- CHP’nin komisyona üye vermemesi için devletin farklı mekanizmaları üzerinden CHP içindeki ulusalcı, Ergenekoncu yapıları da harekete geçirip geçirmediği bilinmez ancak çıkan sonucu bakılırsa iktidarın komplike bir markaj uyguladığı anlaşılıyor
- CHP yargısal operasyonlarla, içte yönlendirmeler ve kimi tazyiklerle bu noktaya tuzağa çekilirken Yeni Yol Grubu ikna ve ilerde baskıya da dönüşebilecek uyarılarla vazgeçirildi
Abdülmelik Ş. Bekir
Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında TBMM bünyesinde kurulan Barış, Milli Birlik ve Demokrasi Komisyonu’nun İmralı Adası’na giderek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la görüşmesi yoğun tartışmaların sonucunda belli bir netliğe kavuştu. CHP ve Yeni Yol Grubu Öcalan’la görüşecek komisyona üye vermeme kararı aldı. DEM Parti, AKP ve MHP’li üyelerin iki üç gün içinde adaya gitmesi bekleniyor. Ancak Öcalan’la görüşmeye gidecek komisyonun oluşması sürecinde adeta Türkiye’nin son yirmi yıllık siyaset döngüsü kendini tekrar etti. Nasıl mı?
Soruya cevap vermek için öncelikle partilerin stratejilerine bakmak gerekir. İktidar ortakları olan AKP ve MHP Öcalan’la yapılan görüşmeleri devlet eliyle yürüten ve doğal olarak Öcalan’ın süreci nasıl ele aldığına, neler söylediğine ve hangi stratejiyle yürütmeye çalıştığına hâkim iki parti. MHP’nin sürece yönelik yaklaşımı daha stratejik ve kimi nüanslarda farklılık göstermekle birlikte AKP ile ortaklaşarak yürüttüğüne şüphe yok. Yer yer AKP’nin partisel çıkarlarını sürecin önüne koyma ve pragmatist davranmasından rahatsız olsa da atılan ya da atılmayan her adımda ortaklaştıkları tartışma götürmez. Rahatsızlık ve farklılık işin esasında değil nüanslarındadır ki bu da sürecin gidişatına çok ciddi etki edecek düzeyde değildir.
Bu bağlamda AKP’nin stratejisini aynı zamanda MHP’nin de stratejisi ve daha ötesi süreci yürüten devlet bürokrasisinin stratejisi olarak görmek gerekir. Bu aklın Öcalan’la görüşecek komisyona yönelik stratejisi öncelikle olabildiğince az insanın görüşmeye gitmesi üzerine kuruldu. Elbette bu stratejinin nedenleri var. Birincisi süreci olabildiğince kendi denetiminde yürütmesi, Öcalan’ın çözüm perspektifini farklı kesimlere aktarması ve aynı anlama gelmek üzere kamuoyuna görüşme içeriğini kendi perspektifi, stratejisi ve çıkarlarına göre yansımasını kontrol etmek.
AKP sürecin başından beri CHP’nin sürece dahiliyeti kerhen istediği ancak yürüttüğü yargısal operasyonlar ve baskı mekaniğiyle aslında dışında tutmak istedi. Bu nedenle CHP’nin İmralı’ya üye göndermemesi sadece istediği değil aslında adım adım ördüğü stratejisinin de gereği ve hedefiydi. CHP’nin komisyona üye vermemesi için devletin farklı mekanizmaları üzerinden CHP içindeki ulusalcı, Ergenekoncu yapıları da harekete geçirip geçirmediği bilinmez ancak çıkan sonucu bakılırsa iktidarın komplike bir markaj uyguladığı anlaşılıyor. Nitekim açığa çıkan sonuç iktidarın sürecin başından beri CHP’nin durmasını istediği noktaya sürüklediği kesin.
