Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma, umudun ve direnişin kendisidir. Bu mücadeleyi büyütmek, tarihsel bir sorumluluktur
Yunus Aslan
Ortadoğu’nun en kadim halklarından biri olan Kürtler, tarih boyunca türlü baskılara, katliamlara ve inkâra maruz kaldı. Ancak Kürtler, özgürlüğe ve eşitliğe olan inancını hiçbir zaman yitirmedi. Bugün, bu inancın en büyük taşıyıcısı Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma, halkların özgürlük mücadelesinde bir yol gösterici olarak varlığını sürdürüyor.
Abdullah Öcalan’ın paradigması, kapitalist modernitenin toplumları nasıl yozlaştırdığını, bireyleri nasıl yalnızlaştırdığını ve halkları nasıl birbirine düşman ettiğini gözler önüne seren bir çözümleme sunuyor. Bu paradigma, devletçi sistemin yerine demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir toplum modelini öneriyor. Tekçi ulus devlet yapılarının yarattığı yıkımın karşısına, halkların özgürce bir arada yaşayabileceği demokratik konfederalizmi koyuyor. Özgürlüğün ve adaletin temel dayanağı olarak, devletçi anlayışın değil, halkların kendi demokratik örgütlenmelerinin esas alınması gerektiğini vurguluyor.
Bu paradigmanın artık hayat bulma vakti geldi. Öcalan’ın yıllardır sürdürdüğü mücadelenin başarısı, halkların bu paradigmaya sahip çıkması ve mücadeleyi yükseltmesiyle mümkündür. Dolayısıyla Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, Kürt halkının ve hatta tüm ezilen halkların özgürlüğüyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, Öcalan’ın özgür çalışır ve yaşar hale gelmesi sadece bir talep değil, halkların geleceği açısından bir zorunluluktur.
Ne var ki, bugün Türk devletinin medya mekanizması ve özel savaş aygıtları, bu mücadeleyi baltalamak için devrede. Televizyon kanalları, gazeteler ve sosyal medya trolleri, Abdullah Öcalan’ın öncülük ettiği süreci itibarsızlaştırmak ve halkın umudunu kırmak için sürekli kara propaganda yapıyor. Oysa gerçekler bu yalanların ötesinde bir yerde duruyor. Bugün Kürdistan’ın dört parçasında, Ortadoğu’nun farklı noktalarında bu paradigma temelinde verilen mücadele, halkların kurtuluşu için tek alternatif olduğunu gösteriyor.
Bu noktada yapılması gereken açıktır: Kürt halkı ve tüm ezilenler, özel savaşın psikolojik saldırılarına kulak asmamalıdır. Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma, sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu’daki tüm halklar için bir umut kaynağıdır. Onun özgürlüğü, halkların özgürlüğü anlamına gelir ve bu özgürlüğe ulaşmak için mücadeleyi büyütmek tek seçenektir. Adaletin ve özgürlüğün yolunu açacak olan şey, daha fazla örgütlenme, daha fazla bilinç ve daha fazla direniştir.
Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma, umudun ve direnişin kendisidir. Bu mücadeleyi büyütmek, tarihsel bir sorumluluktur. Halkların özgürleştiği bir gelecek ancak bu direnişin başarıya ulaşmasıyla mümkündür.