AKP 22 yıllık iktidarında her yıl bir önceki yılı aşan boyutta doğa kırımı gerçekleştirirken, bunu 2024’te de genişleterek sürdürdü. Bir avuç şirkete sınırsız destek verirken, emekçi halkları ve doğayı şiddetli bir biçimde sömürüye tabii tuttu
Yusuf Gürsucu
Kapitalizmin büyüme ve genişleme zorunluluğu ekolojik yıkımları kaçınılmaz kılmaktadır. Kapitalizmin attığı her adım büyük toprak kayıplarını ortaya çıkarırken, dünya ormansız ve nitelikli suya erişmenin mümkün olmayacağı bir geleceğe taşınmaktadır. Aynı süreç çok daha hızlı Türkiye’de de sürerken, meralar, ormanlar, su havzaları ve tarım arazileri sermaye işgaline açılmakta. Bu işgal tüm doğal alanlarda ve kamusal alanlarda durmaksızın genişlerken; maden, enerji, petrol ve sanayiye halkın ödediği vergilerden toplanan paralar sınırsızca aktarılmakta.
Doğal yaşam yağmalanıyor
AKP, 22 yıllık iktidarları süresince sermaye çıkarları uğruna doğa kıyımının önündeki tüm yasal kısıtlamaları kaldırdı. Türkiye coğrafyasının tamamına yayılan yağma ile; su havzaları susuz bırakılırken, tarım arazileri işgal edildi. Kürt coğrafyasında ise sömürgeci anlayışla büyük bir yağma ve yıkım yaşatıldı. İktidar Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca hektar doğal yaşamı madenlere açarken, ormanlar ve meralar, enerji ve maden şirketlerinin yağma alanına dönüştü.
Büyük yıkımlara imza atıldı
Ormanlar ya yakılarak ya da kesilerek maden, enerji ve turizm alanları haline getirildi. Türkiye coğrafyasında doğa yağmasının boyutları hızla büyürken, Kürt coğrafyasında madencilik amacıyla binlerce hektar doğal alan yağmaya açıldı. Ormanlar asker gözetiminde bir yandan yakılmasına göz yumulurken, diğer yandan korucular eliyle on binlerce ağaç kesilip katledilerek ormanlar ortadan kaldırılmaya başlandı. Sular doğadan koparılarak bentler ardına hapsedilip sermaye yararına bağlanırken, halk yoksulluğa doğal yaşam ise yok oluşa sürüklendi. Kürt coğrafyası ise kömür, enerji ve petrol sahaları olarak işaretlenerek büyük yıkımlara imza atıldı.
Nükleer plan 3’e katlandı
1924 ile 2002 arasında 1186 maden ruhsatı verilirken, AKP’nin iktidar olduğu 2003 yılından 2023 yılına kadar 386 bin ruhsat dağıtıldı. 2010 yılından 2021 yılına kadar altın, gümüş, bakır vd 4. Grupta 19 bin 701 adet maden faaliyet gösterirken, bu faaliyetler içinde yer alan yabancı 188 şirket bulunurken, bu şirketlere ait maden işletme sayısı ise 593’ü aştı. AKP iktidarının yayımladığı 2024-2028 Stratejik Planı’ndaki ‘enerji yol haritası’ ise dikkat çekerken, planda belirtilen amaç ve hedefler dikensiz bol yağmalı bir geleceğe işaretledi. Rusya, Akkuyu Nükleer santralinin yüzde yüzünün kendilerine ait olduğunu açıkladıktan sonra Sinop’a da göz koydu. Diğer yandan Bakü’de gerçekleştirilen COP29’da ‘Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’na Türkiye’nin de imza atması nükleer yağmanın genişleyeceğini ortaya koydu.
