Açgözlü burjuvalar yerine Paris’in yoksullarını tutuyordu. Dürüst bir politikacı, iyi bir hatip, sadık bir Rousseaucuydu. Düşünceleri berrak, söylevleri içtendi. O günün Parislileri ve bugünün kitapları aynı sözlerle anıyor: “Bozulmaz, satın alınamaz, yıkılmaz”. Bozulmadı, satın alınamadı, ama “Cebimde bir liste var” diye başladığı cümleye uğursuz bir adı eklemeyip konuşmasını bulanık bir tehditle sürdürmekte inat ettiği için kellesi düşüyordu. Türünün her duruma esneyen uyum yeteneğinden mahrumdu Robespierre, bu yüzden Konvansiyon’da bir gün önce alkışlayan eller, bir gün sonra onu giyotine göndermek için havaya kalkıyordu.
Yenilginin pençesindeyken zafere çıkan bir yol buluyordu. Büyük İskender’den büyük Friedrich’e, Hannibal’den Caesar’a hepsinin toplamından daha çok savaşa girdi ve daha çok savaş kazandı. Egemen bir asker, bir taktik dehaydı. Mutlak saldırı, hızlı hücum üstadı, aynı anda birden fazla muharebe yönetebilen muhteşem bir maestroydu. Buna karşılık 18 Brumaire günü Beşyüzler Meclisi’nde yeltendiği berbat söylev, az daha canına mal oluyordu. Hayatını, kardeşi Lucien ve meclisi basan askerlerine borçluydu. Bir gecede krallarına inanmayı bırakıp halkın egemenliği mitine inanan Fransız halkı ise on yıl sonra cumhuriyetin sonunu getiren adama tapıyordu.
Kan lekeli pelerini havaya kaldırıp yırtıklarını gösteriyordu Antonius: “Bakın işte buradan Cassius’un hançeri delmiş! Bakın kıskanç Casca nasıl bir delik açmış? İşte şuradan çok sevdiği Brutus vurmuş. Ve lanetli hançerini geri çekerken bakın Caesar’ın kanı peşinden akmış…” Sonunda vasiyetnameyi okuyup Caesar’ın Roma halkına bıraktığı serveti açıklaması, öldürücü son darbe oldu. Halk, az önce alkışladığı komplocuları linç etmeye başlıyordu.
Kelimeler sihirlidir, karşı konulmaz bir güçleri vardır. Kanlı manzaralar, karanlık zamanlar, ama onlardan hayal bile edilemeyecek büyülü gerçekler, yaşanılası dünyalar da yaratılabilir. Türümüz keşfetti, bunun için ilk anne ve babamıza nefret kadar şükran da borçluyuz. Bize sefil hayatımızı ihtişamla taşıma, muazzam bir yükselişin ardındaki acınası düşüşle yaşama becerisini aktardıkları için. İyi veya kötü, sevgi veya nefretle nasıl anmak istersek öyle anabiliriz ama bir şeyi, o hayati gerçeği göz ardı edemeyiz; arkaik sığlıklarını ve kabalıklarını tarihin incelikleri diye alaya alsak da sonuçta zeki bir anne ve babanın çocuklarıyız. Bize kelimelerden hayali gerçekler yaratabilme becerisi kadar, davranış biçimlerini değiştirebilme yeteneğini de bütün canlılar içinde bir tek onlar verebildi. Onlar sayesinde iyi konuşuruz, değişen şartlara bugün onlar sayesinde tam vaktinde uyum sağlarız.
Diğer türleri öyle geride bıraktık. Çünkü bir gecede kendini yeni baştan sadece biz yaratabilirdik. Kelimelerden sesler, onlardan kanlı canlı vücutlar meydana getirip yok etme bilgisi, bu paha biçilmez miras, bu değişen koşullara ayak uydurma yetisi, bu mükemmel esneklik yalnızca bize özgü. Becerikliyiz, iyiliği ve kötülüğü birlikte sürükleyecek kadar. Ve zekiyiz, budalalığın bütün basamaklarını soluksuz tırmanacak kadar. Bir gün ışıklar saçabilir, sonraki güne karanlıklar serpiştirebiliriz. İlgisiz kalmak gerektiğinde istekle harekete geçmemek gerektiğini doğuştan biliriz. Bağrına bastığını tam olarak nerede ve ne zaman boğmak gerektiğini söyleyen bir iç sese sahip tek türün devamıyız. Birkaç kelimeyle düşüncelerimizi, yarım bir fikirle yönümüzü, bir iki sarsıntıyla inançlarımızı, sihirli bir iki dokunuşla da bir anda karakterimizi değiştirebilme üstünlüğümüz küçümsenemez. Kelimelerimiz müthiş, uyum sağlama yeteneğimiz benzersiz. Delicesine başladığını akıllıca bitirme, tutkuyla inşa ettiğini nefretle yıkma, kinle tuttuğuna aşkla tutulma, dostça uzandığını ihanetle tamamlama, tiksinerek yüz çevirdiğini hazla sürdürme, ahlakla giriştiğini ahlaksızlığa vardırma gibi mucizelerin sahibiyiz. Körlerin dikkatiyle geçmişte yürüyebilir, kâhinlerin sezgisiyle geleceği görebiliriz. İlahi rüyalarla geçen gecenin sabahına, katışıksız bir günahkârın çarpan kalbiyle uyanabiliriz.
Türümüzün bunama çağındayız. Bozulabiliriz, satın alınabiliriz, ama yıkılmayız, çünkü doğuştan zeki ve esnek, her alçaklığa uyum sağlama yeteneğimiz ise hala ilk günkü kadar müthiş, öylesine eşsiz.