreyi kendisinin yürütmesi talebinin çok sık vurgulandığını aktardım. Kongrenin güvenlik koşullarının oluşturulması için bir şeyler yapılması gerektiği vurgusu yapıldı. Sayın Öcalan’ın da buna dönük değerlendirmeleri oldu.
- Neydi değerlendirmeleri?
Koşullar sağlanırsa yönetilebilirim noktasında fikir belirtti. Güvenlik konusuna çok girmeyerek “Herkesin kendi güvenliğini kendisi alması gerekiyor,” dedi ve burasının Ortadoğu olduğunu belirterek “birileri garanti verse bile güvenlik ile ilgili ben kimseye garanti veremem,” diye belirtti. Güvenlik koşullarından bahsederken, tarihsel süreçlere de vurgu yaptı. 93’te bu zamanlarda ben Suriye’de de çağrı yaptım dedi ve o süreçte Turgut Özal’ın, Eşref Bitlis’in, Bahtiyar Aydın’ın yaşamını yitirdiğini vurgulayarak bu durumların ortaya çıktığını anlattı.
- Suriye ile ilgili değerlendirmeleri oldu mu?
Suriye’deki merkezi hükümete çok tepkili olduğunu belirtebilirim. Nusayri Alevilerine yapılanları sert bir şekilde eleştiriyor. Kadınların, kızların, çocukların öldürülmesinin IŞID yöntemi bir katliam olduğunu söyledi. Bunun karşısında net bir tavır ortaya koydu. Dürzilerin de, Nusayri Alevilerin de bir sistem kurması gerektiğini ve bu sistemlerin Kürtlerin kurduğu sistemle eşgüdümlü bir şekilde hareket etmesi gerektiğini belirtti. Bu üç yapının da birbirleriyle ilişkili olarak kendilerini korumaya almaları gerektiğini söyledi.
- Sürecin ilerleyebilmesi ve kongre için tecridin kaldırılması ve öncelikle aile ve avukat görüşlerinin sağlanması gerekmiyor mu?
Bizler de aile olarak bu görüşmenin devam etmesini istiyoruz. Türkiye’deki infaz kanunun aileye uygulanması gerekir. Bu mevzuatta var. Avukatların İmralı Adası’na gitmesi gerekiyor, hukuki ihtiyaçlar var. Gazetecilerin gitmesi gerekiyor. Talep edeceği gazeteciler var.
- Gazetecilerin isimlerini söyledi mi?
Evet söyledi. 5-10 tecrübeli, yaşları çok ileri olan gazeteciler…
- Kimler?
Hasan Cemal, Cengiz Çandar şimdilik bunları söyleyeyim..
Umarım genç gazetecileri de ileride çağırır. Toplumun her kesiminden insanların da gidip görüşmesi ve İmralı koşullarının iyileşmesi gerekiyor. Sürekli “koşul yok, şart yok” diye vurgu yapılıyor ama ihtiyaçlar var, talepler var, gerekli çalışma koşulları var. Bu yüzyıllık bir problem ve bu problemleri aşmak için büyük bir irade ortaya koymuştur Sayın Öcalan. Ama halen orada çalışma koşullarının oluşturulmadığını da söyledi. Hatta kendisi orada bulunan diğer üç arkadaşıyla da istediği zaman bir araya gelemediğini belirtti ve eleştirdi.
Bizler de aile olarak bu görüşmenin devam etmesini istiyoruz. Türkiye’deki infaz kanununun aileye uygulanması gerekir. Bu mevzuatta var. Avukatların İmralı Adası’na gitmesi gerekiyor, hukuki ihtiyaçlar var. Gazetecilerin gitmesi gerekiyor. Talep edeceği gazetecilerin ismini de söyledi. Tecrübeli, yaşları çok ileri olan isimler.
- Bunu bu sefer mi belirtti?
Evet. Bunu vurguladı ama umutlu olduğunu, çalıştığını, hazırlıklı olduklarını da vurgulamıştır. İlk 30-40 dakikada böyle yoğun bir enforme ve bizim aktarımlarımızdan sonra bazı noktalarda da ciddi yaklaşılması gerektiğini de söylemiştir. Ama çok gözle görülür, elle tutulur bir düzelme durumu söz konusu değildi.