Yağmanın adı kamu yararı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan COP29’da, “Emisyon Ticaret Sistemi’ni de içeren iklim kanununu çok yakında Meclis’e sunacağız” açıklaması yaparken, amaçlanan şey borç sarmalına giren Türkiye’nin ve sermayenin yeni kredilere ulaşmak istemesidir. Aynı zamanda halkın sırtına yeni vergi yükleri getirerek soygun düzenini bir adım daha ileriye taşımak ise başlıca hedefleri içinde yer almakta. Açıklanan 2025-2027 tarihlerini içeren Orta Vadeli Program’da (OVP) maden şirketlerine büyük bir özgürlük sağlanmak amaçlanırken, maden şirketlerine ‘kamu yararı’ etiketi yapıştırarak önlerindeki tüm engelleri kaldırmak hedeflenmekte.
Çiftçi yeraltı suyuna mahkum
Konya ve çevre illerinde yoğunlaşan obruklar Kürt coğrafyasında da genişliyor. Yeraltı sularının yoğun kullanımından kaynaklı dev obruklar Amed, Êlîh ve Rîha’da da yaşanırken, dev barajlara rağmen çiftçi yeraltı suyuna mahkum edilmiş olması obruk oluşumunun başlıca nedeni. Amed, Şirnex ve Mêrdîn coğrafyalarında maden ve enerji santral işgali sürerken, devasa büyülükteki GES tarlaları Rîha dahil tüm bölgede genişlemeye devam etmekte. Türkiye coğrafyasının tamamındaki su varlığının yüzde 30’u aşkın kısmının Kürt coğrafyasında bulunmasına karşın, sular barajlar ardına hapsedilip halk yeraltı suyuna mahkum edilerek, enerji şirketi DEDAŞ’ın baskı ve sömürüsüne tabi kılındı.
DEDAŞ zulmü sürdü
Kürt coğrafyasında elektrik dağıtımı ve satışı yapan DEDAŞ enerji şirketi tarafından, çiftçiler ve yoksul yurttaşlar zulüm altına alınarak açlığa, susuzluğa mahkum edilme süreçleri işletildi. Çiftçiler hemen yanı başındaki barajlardan suya erişemez hale getirildi ve yeraltı sularına mahkum edildi. Yeraltı sularına ulaşmak isteyenler ise DEDAŞ’ın yüksek faturalarıyla baş edemeyerek, tarımdan uzaklaşmaya başladı. Amed Xana Axpar’da çıkan yangında 15 yurttaş yanarak can verirken, yangının sorumlusu olan DEDAŞ’ın elektrik sattığı 6 ilde 30 bin çiftçi abonesi olduğunun açıklanması çiftçinin yeraltı suyuna mahkum edildiğinin açık göstergesiydi.
Barajlar var su yok
Türkiye’deki 21 dağıtım şirketi arasında, enerji tüketimi açısından İstanbul’un ardından en çok enerji tüketilen DEDAŞ’ın elektrik sattığı Amed, Rîha, Mêrdîn, Şirnex, Êlih ve Sêrt illeri oldu. 6 ilde sulamada kullanılan elektrik miktarı ise 7,25 milyar kilovatsaat olurken, bölgede satılan elektriğin yaklaşık yüzde 23’ünün sulamada kullanıldığı ortaya çıktı. Bunun yanında 6 il coğrafyasında 28 adet baraj-HES mevcut. Bu barajlardan sadece Atatürk Barajı ve Karakaya Barajı tam kapasite çalışması halinde elektrik üretim kapasiteleri yıllık 42 milyar Kwh. Yani bu durumda 2 barajla 6 ilin tüm elektrik ihtiyacı karşılanabilecek durumda. Diğer yandan sadece Atatürk Barajı Türkiye’nin tüm su ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede olmasına karşın, bölgede çiftçinin yeraltı suyuna mahkum edilmesi yanıt arayan en önemli sorunların başında gelmekte.
Anagold siyanüre devam
Wan Gölü suyu her geçen yıl azalırken, diğer yandan kirletilemeye devam edilmekte. Gölü besleyen akarsular üzerinde yapılan barajlar nedeniyle göle su akışı neredeyse kesilirken, İnci Kefalleri yumurtlama yapmak için gitmeleri gereken akarsulardaki yaşanan susuzluk ve setler nedeniyle çırpınmaları izlenirken bu yılda durum değişmedi. İlıç’i siyanüre boğan ve 9 işçinin yaşamını yitirmesine neden olan Anagold, Fırat Nehri üzerinde büyük tehdit oluşturmaya devam ederken, yeni yılla birlikte tekrar üretime geçeceği ortaya çıktı.
