AKP iktidarının Kürt politikası tecrit ve savaş merkezli yürüyor. İktidar sorunun çözümünden kaçarak ve çözümsüzlüğü derinleştirmek için tecride ve savaşa sarılmış durumda. 2015’ten beri bu doğrultuda yürüyor. İktidar başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin siyasal ve toplumsal sorunlarına çözüm üretmeyince; üstüne üstlük Suriye savaşında saplanınca ayakta kalmak için temel aldığı politika Kürtlere yönelik savaşı ve Sayın Öcalan’a yönelik tecridi derinleştirme politikasıdır.
AKP iktidarı Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıran olanakları, zemini ve ortamı sistemli bir biçimde tahrip ediyor.
İktidar devletin çözümsüzlük refleksini daha da pekiştirerek, yıkıcılık dozunu daha da yükselterek, 1920 -1940 arası dönemindeki devletin Kürt halkına karşı yaptığı yıkım ve katliam uygulamalarının daha ağırını yapıyor.
AKP, Kürt halkının ve Kürt özgürlük mücadelesinin klasik devlet anlayışına, devletin çözümsüzlük politikasına karşı verdiği büyük mücadelenin açtığı ortam üzerinde iktidara geldi. Zorlu ve yoğun bir mücadele sonucu devletin çözümsüzlük siyaseti çıkmaza sürüklendi; devlet yönetemez ve yönetilemez duruma girdi. Bu durum toplumsal yaşamın, siyasettin ve devlet bürokrasisinin her alanında kendini hissettirdi. 2000’lerin başında Kürt sorununda demokratik bir çözüm ve Türkiye’nin demokratik bir ülkeye dönüşme zemin ve imkânları tüm yoğunluğuyla ortaya çıkmıştı. Kürt özgürlük mücadelesinin böyle bir ortamın oluşmasında belirleyici bir rolü olmuştu.
AKP Türkiye’de demokratik muhalefetin zayıflığından yararlanarak iktidar olma olanağını yakaladı. İktidarın ilk yıllarında sanki klasik devlet ziynetinden farklı düşünüyor görüntüsünü vermeye çalıştı. Kürt halkının iç ve dış dinamiklerin demokratikleşme çabalarını ve beklentilerini istismar temelinde iktidarını sürdürdü.
Sayın Abdullah Öcalan AKP iktidarını sürekli çözüme çekmeye çalıştı, çözümü kolaylaştırmak için çok yoğun biçimde ideolojik politik değerlendirmeler ve yol haritalarını sundu. Avukat görüşmelerinde ve adaya giden HDP ve devlet heyetleriyle ile yapılan görüşmelerin merkezine sorunun çözümünü koydu. Çözüm mutabakatını geliştirdi, tüm engellemelere ve iktidarın sürekli geri vitese basmasına rağmen, 28 Şubat 2015’te HDP heyetiyle devlet heyeti ortaklaşa Dolmabahçe Sarayı’nda kamuoyuna çözüm mutabakat deklarasyonu sundu. Erdoğan başta”hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” demesine rağmen Nisan 2015’te “Ne mutabakatı? Ben böyle bir mutabakatı tanımıyorum” diyerek ortaya çıkan mutabakatın zıttı bir istikamete yöneldi. Bu yönelimin ilk kritik ve yıkıcı uygulaması ise Sayın Öcalan’ın heyetle, ailesiyle görüşme yapmasına Nisan 2015’te yasağın konulması oldu. Ondan önce 2011 yılında avukatlarıyla görüşmesine yasak konulmuş ve bu yasak 2019 tarihine kadar devam etti. Nisan 2015’te getirilen görüşme yasağı ile AKP iktidarı gerçek niyetini daha bariz bir biçimde ortaya sererek Sayın Öcalan’ın barış çabalarına, barış ısrarına yönelik nefretini peş peşe sahaya yansıttı.
2015’te uygulamaya koyduğu tecrit uygulaması günümüze kadar sürüyor. Her hükümlü ve tutuklunun ailesiyle ve avukatlarıyla görüşme yapması yasal bir hak olmasına rağmen Sayın Öcalan’ın 8 yıl boyunca avukatlarıyla görüşmesine müsaade edilmedi. Yine 5 yıl aile fertleriyle görüşmesine izin verilmedi ve yasal bir hak olan telefonla görüşme yapmasına hiçbir zaman müsaade etmediler. İktidar tecridi en katı biçimde uygulayarak bir cezalandırma aracına dönüştürdü. Bu cezalandırma politikası iktidar için bir tatmin hali, motive olma seansı oluyor. Bu zihniyetin cezalandırmada doyum sınırı yok. Meselemiz de herhalde burada başlıyor; iktidar ne hale düştüğünü idrak edemeyecek kadar kendinde geçmiştir.
AKP’nin oluşmasına öncülük ettiği yeni rejim kaos içinde. AKP iktidarı her alanda kaos ve yarılma yaratmıştır ve bunu bilerek yaptı. Gelinen noktada ise içinden çıkamıyor. Süreci savaşla güttürmeye çalışıyor. Kürtlere karşı savaş, Suriye ye karşı savaş ve bölgede savaş konseptiyle hareket ediyor. Buda içerdeki kaosu bölgeye taşıdığı gibi bölgedeki kaosu ve çatışma dinamiklerini de Türkiye’ ye taşımıştır İktidar Kürt halkına ve Kürt siyasetine yönelik yürüttüğü savaş konseptini pekiştirmeyi ve savaş lobisini motive etmede tecridi bir dayanak olarak kullanıyor.
İktidar savaş gerekçesinin temelsizliğinin Öcalan tarafında deşifre edileceğinden endişelenerek tecridi sürekleştirmekte. İktidar tecritle savaşı tahkim ediyor; savaşla da tecrit uygulamalarını tahkim ediyor 17 Ağustos’tan bu yana Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan ailesi ve avukatlarıyla görüştürülemiyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül 16 Mayıs’ta açıklamada şunları belirtmişti “Daha önce verilen kısıtlama kararının kaldırıldığını, görüşme imkânının getirildiğini ve hukuken herhangi bir engelin kalmadığını” söylemişti tecrit uygulamaları yine eski haline döndü. İktidar ve devlet yetkilerinin kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda verdikleri sözlere bağlı kalmamaları, ciddiyetten uzak tavırları devletin Kürtlere yönelik çözümsüzlük pozisyonun tekrarıdır. Buna karşı demokratik bir duruş ortaya koymak,bir tepki ortaya koymak hem hukuki hem ahlaki hem de vicdani bir gerekliktir aynı zamanda politik açıdan da sağlıklı ve doğru bir seçenektir.Bu seçenekle dayanışmak ve güçlenmesine destek vermek gerekiyor.