Merhaba. İnanç, vicdan ve ahlaki duruş olmadan eksik kalır. Anayasamızda yer alan hukuki hakların işlenmemesine karşın verilen bir mücadele söz konusudur. Bu hakların gaspedilmesi sonucu insanlar bedenlerini açlığa yatırmak dahil, verebilecekleri mücadelelerini vermekteler. Yani bu açlık grevi eylemleri hukuksuzluğa karşı verilmiş hak arama eylemlerinin birer parçasıdır. Bu hak gaspını yapan devletler için utanç vericidir.
Son günlerde yaşanan intihar eylemlerini açlık grevi eylemleriyle karıştırmamak gerektiğini düşünüyorum. İslamda yaşatmak esastır ki ayette “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” buyurmakta. Burada asıl olan yaşanan hukuksuzluk karşısında öncelikle sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin ve de genel olarak toplum üzerine düşeni yapmadığı için cezaevlerindeki insanlarca böyle bir mücadele yöntemine başvurulmuştur. Sorumluluk bütün toplumun olmakla birlikte, öncülerin sessizliği bu yaşananlarda öne çıkmaktadır. Bu eylemlerin durdurulması için herkes üzerine düşeni yapmaz ise yaşanan ölümlerde herkes pay sahibi olur.
Ülkemizdeki cezaevlerinde başlatılan bu eylemin amacı ölüm değil, hak arama mücadelesidir. Açlık grevine girmiş olan insanların amacı intihar değil, eğer öyle olsaydı bunun başka yolları vardır. Söz konusu olan ölmek değil insanca yaşama isteğidir. İnsanca yaşamak için bunca insan bedenini açlığa yatırmaktadır. Bu durumu birçok açıdan ele almak gerekiyor. Burada İslam itikadı ve İslam hukuku açısından yani konuya hukuksuzluk ve adalet kavramı üzerinden yaklaşılırsa ki İslami ve insani olan budur. Çünkü ayeti kerimede “Allah size adaleti emretti” denir. İslamdaki suç tanımından tutun İslamın tutsak ya da mahkum tanımını yapmalı ve mahkumun hakları nelerdir? Cezai uygulamalara varana dek her açıdan ele almak gerekiyor.
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun buyurmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayet adalet kavramını önemle vurgularken; Müslüman toplumlar bu kavrama uymak yerine kavramı kendilerine uydurmaya çalışırlarsa ortaya çıkan durum İslami olmaktan uzak olur.
Bizler insanların bedenlerini ölüme yatırmalarını doğru bulmuyoruz, ancak bu zulmün devamını da kabul etmiyoruz. Zira İslam’da çözüm esastır, yaşatmak esastır, barış esastır, hak esastır. Sessizlik öldürür, ses yaşatır diyorum. Sessiz çoğunluğu, bütün açlık grevindeki insanlar adına Leyla’ya ses vermeye davet ediyorum.
Müslümanların konu ile ilgili bir takım kafa karışıklığı bilinçli bir şekilde yaratılmış ve insanların konuya mesafeli olmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Sanki açlık grevleri intihar eylemiymiş ve İslamda yasakmış gibi algılar yaratılmıştır. Oysa Müslüman toplumlarda yaşanmış örnekleri başka toplumlar için kutsanırken, ülkemizde aynı çevrelerce İslami duyarlılığı olan insalar uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Müslüman toplumlarda yaşanan açlık grevi örnekleri ve bu konuda verilmiş fetvaların da bu duruma Müslümanların nasıl tavır almaları gerektiği konusunda fikir vermektedir.
Öyle çok eski tarihlere gitmeye gerek de yoktur sanırım. Müslümanlarca, İslami, insani ve de vicdani olduğu kabul edilen Filistin mücadelesinin Müslüman cemaat liderlerinden olan, Filistin İslami Hareketi lideri Raid Salah, açlık grevi yapan Filistinli gazeteci Muhammed el- Kayk ile dayanışma içerisinde olduğunu göstermek için 2016 yılında süresiz açlık grevine girmiştir. Bugün Türkiye’de yaşanan durumla benzer bir durum söz konusudur.
Muhammed el- Kayk Filistinli bir gazeteci ve İsrail hapishanesinde tutsak iken kendisinin hukuki haklarının işlenmemesine karşın bir mücadele biçimi olarak açlık grevine başlar. Salah, bir tutuklunun insani yaşam hakkının elinden alınmasına karşın başlattığı açlık grevine destek vermek amacıyla Müslüman bir cemaat lideri kimliği ile bu hukuksuzluğu bütün dünyaya duyurmak için açlık grevine girer. Hatta imkanı olanların da bu açlık grevine destek olmaya davet etmiş ve bu çağrıya onlarca kişi cevap vermiştir. Salah eyleminin gerekçesini, Kayk’e yönelik suç işlemeyi amaçlayan İsrail’in uygulamalarını protesto etmek olarak açıklar. Bir başka örneği ise yine Filistin’de yapılan açlık grevlerine yönelik verilen fetva var ki bu fetva Kudüs Müftüsü Muhammed Hüseyin’in, İsrail hapishanelerinde açlık grevi yapan Filistinli tutukluların “zorla beslenmeye” karşı direnmelerinin “caiz” olduğu yönünde verdiği fetvadır.
Filistin Fetva Kurulu’nun internet sitesinde yayımlanan fetvada, “İşgal hapishanelerindeki tutuklular, meşru insani haklarını elde etmek için başka yol bulamamaları halinde ‘zorla beslenmeye’ karşı direnebilirler. Dolayısıyla, özgürlüğü için ‘zorla beslenmeye’ direnen tutuklulardan hayatını kaybedenler, Allah’ın izniyle ‘şehit’ sayılırlar” denilmektedir. Bu durum cihat olarak ifade edilmektedir.
Bırakın bir cenazenin ailesinden kaçırılarak defin edilmesi, cenazeye en ufak bir saygısızlık İslam’a göre yasaktır. Eğer bu din Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği din ise Hz. Muhammed’in uygulamalarını bu dinin özü olarak kabul etmek gerekir. Hz. Muhammed’in ne bir ölüye ne de bir diriye böyle bir uygulaması yoktur. Aksine bu tür davranışları zulüm olarak nitelendirmektedir. Bu İslam’a aykırı bir uygulamadır. Kur’an-ı Kerim aleyhinize de olsa adaletten ayrılmamayı emretmektedir. Bu ne adaletle ne vicdanla ne de insani herhangi bir şeyle bağdaşmayan bir durumdur.
Son olarak Filistin halkının yanında Müslüman kimliği ile yer alan insanları, bizim ülkemizde de yaşanan benzer duruma karşı duyarlı olmaya davet etmek istiyorum. Filistin halkının bu mücadelesini, Türkiye devletinin resmi yayın kuruluşu olan Anadolu Ajansı (AA) haber yaparak bütün dünyaya duyurmuştu. AA ve sessiz kalan diğer basının ülkemizdeki benzer duruma karşı takındığı tavrı kınıyorum.
* DİK Üyesi