Bu kitap tanıtımını kaleme aldığım gün, takvimler 19 Ocak’ı gösteriyordu. Hrant Dink’i yitirdiğimiz günün bir başka yıldönümüydü yani…
İstanbul’da yapılan bir NATO zirvesinde (28-29 Haziran 2004) kendisiyle tanıştım. Daha doğrusu, galiba o benimle bilinçli bir şekilde tanıştı ama aslında ben ondan o zamana kadar pek haberdar değildim. Yani bire bir tanışıklığımız olmamıştı daha öncesinden.
Söz konusu NATO zirvesinde, bana alabileceğim broşürler ve takip edebileceğim toplantılar konusunda yardımcı olmaya çalışmıştı. Öylesine bakmış ve dinlemiştim sözlerini. Aklımda kalan sadece iyi bir insan oluşuydu. Hani ne Agos, ne de meşhur Hrant falan yoktu zihnimde…
Sonraki yıllara gelince…
Evet, sonraki yıllarda, tanıştığım o güzel insanın farkına varabildim. Galiba sadece ben değil, neredeyse, halklarımızın baya büyük çoğunluğu, ayakkabıları delik halktan birisini geç de olsa fark etmiş ve çok sevmişti katledilmesi sonrasında.
Son yirmi yılda İstanbul’da nice ünlü ve ‘önemli’ kişinin cenaze töreni oldu. Söyleyin Allah aşkına, kiminki Hrant’ın gibi kadar kalabalıktı, kiminki onun kadar samimi bir hüznü kilometrelerce taşıyordu mezarlığa doğru…
Böylesi bir yıldönümünde, size bir kitap tanıtmak istiyorum. Hrant’a bir saygı duruşu niyetine:
Yıl 1909, Yer Adana
Daniel Arsand’ın kaleme aldığı “Adana’da Bir Nisan” adlı eseri, Alev Özgüner Fransızca aslından Türkçe’ye çevirmiş. Doğan Kitap tarafından 2015 yılında yayınlanan bu kitap, halen ilk baskısında. Yani baskısının üzerinden 10 yıl geçen kitabı, bin kişiden fazla insan okumamış olmalı ki, kitabın yeni baskısı halen yapılamamış.
Şöyle başlıyor roman: “Çukurova’da bahar mevsimi. Havada nemli bir sıcaklık var.
1909 yılının Nisan ayında da aynı sıcaklık vardı. Yaklaşık beş asır önce, Memluklerin istilasından sonra yıkılan eski Ermeni Krallığı’na kendi kanununu dayatmaktaydı. Adana şehrini, Seyhan Nehri boyunca uzanan değirmenleri, pamuk tarlalarını, bostanları, hayvan sürülerini ve insanları, görünmez katran yapışkanlığına hapsetmişti. Muzaffer ve ruhtan yoksundu, kadim zamanlardan beri gece gündüz oradaydı. Sıcak, insanların yüzlerini tere ve toza buluyor; dudaklara, donup kalmış anlamsız bir tebessüm ya da bir sırıtış oturtuyor, bakışlara fiyakasız bir ciddiyet veriyordu.
Kor gibi, sessiz ve alt edilemezdi. O nisan ayı, daha önceki nisan aylarına benziyordu. Tarih, 1909 yılının 5 Nisanı’ydı, katliamlar ve yıkımlar zamanı yaklaşıyordu. (…)
Ermeni mahallesinde Paskalya Bayramı kutlanıyor. Çörekler kabarmış, yumurtalar rengârenk boyanmış. Peki, neden çocukların bilindik bayram neşesi yok ortalıkta? Herkes evinde, herkes tetikte. Bu nisan başka olacak. Bu Paskalya başka. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…”
Böylesi bir kitabı okumak pek kolay değil, ama bizlerin böylesi bir ‘disiplin’ cezasını hak ettiğimizi düşünürsek, mutlaka edinmemiz gereken bir kitap bu. Dahası Çukurova zenginlerinin nereden ve kimlerden neler çaldığını ve bir de Adana’nın Bahçeli ve Kozan’daki milliyetçilerin asıl kaynağını fark etmek için anlamlı ama zor bir vesile bu…
Daniel Arsand kimdir?
Daniel Arsand, 1950 yılında Ermeni bir baba ve Fransız bir annenin oğlu olarak doğdu. Uzun yıllar kitapçı dükkânı işletti. 1979 yılında Paris’e taşındıktan sonra arkadaşlarının kurduğu birkaç küçük yayın evinde danışmanlık yaptı. 2000 yılından bu yana, Fransa’nın önemli yayın evlerinden Phebus’te yayın yönetmenliğine devam etmektedir.
Yazar olarak ilk çıkışını 1989 yılında Mireille Balin’in biyografisi ile yaptı; ancak romancı olarak kariyeri 1998 yılında “La Province des tenebres” ile başladı. Bu eser, ilk roman için verilen Femina ödülünü kazandı. İkinci romanı “En Silence” ise Jean Giono büyük ödülünü kazandı.
Arsand’ın şimdiye kadar dört dile çevrilmiş olan 15 kitabı yayınlanırken; “Adana’da Bir Nisan” yazarın Türkçe’de yayımlanmış ilk romanıdır.