Yıllardır Beyoğlu’nda sahne alan Hüseyin Ay, Ahmet Kaya’nın ortalığı kasıp kavurduğu 90’lı yıllarda girmiş müzik sektörüne. Yusuf Hayaloğlu’nun albüm yaptığı, Ahmet Kaya’nın ‘Yerime geçecek insandır’ dediği Ay, Dersim’in elektriği olmayan köyünde başlayıp Beyoğlu’nda devam eden müzik serüvenini paylaştı bizimle
Nevin Cerav/İstanbul
Dersim’in Pülümür ilçesine bağlı bir köyde dünyaya gelen Hüseyin Ay, 5 yaşında türkü söylemeye, 10 yaşında ise bağlama çalmaya başlayan nev-i şahsına münhasır bir isim. Aynı zamanda beste de yapan ve 18 yıldır sahne tozu yutan Ay, Ahmet Kaya’nın sesine oldukça benzeyen sesiyle de tanınıyor. Ahmet Kaya’yı seven birçok kişi büyük ihtimalle Hüseyin Ay ismini de biliyordur. Üniversiteden mezun olduğunda tesadüfler zinciri sayesinde yolu Yusuf Hayaloğlu ile kesişen sanatçı, aklından gazetecilik yapmak geçerken kendisini müzik dünyasının tam ortasında buluyor. Hayatının dönüm noktası olan bu durum, Ahmet Kaya ile tanışmasına ve müzik albümünün çıkmasına kadar devam ediyor. Yıllardır haftada iki gün Beyoğlu’ndaki Mektup’ta sahne alan Ay’ın dinleyici kitlesi ise azımsanmayacak kadar fazla. Hüseyin Ay çok sevdiği türküleri, Yusuf Hayaloğlu’nu ve Ahmet Kaya’yı anlattı.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Dersim doğumluyum. Elektriğin bile olmadığı bir köyde büyüdüm. Doğduğunuz coğrafyadaki şartlar hem fiziki hem manevi hem de beyin olarak sizi direnmeye itiyor. İlkokulu köyde okudum, çok zor şartlarda. 10 kardeşin en küçüğüyüm. TRT radyo vardı, sadece türkü dinlerdik. Türkülere aşinalığım oradan geliyor. 5 yaşında türkü söylemeye başladım. Ortaokulu liseyi Erzincan’da okudum. 10 yaşında bağlama çalmayı öğrendim. Dersim’de hangi köye, hangi eve giderseniz gidin bir bağlama mutlaka vardır. Çalınsa da çalınmasa da duvarda aslı durur. Bizim evde de abimin bir bağlaması vardı.
Üniversiteyi nerede okudunuz?
Ankara’da Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni kazandım. İlk defa bir büyük şehire üniversite nedeniyle gitmiş oldum. Üniversitede koro vardı oraya yazıldım. Ankara radyosundan bir hocamız vardı. Ondan teknik olarak da bazı şeyler öğrendim. Bu arada utangaçlığımı da yavaş yavaş üzerimden attım. Bağlamamı alıp okulun bahçesinde oturup arkadaşlara şarkılar söylüyordum. Okul gezilerinde, sahilde, otobüste söylemeye başladım. Okulda sağ görüşlü öğrenciler vardı, ben sol görüşlü olduğum için ters ters bakarlardı ama ben yine de şarkılarımı söylerdim.
Müzik dünyasına girmeniz nasıl oldu?
Üniversiteyi bitirdim. 95 senesiydi. Ne yapayım diye düşünüyordum hatta gazetecilik yapayım diye aklımdan geçiriyordum. Sonra bir gün sürpriz bir telefon geldi bir akrabamdan. Unkapanı’nda bir plak şirketine yolu düşmüş. Orada ‘Özgün müzikte bir tek Ahmet Kaya var. Aslında genç biri olsa ona albüm yapsak, güzel olur’ gibisinden konuşma olmuş. Akrabam da, ‘benim böyle bir tanıdığım var’ demiş. Onlar da ‘çağır gelsin’ demişler.