- Kürt tarafı net bu konuda. KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu yaptığı açıklamada, çağrı yapılsın, sonrasında umut hakkı uygulansın denildiği yerde devletin hiçbir adım atmadığına vurgu yaptı. Bu ne anlama geliyor?
Yetkililerin değerlendirmeleri elbette ki önemlidir. Çünkü muhataplık anlamında bir tarafta orasını teşkil ediyor. Şu an bu dönemin diyalog süreci olduğunu, birçok yapının sorumluluk alması gerektiğini söylüyoruz. Bu diyalog sürecinde 27 Şubat’ta yapılan çağrının bir noktaya evrilmesi için temas kuracağınız diğer bir muhataplık da PKK gerçekliğidir. Yani bir silah bırakma, fesih çağrısı yapılmıştır, Devlet de bunu olumlu karşılamıştır ancak aynı zamanda Sayın Öcalan’ın çalışma koşulları, Sayın Öcalan’ın bu noktada aktif katılma meselesi önemlidir. Yani kongreyi kim yürütecek, güvenlik koşulları ne olacak? Sayın Öcalan’ının çalışma koşulları ne olacak? Diyalog süreci diyoruz ya, Meclis’in bu süre zarfında sorumluluk alması gerekiyor. Ama ben yaşanan gelişmelere de negatif bakmıyorum, bunu da söyleyeyim.
- Mustafa Karasu onu söylüyor. Devletin burada samimi olup olmadığının en büyük göstergelerinden bir tanesi Meclis’in işletilmemesi diyor.
Meclis’in bu noktada sorumluluk alması önemlidir. Çünkü toplumsal tüm kesimleri katmak gerekiyor. Diğer taraftan sadece yıllardır emek veren, bedel ödeyen kurumlar değil, tüm sivil toplumun da sürecin selameti açısından sorumluluk alması gerekiyor.
- Çağrıdan sonra yürütülen çalışmalarda ve trafikte bir eksiklik var mı? Siyaseten ne görüyorsunuz?
Kürtler dört elle sarılmış olarak bu sürece inanıyor, güveniyor. Ben bunu Başkan’a söyledim, “halkımız size ve yaptığınız çağrıya güveniyor, inanıyor. Ama devletle ilgili kuşku ve şüpheler var,” diye. Bu kuşku ve şüphelerin sebepleri içinde 2015 sürecindeki, 2009’daki ve 93’teki yaşanmışlıklar var. Buna karşılık Sayın Öcalan, “Halk doğru noktadadır, bu konuda haklıdır ama ben de bu süreci yürütmekte kararlıyım” dedi.
İşte bu noktada bizlerin de bu sürecin heba edilmemesi, sekteye uğratılmaması için çalışmamız gerekiyor. Ama şöyle bir durum da var. Sanki hükümet ve devlet mekanizması bu durumu toplumsal alana taşırmıyor. Bunun işlenmesi ve kamuoyunun oluşturulması gerekiyor. Sadece 10 -20 televizyon kanalı üzerinden topluma enjekte edilen mantık üzerinden gidilmemeli. Ondan dolayı Meclis, sivil toplum, kadınlar, gençler, toplumun tüm kesimleri sorumluluk almalı, barış ve sürecin çözümle sonuçlanması için refleks göstermeli.
- 19 Mart İstanbul’da yaşananlara ve anti-demokratik uygulamalara dair bir değerlendirmesi oldu mu?
“Başkanım İstanbul’la ilgili son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sordum.
“Eğer biz demokratik sistemi, demokratik cumhuriyeti oluşturabilirsek buradan herkes faydalanacak, onlar da faydalanacak. Hatta onları biz kurtaracağız. Biz demokratik zeminin güçlenmesi için çalışıyoruz. Demokraside de herkese fayda vardır ve bu sistem oluşursa bu sorunlar da ortadan kalkmış olur” dedi.
