Hiç kuşku yok ki, bu süreçten en fazla faydalanan, kendi çıkarları için kullanan parti AKP’dir. AKP hiçbir şey yapmadan, hiçbir somut adım atmadan amiyane deyimle sürecin rantını yiyen taraf oluyor. Şüphesiz, sürecin başından bu yana tartışılan temel konu Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü oluyor ki, hala bu konuda hiçbir gelişme yoktur
Ali Sinemilli
AKP’nin sürece yaklaşımında değişiklik olacak mı, sözden eyleme geçen, somut adım atan bir durumu görecek miyiz, doğrusu merak konusu. Dikkat edilirse, Qendil’de gerçekleşen son açıklamanın ardından da AKP’liler yine genel geçer sözlerle bu adımı karşıladılar, şartlı cümleler kurmaya devam ettiler, olumlu olduğunu vurguladılar fakat ötesine ilişkin somut hiçbir şey belirtmediler.
Belli ki, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin attığı bu adım en fazla da AKP’lileri zorlamış durumda. Çünkü, eskisi gibi sadece söz söyleyerek süreci ilerletemeyeceklerini biliyorlar. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin attığı her somut adım onları da adım atmaya, harekete geçmeye itiyor. Fakat görüldüğü üzere, hala süreci bütünüyle sahiplenen, buna göre siyaset üreten bir AKP söz konusu değil. Dostlar pazarda görsün cinsinden, bir yanıyla süreç yürüsün diyen diğer yanıyla bunu boşa çıkaran görüntü devam ediyor.
İşte! Qendil’de gerçekleşen tarihi açıklamayı izleyen gazetecilerin aktardığına göre, gerilla töreninden bir gün önce alanda keşif hareketliliği yaşanıyor. Adeta bu tören gerçekleşmesin diye her şey yapılıyor.
Diğer yandan iç siyasette akıl almaz gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. CHP’ye dönük saldırılar hız kesmeden sürüyor. Elbette, bu noktada dikkat çeken husus; Kürdistan Özgürlük Hareketi ne zaman stratejik bir adım atsa, buna paralel bir biçimde CHP’ye dönük iktidarın saldırıları artıyor. CHP kitlesi bu süreci sahiplenmesin, açıktan karşıtlık yapsın diye bilinçli bir biçimde bu tür dönemlerde CHP’ye saldırılar zirveye çıkarılıyor. Malum, en son İmamoğlu’na casusluktan dava açıldı ve bu cenahta gündem tümüyle buraya kaydı.
Şüphesiz, bütün bunlar tesadüfen olmuyor. Oldukça planlı yürütülen, bir psikolojik savaşın parçaları olarak hayat bulan gelişmeler söz konusu. Kürt demokratik siyasetinin tekraren söylediği gibi ‘Amed’e demokrasi, İstanbul’a faşizm’in olmayacağı bilinmesine rağmen, ısrarlı bir biçimde Kürt kamuoyu ile iktidar karşıtı muhalefetin bağı zayıflatılmaya, aradaki mesafe açılmaya çalışılıyor. Bu sayede hem DEM Parti şahsında 3. Yol siyasetinin altı boşaltılmaya çalışılıyor hem de yapılabilirse bu dinamiğin iktidarın hizmetine konulması amaçlanıyor.
Peki, sorulabilir, AKP bu sürecin devamından yana değil mi, ortaya çıkan pratikten bunu mu anlamak lazım?
Açık ki, böyle de değildir. AKP bu sürecin devam etmesinden yanadır, hatta buna mecburdur. AKP yönetimi, ülkenin gelinen aşamada bir çöküşün eşiğinde olduğunun farkındadır. Görünenin çok ötesinde bir yıkımın yaşandığını en fazla AKP’liler bilmektedir. İçerde meşruiyet kaybı yaşayan, dışarda tutunacak dal bulamayıp çareyi ‘Batı’ blokuna teslim olmakta bulan bir AKP söz konusudur. Dolayısıyla böyle bir AKP için, ülkedeki siyasi havayı yumuşatan, savaş gündemini öteleyen bir süreç reddedilecek bir tercih değildir. En azından dönemsel olarak böyle bir ihtiyacının olduğu aşikardır.
Bu nedenle şunu söylemek mümkündür: AKP tam da yansıttığı gibi söz düzeyinde sürecin devamından yanadır. Böyle olduğu için, Erdoğan Meclis’in açılışında DEM Partililerle görüntü vermeye özen gösteriyor, Numan Kurtulmuş iyi organize edilmiş bir etkinlik ile Amed’de konuşturuluyor, AKP’nin belli yüzleri toplumu kandırmak, peşleri sıra yürümelerini sağlamak için ‘Terörsüz Türkiye’ yolunda emin adımlarla yürüdüklerini söylüyor.
Hiç kuşku yok ki, bu süreçten en fazla faydalanan, kendi çıkarları için kullanan parti AKP’dir. AKP hiçbir şey yapmadan, hiçbir somut adım atmadan amiyane deyimle sürecin rantını yiyen taraf oluyor. Şüphesiz, sürecin başından bu yana tartışılan temel konu Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü oluyor ki, hala bu konuda hiçbir gelişme yoktur. Umut hakkının yasalaşması için dahi adım atılmış değildir. Meclis’te kurulan komisyon Önder Apo ile hala görüşmüyorsa bunun sorumlusu AKP’dir. Kürt sorununun çözümü yönünde somut herhangi bir tartışma başlatılamadıysa, aksine milliyetçi gruplar üzerinden tersi bir hava yaratılmak isteniyorsa da bunun müsebbibi AKP’dir. Mesela, sürekli silahların devre dışı kalmasından söz eden AKP hiç Suriye ve Irak’tan çekilmeyi dillendiriyor mu? Hayır.
Kuşkusuz, Kürdistan- Türkiye halkları geleceklerini AKP- Erdoğan’ın dar siyasi çıkarlarına mahkûm etmeyecektir. Gerek Türkiye gerekse de Kürdistan halkının uzun tarihi geçmişe dayanan büyük bir mücadele deneyimi vardır. Bu mücadele deneyimi ya AKP’yi adım atmaya zorlayıp sürecin önünde engel olmaktan çıkaracak ya da gerçek yüzünü deşifre edip alternatifini yaratacaktır.
Dikkat edilirse, Qendil’den yapılan açıklamanın da son bölümü bu ihtiyacı vurguluyor ve çok yerinde bir tespitle çözüme işaret diyordu: “Son olarak çağrımız, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkımızadır. Süreç birilerinden bir şeyler bekleme değil, özgür ve demokratik yaşamı örgütlü mücadeleyle yaratma ve kazanma sürecidir. O halde kendini bu yaşamın içinde gören herkesin ‘Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin’ başarısı için seferberlik düzeyinde mücadele etmesi gerekir.”