Gabar Dağı delik deşik
Gabar Dağı, 5 yıla yakın süredir korucular eliyle ağaçların kesilerek satışa çıkarılması aralıksız sürmekte. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın Gabar’da yürütülen petrol arama ve üretim çalışmaları için yapılan yollarla ilgili açıklamasında, “Stratejik yol ağımız, yaklaşık 2 yılda 480 kilometreye ulaştı. Gabar’ın can damarını bu ulaşım altyapısı oluşturuyor” sözleri dikkat çekiciydi. 1850 rakıma kadar yapılan yolların beton olanları 20 santimetre, asfalt yolların kalınlığı ise 63 santimetre olarak inşa edildiğini söylemesi en değerli ekosistemler olan dağların delik deşik edilip petrolle zehirlenirken, yollar nedeniyle ekolojik yıkım her geçen gün büyütülmektedir.
ABD’li şirkete yağma ruhsatı
ABD’li şirket Transatlantic Petroleum’un Amed’de kaya petrolü işletme ruhsat sahası 147 milyon m2’ye ulaşırken, Şirnex’ten Wan’a, Wan’dan Mêrdîn’e kadar tüm coğrafya petrol şirketlerinin yağma alanına dönüştürüldü. Colemerg’de çinko madenine karşı yurttaşların ayağa kalkması bölgede süren işgal ve ekolojik yıkım için bir umut olurken, sermaye ve onun sözcüleri Colemerg’den Şirnex’e kadar tüm bölgeyi yağmalamak için çalışmaya devam etmekte. Büyük bir ekolojik yıkımla birlikte susuzluk ve kirlilik gibi sonuçlara yol açan kaya gazı ve kaya petrolü sondajları 2025 yılında yoğunlaşacağı açıkça dile getirilirken, özellikle Amed ve Trakya coğrafyasında yıkımlar katlanarak büyüyecek.
Tarım arazileri işgal altında
Temiz enerji iddiasıyla tarım arazileri, meralar ve ormanlar yer bir edilirken, Nadir Toprak Element (NTE) madenciliği büyütülmeye çalışılırken, Dersim’de Munzur Üniversitesi bünyesinde NTE merkezi açılmış olması Kürt coğrafyasında yeni bir yağma yolunun açılacağına işaret etmekte. Riha coğrafyasında tarım arazileri ile meraları yok eden ve gıda tarımı bitirilerek yerine ‘güneş tarlalarının’ (GES) yerleşmesi bölge için ortaya çıkarılan tehdit büyük boyutlara ulaşmaya başladı. Şirketlere servet aktarmayı ise aralıksız sürdüren iktidar, ‘yenilenebilir enerji’ iddiasıyla RES ve GES’lerin önündeki engelleri kaldırırken, en son atılan adımla bu santralleri yapı denetiminden muaf tutan yönetmelik yayınladı.
Tarım enerjiye kurban edildi
Türkiye’de HES’lerle başlayan agresif sermaye hareketi JES’lerle tekrar yaşanırken Aydın, Manisa, Denizli ve Çanakkale coğrafyası delik deşik edilerek sondajlara başlandı ve santraller ayrık otu gibi her yer de ortaya çıktı. Bu adımlar atılırken tarım arazileri zehirlendi, kentler soluk alamaz hale geldi, nitelikli tarım ovaları enerji üretimlerine kurban edilirken sular zehirlendi. Öte yandan biyokütle enerji santralleri, yakma tesisleri, çimento fabrikaları ve termik santraller her türden atığın yakılarak enerji üretilen merkezler haline dönüştürülürken, doğa zehirlenmeye insanlar ise kanser hastalığına mahkum edildi.