Süreçle ilgili olarak da ben birinci aşamayı biraz diyalog olarak belirttim, ikinci aşama da barışın tesisi ve kalıcı hale getirilmesi. Ama işte barışın tesisi ve kalıcı hale getirilmesi ikinci aşamada oluşan bir durumdur. Bu da toplumsal sözleşme ile olur.
- Peki toplumsal sözleşme nasıl yapılacak? Krizler nasıl aşılacak?
Bu 100 yıldır devam ediyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Hak, hukuk, adalet mekanizmalarının doğru işlemediği için bu noktaya geldik bu çok net. Hak, hukuk, adalet mekanizması işletilirse barışın tesisi ve kalıcılaşması garanti altına alınmış olur. Toplumsal sözleşmeyle olur. Bunu kim yapar? Bunu Meclis yapar. Peki, Meclis işlevsel mi? Maalesef Meclis’in durumu da gözler önünde.
- Neden Meclis işlevsel hale gelmedi? Meclis’te bir iki partinin dışında komisyonlar kurulup yargı da reform yapılabilir miydi? Buradaki eksiklikler nedir?
Yani bu bir ay önce de çok işleyen bir durum değildi. CHP’ye yapılan operasyonları, İstanbul’da seçme seçilme hakkının askıya alınması Kürdistan’a ve Kürtlere yabancı bir durum değil, yaklaşık 10 yıldır bu devam ediyor Kürdistan’da ve en nihayetinde Türkiye’nin her şehrinden insanların yaşadığı en büyük şehri İstanbul’da da herkese tattırılmaya çalışılıyor. Bu operasyonların bu sürece zarar verdiğini düşünüyorum. Her şey çok negatif anlamda çok kontrollü gidiliyor. Demokrasi de bir tarafa bırakıldı. Kimin ne kadar konuşacağı, neyin ne kadar gündem olacağı, Meclis’te neyin konuşulacağı bile tasarlanıyor. İktidar bu noktada her şeye hâkim, her şeyin üzerinde bir hegemonya kurma arzusu devam ediyor. Süreci de kendi istediği gibi kendi kontrolünde götürmeye çalışıyor. Biz sürecin ilk aşamasına diyalog dedik. İkinci aşama da barış nasıl tesis edilebilir dedik. Üçüncü aşama da bizim için çok önemlidir. Çağrının isminden de yol yürümemiz lazım. Bu demokratik toplumu inşa etme aşamasıdır. Demokratik toplum nasıl inşa edilecek, bunun çalışması nasıl yapılacak? Bu bizde de bir problem aslında. Çünkü Başkan bana DEM Parti’yle ilgili eleştirilerde de bulundu ve kendi önerilerini sundu.
- DEM Parti’yle ilgili eleştirileri neydi?
DEM Parti’yle ilgili o üç blok meselesi üzerinde eleştirileri vardır. Başkan, çok konuşup az yapandan ziyade çok yapıp az konuşanı başkan yapıyor. Yine Suriye ile ilgili eleştirileri var. Kürtler için “Tedbirli olmaları, tedbir almaları gerekiyor. Nusayri Alevilere yaptıklarının on katını size yaparlar. Orada geliştireceğiniz diplomatik ilişkilerde de kendinizi güvenceye almanız gerekiyor” vurguları vardı. Suriye ile ilgili Kürtlerin diplomatik ilişkilerini destekliyor ama bunu garanti altına almak gerekiyor değerlendirmelerini yaptı. Başkan hem ihtiyatlı hem tedbirli hem de umutluydu.
- Bir aydır bir şey olmadı dediğimiz noktada o anladığımız kadarıyla daha umutlu, temkinli ve sabırlı, sağduyulu mu anlıyoruz nedir?