Bu arada da ailem 93’te Dersim’den ayrılıp Bursa Gemlik’e yerleşti. Biraz zorunlu göç tabii, inanılmaz şekilde ortamın karışık olduğu bir dönem. Köyler boşaltılmaya başlamıştı o tarihlerde. Ailem de mecburen Gemlik’e yerleşti. Ben de okulu bitirince Bursa Gemlik’e ailemin yanına dönmüştüm. İşte akrabamın telefonu üzerine İstanbul’a geldim. Gittim Unkapanı’na. Bağlama bulundu bir yerden, birkaç tane türkü okudum. Ahmet Kaya şarkıları okudum. Beğendiler sesimi, ‘Sana bir kaset yapalım’ dediler. ‘Ama bu kararı biz vermeyeceğiz, seni biriyle tanıştıracağız eğer o tamam derse biz bu işe başlarız deyince, kim dedim? ‘Yusuf Hayaloğlu’ dediler. Ben Hayaloğlu ismini duyunca donup kaldım.
Bildiğiniz, takip ettiğiniz biri miydi Hayaloğlu?
Sabah kalkarken akşam yatarken Ahmet Kaya söyleyen bir insandım. Ahmet Kaya’nın kaset kapaklarını incelediğimde görüyordum Yusuf Hayaloğlu ismini. Adı Bahtiyar, Hani Benim Gençliğim Nerde, Yüreğim Kanıyor, Başım Belada gibi hangi şarkıya baksam Yusuf Hayaloğlu vardı. Ahmet Kaya benim idolümdü, Yusuf Hayaloğlu’na da bu yüzden büyük bir hayranlığım vardı. O yüzden ismini duyunca çok heyecanlandım. Hemen atladık arabaya, Hayaloğlu’nun evine götürdüler beni. Beyoğlu Gümüşsuyu’nda oturuyordu o zaman. Yaz ayıydı, çok sıcaktı. Yusuf abi atlet gibi bir şey giymişti. Geçti camın önüne oturdu, arada bir dışarıya dalıyor. Sohbet ettik. Ben böyle dağ gibi bir adam bekliyordum ama zayıf bir adam oturuyordu karşımda. Fakat masmavi gözleriyle tam bir karizmaydı. Neyse, stüdyoda bana 4 şarkı kaydettirmişlerdi. Kaseti verdiler dinlesin diye alıp taktı kaseti, sakallarını okşaya okşaya, dışarı dala dala dinledi. Sonra ‘İyi iyi, güzel. Ama biraz çalışmamız lazım’ dedi. Tabii bu aynı zamanda tamam da demekti. Cama çıkıp bağırmak istedim sevinçten.
Şanslı bir başlangıç yapmışsınız. Bir albümünüz var değil mi?
Evet. Yusuf abinin çok büyük emeği var bende. Benim hayatımın dönüm noktasıdır, hayatı ve sanatı Yusuf Hayaloğlu’ndan öğrendim. Benim ustamdır.
Ahmet Kaya ile tanışmanız nasıl oldu?
Bir gün yine biz Yusuf abiyle çalışırken kapı çaldı. Bodrum katta oturuyordu. Şöyle camdan bir baktı ve ‘Ahmet geldi’ dedi. Ben Ahmet Kaya mı dedim, evet dedi. Başladım titremeye. Ahmet Kaya içeri girdi, ben ayağa kalktım, Öpüştük, orada sakallarına değdi ya yüzüm, her yerde anlatıyordum. Geldi oturdu Ahmet abi, süzdü şöyle bir beni, Yusuf abiyle biraz sohbet ettiler. Sonra Ahmet abi bana dönüp, ‘Tanışalım seninle, kimsin, nesin’ dedi. Anlattım biraz, sonra dedim, Türkiye’de seni belki de en çok dinleyen, şarkılarını ezbere bilen en büyük hayranın benim dedim ona. ‘Oğlum boş ver ne dinliyorsun beni’ dedi ve güldü. Sonra, ‘Teşekkür ederim gözüm, sağ olasın’ dedi. Ondan sonra gitti. Belli bir zaman sona yine geldi. O dönemlerde bizim albüm şekillenmeye başlamıştı yavaş yavaş. Birlikte çalışmaya başlayalı bir seneyi geçmişti. Yusuf abi ev değiştirmişti. Ahmet Kaya oraya daha sık gelmeye başladı. Çok karşılaştık o dönemde. Çok güzel yemek yapıyordu, inanılmaz lezzetliydi. Arada eline bağlamasını alıp bize türküler, şarkılar okurdu. Birlikte hem onun hem da Aşık Mahsuni babanın türkülerini söylerdik.
