Süreçle ilgili iktidara olan toplumsal güvensizliğe işaret eden Ahmet Türk, kendilerindeki samimiyet inancının ise infaz düzenlemesiyle hayal kırıklığına uğradığını belirerek, ‘Umut ediyoruz ki, Ekim ayında beklentilerimize yanıt verecek bir sürecin başlamasıdır’ dedi
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Mêrdîn Şubesi, “Umut Hakkı ve Barış” konulu panel düzenledi. Mêrdîn Eczacılar Odası Konferans Salonu’nda düzenlenen panele, konuşmacı olarak İmralı Heyeti Üyesi Ahmet Türk, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve Amed Barosu Başkanı Abdulkadir Güleç katıldı. Av. Ruşen Bingül’ün moderatörlüğünde gerçekleştirilen panel, Ahmet Türk’ün konuşması ile başladı.
Kürtlerin mücadelesinin uzun yıllara dayandığını hatırlatan Türk, “Özellikle 1924 Anayasası ile bir ulus devlet yaratıldı. Ulus devletler diğer kimlikleri eritmeye yönelik bir siyaseti izler. Bu nedenle çok farklı kimlikleri, grupları asimile etmeye yönelik uzun süre devletin böyle bir politikası mevcuttu ve bu politikayı yürüttü. Kürtlerin dışında diğer gruplar neredeyse asimilasyona uğradı. Ama Kürtler, gerçekten özgürlük mücadelesini güçlü bir şekilde yürüterek, bugüne kadar ayakta kalabildi. Hak ve özgürlükler konusunda taleplerini her zaman Türkiye ve dünya gündemine ve Kürt halkının mücadelesini büyütmeye yönelik bir çabanın mücadelenin içinde oldu” ifadelerini kullandı.
Öcalan’ın İmralı’daki açıklamalarını aktardı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la İmralı’da yaptıkları görüşmede aralarında geçen bir diyalogu anlatan Ahmet Türk, “1993 sürecinden söz etti. O dönemde Lübnan’da bir toplantı yapmıştık. Bir ateşkes ile birlikte barış sürecinin başlaması konusunda fırsatlar çıkmıştı. Ama henüz daha Şam’da iken, Özal’ın vefat ettiği haberini alınca bu işin tamamen bittiğini düşünmeye başlamıştık. Gerçekten de öyle oldu. Sayın Öcalan 1993’te kararlı olduklarını ifade etti ve şunu ifade etti: ’32 yıldır aynı şeyleri tekrar ediyoruz. Bu da bizi bir sonuca götürmüyor. Yeni bir döneme, yeni bir anlayışa, demokratik bir cumhuriyete, demokratik bir ulusa ihtiyaç var. Biz bugün Türk ve Kürt halkının dostluğunu, geçmişten gelen kardeşliğini yeniden oluşturmak durumundayız. Hatta tarihten örnekler verdi. ‘Büyük Selçuklu döneminde ne zaman Kürtler Büyük Selçukluları desteklediğinde Selçuklular Horasan ve Anadolu’ya birçok yere yayılmaya başladılar. Yani Şeddadilerin desteğiyle ancak bu coğrafyaya geldiler.’ Bunu ifade etti. Yine Kurtuluş Savaşı’ndaki Kürtlerin durumu. Tabiî ki ‘Bütün bunlardan dersler çıkarmak gerekir’ diyordu. Ve ‘Ortadoğu bugün bir patlama noktasına gelmiş, kaynama noktasına gelmiş. Ortadoğu’ya demokrasiyi götürecek olanlar bizleriz.’ Eğer Türkiye demokratik bir cumhuriyete kavuşursa, o zaman sadece Türkiye’deki sorunları değil, Ortadoğu’nun demokratikleşmesine büyük katkılar sunacağını ifade etti.
‘Demokrasi olmadan başarı şansı yok’
Kürt halkının demokrasi, hatta silahlı mücadelesinin yeni bir dönemin kapısını açtığını kaydeden Ahmet Türk, “Bu dönem halkların ortak demokratik değerler etrafında buluşmasını gerçekleştirmeye yönelik yeni bir dönemi oluşturmaktır. Sayın Öcalan, özellikle burada demokratik bir cumhuriyetin, demokrasi olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini ifade etti. Hatta şu örnekleri verdi. Sovyetler Birliği güçlü bir şekilde oluştu, ama temelinde demokrasi olmadığı için yıkıldı. Yine Çin sosyalist bir rejim oluşturdu, ama temelinde demokrasi kültürü olmadığı için yıkılmak zorunda kaldı. Biz ne söylersek söyleyelim eğer demokrasiyi gerçekleştiremezsek bugün artık başarıya ulaşma şansı yok” diye konuştu.
