2003 yılı sonrasında, dönemin hükümeti tarafından başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı hatırlasak… Türk Tabipleri Birliği (TTB), diğer meslek odaları ve sendikalar bu programın sağlığın piyasalaştırılması anlamına geleceğini defalarca dile getirmişti.
Bu programla birlikte sağlık hizmetinin kamusal niteliğinin ortadan kalkacağı; performansa dayalı ücretlendirme sistemine geçişin sağlık çalışanları üzerindeki baskıyı artıracağı; hizmet kalitesini düşüreceği ve sağlıkta şiddete yol açacağı açıkça ifade edilmişti.
Programın hanelerin sağlık harcama yükünü artıracağı; Genel Sağlık Sigortası’nın (GSS) yalnızca sağlık hizmetini satın alma mekanizması olarak işlev göreceği; sağlık hizmetinin ancak maddi durumu yeterli olanlar tarafından ulaşılabilir hale geleceği; bu durumun haklara erişimde eşitsizlikleri artıracağı ve kamu-özel ortaklığı projeleriyle Sağlık Bakanlığı’nın “hizmet sunumundan çekilerek sürecin piyasa aktörlerine devredileceği” (bugün bu aktörlerin kim olduğunu hepimiz biliyoruz!) yüksek sesle ve yapılan protestolarla net bir şekilde belirtilmişti.
Hatta uygulamaya başlandıktan bir süre sonra, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın etkilerini kamuoyuna anlatmak amacıyla, Ankara Tabip Odası 2012 yılında dönemin Sağlık Bakanı’na yönelik şu çarpıcı çağrıyı yapmıştı: “Acaba yoğun programları arasında lütfedip bir mesai gününü bize ayırsalar, poliklinikte sekiz saatte 150 hastaya baksalar, hem hastanın derdini anlayıp muayene etseler hem de o sırada hastayı memnun etmenin yolunu bize gösterseler, ne güzel olur.” Bu açıklama, uygulamanın sağlık çalışanları üzerindeki ağır yükü ve sistemin yarattığı vahim durumu bir kere daha gözler önüne sermişti.
Aynı dönemde hayata geçirilen Aile Hekimliği Sistemi’nin de Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın önemli bir adımı olduğu, ancak bu sistemin de sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılmasında kritik bir rol oynadığı vurgulanmıştı. Çünkü aile hekimliği sistemine geçişle birlikte geleneksel sağlık ocakları sistemi terk ediliyordu. Oysa sağlık ocakları, başta çocuklar için olmak üzere, koruyucu sağlık hizmetleri sunan ve toplum sağlığı açısından kritik bir role sahip kurumlardı. Yeni sistemde aile hekimleri, “belirli bir nüfusa bireysel olarak hizmet veren birimler haline geliyor ve koruyucu sağlık hizmetlerinden çok hastalık tedavisine odaklanıyordu”.
Bunun yanı sıra aile hekimliği sisteminde de performansa dayalı ücretlendirme modeline geçilmişti. Bu sistem, sağlık çalışanlarını hasta başına ödeme ya da belirli hedeflere ulaşma üzerinden teşvik ediyordu. Ancak bu durum, hastaların birer müşteri gibi görülmesine yol açıyor ve hekimler üzerinde ticari baskılar oluşturuyordu. Ayrıca sistem rekabetçi ve bireyselci bir anlayışa yol açıyordu.
Tüm itirazlara karşın hayata geçirilen bu programın üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçti. TTB’nin, diğer meslek odalarının ve sendikaların bu konudaki öngörüleri ne yazık ki gerçeğe dönüştü. Bugün sağlığın temel bir hak olmaktan çıkarak satın alınan bir olguya dönüştüğünü hepimiz görüyor ve yaşıyoruz.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile aile hekimlerine bırakılan toplum sağlığı hizmetlerinden (aşılama, çocukların takibi, çevre sağlığı) uzaklaşıldığı ve bu haliyle gerçekleşmesi zaten mümkün olamayacak bu hizmetlerin gerçekleşemediği de çok açık. Örneğin; çocuk sağlığı açısından son derece önemli olan aşılamaların, yetersiz aşı ve aşı tereddütlerinin artması nedeniyle eksik yapılabildiğini hekimler sık sık dile getiriyor. TTB de Temmuz 2023 tarihinde yayınladığı bir açıklama ile kızamık salgını riski ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmiş ve yapılması gerekenleri anlatmıştı.
Şimdi ise yine tüm itirazlara karşın aile hekimliği ile ilgili yeni bir yönetmelik yürürlüğe sokulmaya çalışılıyor. Bu yönetmeliğin aile hekimlerinin yıllardır maruz bırakıldığı yetersiz finansmanı, yüksek hasta yükünü, performans sistemini ve bürokratik iş yükünü daha da artıracağı, tüm bunların sağlık hakkına erişimi daha zorlaştıracağı belirtiliyor.
İşte bu nedenle aile hekimleri grevde. Bu grevi desteklemek, sağlığın bir insan hakkı olduğu gerçeğini savunmak ve bu hakkın talebini örgütlemek büyük önem taşıyor. Yanı sıra bu grev sağlık hakkına erişimdeki sorunların sebebini, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı hepimize bir kere daha hatırlatıyor sanki…