Ahmet Kaya sesinizle ilgili yorum yapmış mıydı?
Stüdyo çalışmalarımız sırasında bir gün Ahmet abi geldi stüdyoya, okuduğum birkaç şarkıyı dinledi, Bayağı benziyormuş sesin bana. Yolun açık olsun dedi. Sonra bizi Levent’te bir ocak başına götürdü. Biz otururken iki gazeteci girdi içeri. Ahmet abiye sorular sormaya başladılar. Ahmet abi dedi ki: ”Beni ne çekiyorsunuz, bıkmadınız mı her gün beni çekmekten. Beni bırakın da yanımdaki delikanlıyı çekin. Ben bir gün yorulup da bu piyasadan gidersem yerime geçecek insandır.” Manşet isimli bir dergiydi, 19 Kasım 96 yılıydı, o sayı yayınlandı. Ahmet Kaya ile o dergide fotoğrafımız var. Hayatımdaki en mutlu gündür.
Ahmet Kaya’nın linç edildiği müzik magazincilerinin gecesine katılmış mıydınız?
Maalesef hayır. Askerdeydim, 99 yılında Müzik Magazinciler ödül töreni olduğunda. Çok üzüldüğüm noktalardan biridir o şartlardayken Ahmet abiyle görüşememek. Telefon açtım, telefonu kapalıydı. Ulaşamadım, görüşemedim. O süreçte yanında olamadım. Yurt dışına gitti. Sonra da maalesef o kara gün oldu. Askerden gelmiştim, sabah televizyonda alt yazı geçiyordu. İnanmadım önce, şaka gibi geldi. Ahmet Kaya’nın Paris’te kalp krizinden öldüğünü öğrenince çok ama çok üzüldüm. Üzüntüden, memleket hasretinden kalbi dayanmadı. Çünkü Ahmet Kaya bu ülkeyi çok seviyordu. Her zaman şunu söylerdi: “Edirne’den Ardahan’a Sinop’tan Anamur’a kadar biz bu ülkenin her karış toprağını seviyoruz ve bu ülkede yaşayan bütün halkların, bütün kültürlerin bir arada kardeşçe yaşaması gerektiğini söylüyoruz.” Ahmet Kaya’ya o linç gecesinden sonra basında aleyhine manşet atanlar, yazanlar, küfür edenler şu anda mezarına gidiyor. Ahmet Kaya’nın o gece söyledikleri son derece demokratik, bir sanatçının söylemesi gereken son derece doğal düşüncelerdi. Ahmet Kaya’nın lince uğraması utanç vericidir. O’nu ve şarkılarını bu ülkenin halkı asla unutmayacak, yüz yıllarca söyleyecek. Yok edemezsiniz, güneş balçıkla sıvanmaz, yok edemezsiniz.
Ahmet Kaya çok geniş kesimler tarafından dinlenilen bir isim. Sizce bunun sebebi ne?