‘Bahçeli: Türk ve Kürt kardeşliğini gerçekleştirmeliyiz’
Öcalan ile görüşmelerinin ardından siyasi parti temsilcileri ile yaptıkları görüşmelere değinen Ahmet Türk, bu kapsamda MHP lideri Devlet Bahçeli görüşme gerçekleştirdiklerini hatırlatarak, Bahçeli’nin “Eğer siyasi hesaplar yapsaydım bugün böyle bir çağrı yapmazdım. Böyle bir yola girmezdim. Ama Ortadoğu’ya baktığımızda, dünyaya baktığımızda, Türkiye’nin geldiği noktaya baktığımızda, Kürt ve Türk kardeşliğini biz gerçekleştirmek zorundayız” dediğini katardı.
‘İnfaz yasası hayal kırıklığı yarattı’
Kürtlerin de Türklerin de buna ihtiyacı olduğunu ifade eden Ahmet Türk, “Tabiî ki biliyoruz. Eleştiriler var, hatta güvensizlik var. Bunların samimi olmadığı konusunda. Aslında biz bu samimiyeti gördük. Ama açıkça söylemek gerekir ki, son dönemde özellikle bayramdan önce beklentilere cevap verecek bir süreç başlamadığı için endişelerimiz büyüdü. Ama inanıyorum ki bu süreç, yine devam eder. Ama bugün ortaya koydukları infaz yasası ve bu infaz yasasında hiçbir şeyin olmaması, beklentilerimize yanıt vermeyecek bir noktada olması, bizlerde bir hayal kırıklığı yarattı. Umut ediyoruz ki, Ekim ayında beklentilerimize yanıt verecek bir sürecin başlamasıdır” diye konuştu.
‘Adımlar atılmazsa Türkiye kaybeder’
Her şeye rağmen kazanan tarafın yine Kürtler olacağını kaydeden Ahmet Türk, “Kürtlerin ciddi barış talebini, PKK’nin kendini feshetmesi, silahları bırakma konusunda aldığı kararlar Kürtlerin elini güçlendirmiştir. Eğer bu barış sürecine Türkiye katılmazsa gerçekten beklentilere yanıt verecek bir pozisyonda olmasa kaybeden Türkiye olacaktır. Çünkü uluslararası anlamda Kürtlerin attığı adımın tarihi bir adım olduğunu herkes dile getiriyor” dedi.
‘Umudumuzu yıkacak hiçbir güç yok’
“Biz hep umuda yolculuk yaptık. Hayallerimizi gerçekleştirmek için çaba gösterdik” diyen Ahmet Türk şöyle devam etti: “Bugün bu hayallerimizi, umudumuz yıkacak hiçbir güç yok. Buna inanın ve güvenin. Bu süreç mutlaka başarıya gidecektir. Elbette ki Kürtleri daha az hakka, hukuka ikna etmeye yönelik bir ayak oyunları ile her zaman karşı karşıya kalacağız. Ama yaptığımız çalışmalarda, toplantılarda, barış konusunda Sayın Öcalan’ın, Sayın Başkanın perspektifi doğrultusunda, ortaya koyduğu düşünceler doğrultusunda bütün çabamızı ortaya koyacağız. Mutlaka başarıya ulaşacağız.”
Rojava tartışmaları
QSD’nin silah bırakmasına dair bazı tartışmalara işaret eden Türk, şunları kaydetti: “İyi de bir yönetim boşluğu varken, Rojava’da devletin hiçbir gücü yokken, polisi, askeri yokken, Hol Kampı gibi bir yerde 55 bin IŞİD militanı, kadın ve çocuklar varken, Kürtler silahları bırakıp, güvenliği nasıl sağlayacak? Bunu bile düşünmeyecek bir noktada ‘Silah bıraksınlar’ diyorlar. Güvenliği yok, rejimin bir gücü yok, rejimin kontrol etme şansı yok. Kürtlerin bugün oluşturduğu silahlı güç sadece kendilerini savunmaya yönelik bir güç olarak ortaya çıktı. Bugün de halen IŞİD tehlikesi geçmedi. Bugün silah bıraktığı zaman o kamplarda halen 10 binlerce IŞİD militanının yeniden devreye girmesi ve Suriye’yi yeniden kana bulaması anlamına gelir. Bunu da özellikle ben ifade etmek istedim. Partinin bu konuda bunu da dikkate alıp, bu konuyu gündeme getirmemesi konusunda benim de şahsen eleştirilerim oldu. Böyle bir mantıkla yaklaşmak lazım.”
Eren Keskin: İktidarda kimin olduğu kaygısı olmamalı
Kürtlerin zor bir coğrafyada yaşadığını ifade eden Eren Keskin, “Her parça birbirini etkiliyor. Bugün bir barış süreci yaşıyorsak bunun en büyük nedenlerinden biri Rojava’daki kazanımlardır. Türkiye devleti garip bir devlet. Birçok halk yaşamasına rağmen diğer kimlikleri asimile etmiş ve sadece Sünni ve Türk kimliklerini esas alıyor. Bu nedenle garip bir devlet” dedi.
