Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihi çağrıyı değerlendiren akademisyenler Vahap Coşkun ve Mesut Yeğen, bundan sonraki süreçte karşılıklı güven arttırıcı adımların atılması gerektiğini ve bu noktada tüm kesimlere sorumluluk düştüğünü belirtti
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta İstanbul’da Halkların Eşitlik ve Demokrasi (DEM Parti) İmralı Heyeti tarafından açıklanan tarihi çağrısının yankıları sürüyor.
Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ile Sosyolog Prof. Dr. Mesut Yeğen, çağrıya dair değerlendirmelerde bulundu. Abdullah Öcalan’ın çağrısını hem PKK hem de Kürt siyaseti açısından tarihi bir çağrı olarak nitelendiren Vahap Coşkun, PKK’nin de Abdullah Öcalan’ın çağrısına tamamen katıldığını belirtti. Mesut Yeğen ise sivil toplum ile siyasi partilerin süreci halka bir şekilde izah etmesi gerektiğini diğer yandan toplumun tüm kesiminin sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
‘Mücadele yoğun bir şekilde siyasal bir alana aktarılacak’
Bundan sonraki süreçte PKK’nin kendini feshetme kararını vermesi ve iktidarın da buna uygun olarak silahın tamamen ortadan kaldırılması için gerekli olan yasal değişikliklere yönelik hazırlıklarını yapması noktasında 2 önemli gelişmeyi takip edeceklerini belirten Vahap Coşkun, “Bu anlamda Türkiye’de Kürt meselesi yepyeni bir safhaya geçecek. Çünkü Kürt meselesinin çok önemli bir boyutu da silahtı. Silahın ortadan kalkması bu anlamda bir devrimci değişikliği beraberinde getirecek. Bundan sonra mücadele çok yoğun bir şekilde siyasal bir alana aktarılacak. Kürt meselesinin eşit vatandaşlık boyutu, yerel yönetimler boyutu, kültürel haklar boyutu gibi çok farklı toplumsal kesimler tarafından kabul edilen talepleri, artık siyasal yolla verilecek. Bu Türkiye’de siyasetin de tam anlamıyla değişmesini ifade ediyor” diye belirtti.
‘Karşılıklı güven arttırıcı adımlar atılmalı’
Bu tür dönemlerde özellikle Kürt meselesi özelinde toplumda bir takım tedirginliklerin, tereddütlerin olmasının son derece doğal olduğunu aktaran Vahap Coşkun, “Çünkü 2015’te çözüm süreci bittikten sonra başlayan çatışma sürecinde toplum her açıdan çok ağır kayıplara uğradı. Dolayısıyla halk bu sürecin de başarıya ulaşmaması halinde ciddi bir kayıpla karşılaşacağının bilincinde. O nedenle bir tereddüt yaşıyor. Bu kuşkuları gidermenin en iyi yolu tarafların karşılıklı olarak güven arttırıcı adımlar atmasıdır. Yani bu işi çok fazla zamana yaymadan PKK’nin kendisinden beklenen kararı alması, devletin de buna uygun olarak hukuki ve sosyal tedbirleri bir an önce alması gerekir. Bunlar yapıldığı taktirde toplumda bu sürece verilen desteğin çok daha artacağını düşünüyorum” diye konuştu.
‘Barışı savunana argümanların geliştirilmesi gerekiyor’
Barışın inşa edilebilmesinin toplumun tamamının üzerine bir takım sorumluluklar yüklediğine dikkati çeken Vahap Coşkun, bu süreç içerisinde tarafların üzerine de demokratik bir basınç oluşturmak gerektiğini vurguladı. Vahap Coşkun, “Barışın toplumda bir şekilde demlendirilmesi gerekir. Barış fikrinin güçlü bir şekilde savunulması gerekir. Bu tür girişimler olduğunda buna muhalif olacak, sabote etmeye yönelik çabalar bulunacak kişiler ve gruplar da olacaktır. Bu tür provakatif eylemlere karşı toplumun sağlıklı bir şekilde durması gerekiyor. Barışa yönelik geliştirilecek olan argümanlara karşı, barışı savunan argümanların geliştirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Yeğen: Başarıyla tamamlanacak gibi görünüyor
“1 Ekim’de başlayan süreç yolunda ilerlemiş ve başarıyla tamamlanacak görünüyor” diyen Mesut Yeğen, “Silahlı mücadele döneminin bittiğine daha önce karar verilmişti ama 10 senedir Rojava’nın geleceğinin ne olacağı belirsizdi. 27 Şubat’ta yayınlanan metinde buraya dair bir açıklama yok ancak bir atıf olmaması orada örgütle devlet arasında bir tür uzlaşmanın olmuş olduğuna ya da olabileceğine işaret ediyor. Dolayısıyla geldiğimiz yer netice itibariyle; Rojava’da Kürtlerin bir kısım hakkının, hukukunun tanınmasının karşılığında, PKK silah bırakacak ve ardından da Türkiye’de olabildiğince bir demokratikleşme hamlesi başlayacak” değerlendirmelerinde bulundu.
‘Beka için barış sürecindeyiz’
Devletin bir anda bu tür adım atmasına dair de değerlendirmelerde bulunan MesutYeğen, “1 Ekim’de devletin bir anda güvenlikçi çizgiden özgürlükçü ya da barışçıl bir çizgiye geçtiğini düşünmüyorum. Bu devletin alışkanlıkları ve zihniyeti bellidir. Ama 1 Ekim’de ani bir tutum değişikliğine gidildi. Onun arkasında da bölgede yaşanan büyük değişimin olduğunu düşünüyorum. Büyük değişimi de tek bir cümleyle özetlemek gerekirse; İran’ın bölgede etkisi azalıyor. Bu da bölgedeki Kürtlerin -Türkiye’dekiler de dahil-kontrol altında tutulmasını zorlaştıracak ya da tek başına Türkiye’nin bu işi yapması giderek zorlaşacaktı. Bu durumun farkında olunduğundan ve Türkiye için bir beka sorunu yaratabileceği düşünüldüğünden, Türkiye bu tür bir barış hamlesi yaptı. Yani barış için barış değil ama beka için bir barış sürecindeyiz” şeklinde konuştu.
‘Düzenlemeler gündeme gelecektir’
Silahsızlanma kararının alınmasına karşılık, bir sürü hukuki düzenlemenin gerçekleşmesi gerektiğine dikkati çeken Yeğen, “Bir iki ay içerisinde silahsızlanmanın pürüzsüz olduğuna dair bir kanı oluştuğu durumda, devlet tarafından gereken yasal düzenlemelerin yapılacağını düşünüyorum. Hem PKK militanlarına, hem PKK tutuklularına, tutuklu bulunan DEM Partili siyasetçilere ve keza kayyım meselesine ilişkin düzenlemeler gündeme gelecektir” diye kaydetti.
Abdullah Öcalan tarafından gelen açıklamayla beraber yurttaşlarda, “Şimdi ne oldu?” türünden bir belirsizlikten kaynaklanan duygu hali olduğuna işaret eden Yeğen, sivil toplum ile siyasi partilerin bu duygu halini ciddiye alması ve süreci halka bir şekilde izah etmesi gerektiğini vurguladı. Yeğen, diğer yandan toplumun tüm kesiminin sorumluluk alması gerektiğini sözlerine ekledi.
Haber: Rukiye Payiz Adıgüzel \ MA