Kesinlikle öyle. Her insanın hayatında bir Ahmet Kaya şarkısı geçmiştir. Ahmet Kaya bu ülkede ne yaşanıyorsa hepsini dile getiren bir insandı. Hem de öyle çekinerek filan değil, gümbür gümbür söyleyen bir insandı. Sokağı çok iyi bilmesi, halkını çok iyi tanıması, çok sıcak olması, şeffaf olması ve onurlu olması onun en belirgin özellikleri. Ahmet Kaya’yı Ahmet Kaya yapan Türkiye halkının bütün dertlerini, bütün sorunlarını, bu ülkede yaşanan bütün olumsuzlukları dile getirmesi ve sürekli doğruları söylemesi ve dik duruşudur. Tılsımlı bir sesi var Ahmet Kaya’nın, onun yerine başka birinin gelmesi mümkün değil. Ses benzerliği olabilir, o olur, bu olur ama Ahmet Kaya Ahmet Kaya’dır. Ben onun şarkılarını okuduğum halde böyle düşünüyorum.
12 Eylül darbesi sonrası Ahmet Kaya’nın şarkıları o dönemin politik konjonktürüne çok oturmuştu…
Biz 12 Eylül sonrasında yetişen, büyüyen nesiliz. Dolayısıyla lise ve üniversite yıllarımızda 12 Eylül’ün yasaklarını, baskılarını en yoğun şekilde hissetmiş nesiliz. Ahmet Kaya şarkıları dinlediğimizde bizim o bastırılmış, susturulmuş sesimizin sesi oldu Ahmet Kaya. Bir anda böyle kör bir kuyudan çıkıp ışığa kavuşmak gibiydi şarkıları. Benim için öyleydi. Ahmet Kaya 12 Eylül sonrasında depolitize olmuş gençliği dirilten, aydınlatan müzik yaptı. Bunun yanı sıra ayrıca sevda şarkıları da yaptı. Şarkılarında aşk, sevda, dert, keder, isyan var. Herkes kendinden bir şey buldu. Çünkü hem çok değerli şairlerin şiirleri, sözleri var hem müzikler muhteşem.
Yaptığınız müziğe özgün müzik deniliyor, sizin için de öyle mi?
Özgün müzik dediğimiz şey türkülerden çok uzak bir şey değil bence. Ahmet abi demişti, “Özgün müzik değil özgür müzik yapıyorum” diye. Ben de buna çok katılıyorum. Gerçekten özgür müzik yapıyoruz.
12 Eylül darbesi olduğunda 8 yaşındaydım. O zamanlar köydeyken kasetlerde Selda Bağcan, Aşık Mahzuni Şerif ve Emekçi’nin kasetleri vardı. Asker gelip arama yapardı. Biz o kasetleri poşetlerin içine koyar ve uzak bir yerde bir ağaç kovuğu bulur saklardık. Yasaktı çünkü. Ama o dönem bu isimleri dinlemek bizi başka nasıl etkileyebilir ki. Tabii ki onları söylüyoruz. Coğrafya belirler bazı şeyleri. Sonra o coğrafyadan ayrıldık, şimdi kentte kent müziği yapıyoruz, öyle söyleyeyim.
Anadilinizde müzik yapabiliyor musunuz?
Kürtçe tam bir şarkı dili, türkü dili. Anadilimde birkaç tane söylüyorum sahnede. Evde de Zazaca konuşuruz. Ama sahnede dinleyici kitlesini baz alarak sadece birkaç tane Kürtçe şarkıyla yetiniyorum.
Ne adar zamandır sahne alıyorsunuz ve dinleyicileriniz hangi kesimlerden oluşuyor?
18 yıldır sahnedeyim. Dinleyicilerimiz sağ olsun büyük bir ilgi gösteriyor bize. Beni her kesimden insan gelip dinler.
Benim olduğum yerde insanlar tek de olsa, aile de olsa rahatlıkla eğelenebilmeli. Tek başına bir kadın da gelip rahatsız edilmeden beni dinleyebilmeli. Dolayısıyla ben biraz sahne aldığım yerleri de bu anlayışa göre seçiyorum. Gönül ister ki her yerde her mekanda dinleyicilerimizle buluşalım ama bu mümkün olmuyor.