53 yıllık bir mücadeleyi 72’den alıyor başkan. 52-53 yıllık bir siyasi hayatının, 41 yıllık bir çatışma, şiddet zemininin demokratik ve siyasi zemininden bahsediyor. Bunun altyapısının da oluşturulması gerekir. Şu an bir silah bırakma, fesih süreci neye evirilecek, nasıl gidecek? Yüzlerce, binlerce yıllardır bu işin içinde olan insanlar ne olacak şimdi? Ama haklı olan boyut, yaşam koşulları, çalışma koşulları, imkanlar, talepler, bunların ileri gitmemesi. Bunlar sıkıntısıdır aslında eleştirilmesi gereken noktadır. Ama zaman meselesi. Başta devlette çağrı geldi bu işi bitirin dedi. Şimdi sıra yetkililer de.
- PKK’nin çağrıya bu kadar hızlı karşılık vermesini nasıl değerlendirdiğini düşünüyorsunuz?
Ben şöyle düşünüyorum; bu süreç benzer yerlerde yaşanan sorunların sürecine benzemiyor. Biraz tersten yürüyen bir işleyiş var burada. Yöntem böyle seçilmiş. Önceden süreçler devam eder, fesih ve silah bırakma ya da silahı bir tarafa koyma meselesi son nokta olurdu. Şu an bu iş baştan böyle yapıldı. 27 Şubat’taki çağrı ile sonda yapılan başa alındı. Bundan sonraki yaşanacaklar önemlidir. Ben bu aşamanın çok da uzun süreceğini düşünmüyorum.
- Hukuksal sürece ilişkin bir değerlendirmesi oldu mu?
Olmadı. Ben bu konuya teknik bakıyorum. Zaten iki dudak arasında olan şeyler bunlar. Türkiye’de “ben yaptım oldu,” uygulaması çok hâkim olduğu için Başkan bunlara girmiyor. İstendiğinde hukuksal altyapısı da yapılabilir. Yani bir haftada on günde komisyon kurulur, ilgili yasa gelir ve bir şekilde halledilir. Bunlar çok teknik şeyler. Bu bakımdan daha çok hükümeti, devleti değerlendirdi.
- Devleti, hükümeti nasıl değerlendirdi?
93 yılındaki tecrübeleri anlattı “kendi adamlarına buna yapanlar size ne yapmaz, İsviçre demokrasisinde yaşamıyorsunuz DEM parti bunu görmelidir” dedi. 30- 40 dakika buna ilişkin değerlendirmeler yaptı.
- Şimdiye kadar yapılan çalışmaları ve siyaseti yeterli buluyor mu?
Hayır. Yeterli bulmuyor. Başkan her defasında çalışmak gerektiğini; örgütlemek, örgütlü olmak gerektiğini vurguluyor.
- En çok neyi ön plana alıyor?
Demokrasi meselesine çok vurgu yapıyor. Gerçekten İsviçre demokrasisinde yaşamıyoruz. Ama demokrasi herkesin kurtuluşu. Başkan odak noktayı demokrasi olarak belirtiyor. Zaten çağrının ismi de barış ve demokrasi; demokratik toplum çağrısı. Ama Ortadoğu gerçeklerini de biliyor, analiz ediyor. Tedbirli olmak gerektiğini de vurguluyor.
- Basını yeterince takip edebiliyor mu? Basın hakkında konuşabildiniz mi?
Önce Kürt medyasını ve nerede yayın yaptıkların sordu. Ben dışarda yapıyorlar dedim. Medya Haber ve Sterk Tv öncülüğündeki arkadaşların tamamının size selamı var dedim. “Çok selam söylersin, çalışmalarında başarılar diliyorum” dedi. İLKE TV var demokrat kısmen liberal bir kanal diğer arkadaşların aileleri de söylemiş dedi “O nereden yayın yapıyor” diye sordu. Buradan yapıyor dedim. 8 tane ana kanal izlediğini belirtti. Müdüre sorduğumda da Halk Tv, Tele 1, NOW gibi muhalif kanalların izlenebildiğini öğrendim. Ancak Başkan’ın ne kadar izlediğini bilmiyorum, kanal ismi vermedi. “Modernite dergisi geliyor Haydar’a çok selam söylersin. Roma’da yanımda kaldı” dedi. “Jineoloji’nin belli sayıları geliyor” dedi. Herkese çalışmalarında başarılar diledi.