CHP’nin stratejisine gelince. Genel Başkan Özgür Özel’in sürecin başında ve ilerleyen aşamalarında yaptığı açıklamalar AKP’nin kendilerini dışlayan, barış ve çözüm karşıtı pozisyonda tutmak ve buradan doğru Kürtlerle ilişkilerini zedelemeyi hedefleyen stratejinin farkında olduğunu düşündürdü. DEM Parti’nin Öcalan’la yapılan görüşmeler sonrası sürekli CHP’yi bilgilendirmesi, Sayın Öcalan’ın CHP’ye yönelik pozitif mesajları ve Özel’in sürece yönelik değerlendirmeleri de buna işaret ediyordu.
Genel görünüm böyleyken yoğun tartışmaların ardından Öcalan’la görüşecek komisyona üye vermeme kararı veren CHP’nin hem sürece hem de Öcalan’la görüşmeye dair bir stratejisinin olup olmadığını belirsiz hale getirdi. Belirsiz diyorum zira olsa dahi sürece yönelik kamuoyuna beyan edilen siyaset ile İmralı’ya üye göndermeme birbiriyle çelişen, stratejiden ziyade siyasetsizliğe tekabül ediyor. Oysa CHP sürecin başından sürekli Öcalan’ın ne istediğini, İmralı’da nelerin konuşulduğunu, sürecin şeffaf yürütülmediğini, iktidarın sürece dair söylediklerine inanmadıklarını, hangi pazarlıkların yürütüldüğünün kamuoyundan saklandığına ilişkin eleştiri ve şikayetlerde bulunuyordu.
DEM Parti başta olmak üzere birçok kesim de CHP’nin bu eleştirilerine hak veriyor ve çoğu zaman da benzer eleştirileri yapıyordu. Şayet CHP bir üyesini İmralı’ya gönderseydi tüm bu soruları Sayın Öcalan’a sorabilir ve cevaplarını da doğrudan alırdı. Böylece iktidarın ne yaptığın ve ne yapmaya çalıştığını, buna karşı Öcalan’ın da ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını ve ne söylediğini anlardı. Buna göre stratejisini de yeniden belirleyebilirdi. AKP’nin süreci iktidarı için kullanma girişimine karşı Öcalan’ın nasıl düşündüğünü de anlar ve daha sağlıklı bir siyaset izleyebilirdi. Ancak alınan karar CHP’nin aslında bu soruların cevaplarını istemekten ziyade iktidarı sıkıştırma amaçlı bir taktik olarak kullandığı görüldü. Kararla Kürtlerle yakalanan bağların tahkim edilmesi yerine bu tarihi şans heba edildi.
Kararın diğer bir yönü ise AKP’nin istediği noktaya sürüklenerek Kürtlerle arasına yüksek bir duvar ördü. DEM Parti ile süreç üzerinden otoriter iktidarın önüne çekilecek seddi tahkim etmek yerine o seddi Kürtlerle arasına koydu. Öcalan kararı sonrasında yaptığı ‘Sürece ilişkin durduğumuz yerdeyiz’ açıklaması olumlu olmakla birlikte istikrarlı bir pratikle desteklenmezse Kürtlerle araya konulan seddi aşılması oldukça zor hale geldi. Bu kararın siyaseten yaratacağı sonuçları seçimler üzerinden değerlendirmenin ötesinde CHP ile gelecek tahayyülüne dönük etkilerinin daha derin olacağını da hatırda tutmakta fayda var.
İktidarın en az üyeyle Öcalan’la görüşme yaptırma stratejisinin diğer bir kurbanı ise Yeni Yol Grubu çatısı altında bulunan Saadet, Gelecek ve DEVA partileri oldu. Sürecin başından beri olumlu beyanlarda bulunan ve herkesi de katkı sunmaya çağıran destekleyici bir strateji izlediler. Görüşmenin gerekliliğini ve grup olarak da katılım sağlayacakları mesajlarını verdiler. Hemen her partinin kurmayları kamuoyuna verdikleri beyanlarda böyle bir izlenim uyandırdılar. Dahası DEM Parti ile yapılan kapalı görüşmelerde daha ileri beyanlar da ifade edildi. Bu beyanlarla çelişen kararları CHP’nin kararının gölgesinde kalsa da oldukça beklenmedik ve şaşırtıcı oldu. Kafalarda birçok soru işaretine neden oldu.