Kürtlerin iktidarda kimin olduğunu beklemek gibi bir sorununun olmaması gerektiğini kaydeden Eren Keskin, “Kim iktidarda ise onlarla görüşmelerini yapmalı. Bu daha çok solun kaygısı. Bu kaygı aslında olmamalı, çünkü biz iktidarı güçlendirmeye çalışmıyoruz, Kürt sorununu çözmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Sivil siyasetin önünün açılması önemli’
Kürdistan’ın her zaman ayrı bir hukuk ile yönetildiğini kaydeden Eren Keskin, “Tamamen ırkçı bir hukuk sistemi oluşturulmuştur. Bugün bu kadar sorunu yaşıyor olmamız bu ırkçı sistemin hukuk sistemine tamamen sirayet etmiş olmasından kaynaklıdır. Ama bugün artık çok önemli bir adım atıldı ve silahın ortadan kaldırılması kararı alındı. Bu çok devrimci bir adım. Silahın ortadan kaldırılması çok önemli. Çünkü bugün silah da değişti. İsrail en son çağrı cihazlarını, telefonları silah olarak kullandı. Bu nedenle artık sivil siyasetin önünün açılması çok önemli” diye belirtti.
‘Yargı paketinde hiçbir şey yok’
Hasta tutsaklara dikkat çeken Eren Keskin, İHD olarak hasta tutsakların durumunu yakından takip ettiklerini dile getirerek, “Bunların içinde 230 tanesi kendi başına yaşayamayacak durumda. Bunlar için yasal düzenlemeye bile gerek yok. Burada en büyük sorun Adli Tıp Kurumu. Onun vereceği raporlarla bu sorun çözülebilir. Ancak bundan sonra da Cezaevi İdari Gözlem Kurulları ortaya çıktı” diye konuştu.
10’uncu Yargı Paketi’nin içinde herhangi bir şey olmadığını kaydeden Eren Keskin, yeni tasarı ile normalde cezaevine hiç girmeyecek olanların dahi en az 5 gün cezaevinde kalmasının önünün açıldığını belirtti. Hasta tutsaklar ile ilgili tutumun insan hakları sözleşmelerine aykırı olduğunu kaydeden Eren Keskin, Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere attığı imzaları uygulaması durumunda birçok kişinin cezaevinde tutuklamayacağını söyledi. Burada Avrupa Birliği ülkelerinin de eleştiri konusu olduğunu kaydeden Eren Keskin, denetim mekanizmalarının Türkiye’ye karşı devreye konulmadığını ifade etti.
‘Türkiye umut hakkını tanımak zorunda’
Umut hakkı konusunda değinen Eren Keskin, cezaevinde 25 yıl kalan tutsakların serbest bırakılmasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kapsamında suç olduğunu kaydetti. Bunun bir işkence olduğunun yasada düzenlendiğini ifade eden Eren Keskin, “Türkiye’ye umut hakkı konusunda düzenleme yapılmasını zorunlu kılan Öcalan kararı ile beraber 3 karar var. Türkiye bunu yapmak zorunda. Çünkü AİHM kararına göre bu bir işkence olarak kabul ediliyor” dedi.
Burada en büyük işin ana muhalefet partisine düştüğünü kaydeden Eren Keskin, muhalefetin çifte standart anlayışı ile olaya yaklaşmasının ülkenin kötüye gitmesine sebep olduğuna dikkat çekerek, “Ana muhalefet partisinin bu süreci sahiplenmesi gerekiyor” diye belirtti.
Güleç: Devletin elinden terör bahanesini aldı
Amed Baro Başkanı Av. Abdulkadir Güleç, PKK’nin silahsızlanma kararının devrimci bir eylem olduğunu, Öcalan’ın çağrısının da 1993 yılından bu yana yaptığı çağrıların aynısı olduğunu söyleyen Güleç, “Bu sürecin diğer süreçlerden farklı bir denklemi var. Bütün dünyada denklem şöyle kurulmuştur. Temas oluşturulur, temastan sonra diyalog, müzakere ve sonrasında da mutabakat ve silahsızlanma oluşturulur. Burada Sayın Öcalan silahsızlanmayı başa koyarak bir süreç yürütmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.
Öcalan’ın devletin elinden “terör” bahanesini aldığını kaydeden Güleç, sürecin bundan sonrasında devletin atacağı adımlarla şekillenmesini beklediklerini söyledi. Güleç, sürecin sürdürülmesi için Türkiye’nin atacağı demokratikleşme adımlarının önemli olduğuna dikkat çekti.
Kaynak: MA