Soru işaretleri ise komisyon oylama yapmadan iki gün öncesine kadar hem kanal kanal gezerek görüşmenin yapılması gerektiğini söyleyen hem de DEM Parti ile gerçekleştirilen ikili temaslarda komisyona üye vereceklerini belirten bu partiler ne oldu da iki günde karar değiştirdiler? Herkesin aklına CHP gelebilir ancak Yeni Yol Grubu’nun kararında CHP’nin ne telkini oldu ne de kararı etkili oldu. Aksine baskıyla CHP’yi sürecin dışında tutmak isteyen, üye vermemesi için dua eden ve farklı aktörleri devreye koyan güç neyse Yeni Yol Grubu’nun da komisyona üye vermesini engelleyen güç aynıdır. Tek fark var: O da CHP yargısal operasyonlarla, içte yönlendirmeler ve kimi tazyiklerle bu noktaya tuzağa çekilirken Yeni Yol Grubu ikna ve ilerde baskıya da dönüşebilecek uyarılarla vazgeçirildi.
CHP bu tuzağa düşmeseydi ve Öcalan’la görüşmeye gitseydi Yeni Yol Grubu’nun gidip gitmemesinin iktidar açısından çok bir anlamı kalmayacaktı. Ancak CHP aksi karar alınca görüşmeyi kamuoyuna en asgari düzeyde yansıtma şansını yakaladı ve Yeni Yol Grubu’nu da ekarte etti. Komisyon sadece grubu olan partilerin Öcalan’la görüşmeye gitmesine yönelik ilkesel karar aldığından dolayı TİP ve EMEP’in gitme olanağı da maalesef yok. Bu kararın kendisi dahi mimarinin işin başından oluşturulduğunu göstermesine yetiyor. DEM Parti’nin stratejisi ise tüm partilerin İmralı’ya gitmesini teşvik etmek ve sağlamaktı. Sonucu bakıldığında yürüttüğü çalışma ve dokuduğu mekik istenilen düzeyde sonuç vermedi. Dolayısıyla DEM Parti’nin de çıkan sonuç üzerinden karar vermesi ve dersler çıkarması gerekir.
Hasılı kelam iktidarın kurduğu denklemi istediği gibi olmazsa da önemli oranda sonuç aldı. CHP’yi tuzağa çekerek DEM Parti ve dahi Kürtlerle son on yıldır kurulan bağları sabote etti. Yeni Yol Grubu’nu sözü, söylemi ve siyasetiyle ters düşer vaziyete çekerek itibarını zedeledi ve güvenirliliğini zayıflattı. Yine bir baş etmediği Öcalan oldu. Öcalan’ın stratejisi ise Türkiye’nin demokratikleştirilmesi temelinde Kürt-Türk ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve bu zemine dayanarak Ortadoğu Rönesans’ını gerçekleştirmektir. Meclis Komisyonunun görüşmeye gitmesi bu stratejisi için tarihi önemde ve bunu sağlaması stratejik bir başarı.
Şimdi CHP ve Yeni Yol başta olmak üzere DEM Parti’nin Öcalan’la görüşecek komisyonun belirlenme süreci üzerine kafa yorması ve dersler çıkarması gerekir. Evet, iktidar devlet olanaklarına sahip olduğu için kurulan denklemlerde avantajlı olabilir ancak kurulan tuzaklara düşmemek ve alternatif siyaset geliştirmek de muhalefetin işi. Zaten bunu başardıkları gün iktidar olurlar. Nitekim Erdoğan’ın bu kadar uzun süre iktidarda kalması asla tesadüf değil, AKP, muhalefetin yapamadığını başardığı için iktidardır.









