Cumhuriyetin kurucu elitleri Türklük kimliğini egemenlik konusu yaparak, diğer halkların ve sınıfların varlığını yadsımıştır. Bir ulusun egemen ulus olması ve devletleşmesi için diğer halkların, kimliklerin farklılıkların, adeta kendisini inkar etmesi gerekiyordu. Bunu kabul etmeyen halkların, inançların, kimliklerin, kendilerini koruma sürecinde katliamlarla karşı karşıya kaldıklarını net olarak bilmekteyiz.
1925 yılında hazırlanan devletin gizli stratejik belgesi olan Şark Islahat Planı Fırat’ın batısındaki Reya Heq Kürt Alevilerin öncelikli olarak asimile edilmesini, demografik yapısının değiştirilmesini planlamaktaydı. Koçgirî ve Dersim katliamları ile Fırat havzası etkisiz hale getirilirken, İçtoroslar, Raya Heq Kürt Alevi coğrafyası ise hala katliamlarla yaşamını devam ettirmektedir. 19-26 Aralık’ta gerçekleşen Maraş katliamını Şark Islahat Planı’nın ikinci uygulaması olarak değerlendirebiliriz.
Tekçi anlayışlar için çeşitlilik bir tehdit olarak kabul edilirdi. Sermaye oluşması ve tekelleşmesi için farklılıkların tekleştirilmesi, mekanların kontrol altına alınması, birçok hammaddenin dönüştürülmesi, kâr amaçlı olarak pazar elde edilip satılması gerekiyordu. Bunun sonucu olarak farklı etnik, kültürel kimliklere ait toplumların sermaye olarak büyümeleri kendileri için bir tehlike olarak görülüyordu. Toplum kırımların oluşmasında sermayenin merkezileşmesi belirleyici olmuştur.
Maraş, mekan olarak tarımsal üretimin güçlü olduğu, Alevilerin üretimde belirleyici olduğu bir mekandır. Tarımsal üretimin köylerden ovalara doğru genişleyerek gelişmesi, gelişen sınıf hareketi, Kürtlerin politik alanda görünür olmaları toplumsal bilinçte yeni arayışlar başlatmıştır. Bölgedeki Aleviler Kürtlükleri ile daha güçlü politik ilişkiler geliştirmiş, sol-sosyalist anlayışın ve Kürtlerin “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” söylemi güçlü bir şekilde tartışılır duruma gelmişti.
Özellikle 70’li dönemlerle Maraş tarımsal üretim ve hayvancılık alanında belirleyici durumdaydı. Yetmişli dönemlerde Ziraat Bankası’nın verileri esas alındığında Alevilerin finans alanında hatırı sayılır bir başarı elde ettikleri kayıt altına alınmıştır. Maraş, Pazarcık, Elbistan ovalarında Aleviler verimli topraklara sahiptiler. Maraş, Akdeniz bölgesinde Çukurova ile birebir ilişki içerisinde olan istisna bir Kürt Alevi coğrafyasıdır. Mekanla, toprakla ikrarlı bağ oluşturma hem ekonomik olarak hem de sosyal, siyasal ve kültürel olarak güç olma anlamına gelir.
Alevi dernek hattı, Alevi katliamlarını tanımlarken genellikle; gericiler, cumhuriyet düşmanları, yobazlar, şeriatçılar, dinciler, karanlık zihinler gibi kavram ya da tanımlamaları kullanırlar. Daha çok sistemin iyisi ve kötüsü denkleminde bir tanımlamaya gidilmiştir. Sonuçlar üzerinde sürekli bir söylem geliştirme, sebepleri görmezden gelme ya da tam olarak sebeplere eğilmeme durumu günümüze kadar devam etmektedir. Halbuki Alevilere yönelik katliamların sebeplerine eğilmek, tarihi bilinci oluşturmak açısından son derece önemlidir.
Alevi katliamları söz konusu olduğunda resmi ideoloji neyi gizlemişse onu açığa çıkarmak her Alevinin asli görevi olmalıdır. Cumhuriyet modernitesinin resmi tarih anlayışının topluma kabul ettirdiği sahte pozitivist tarih anlayışının çarpıtmalarını mahkum etmek ve hakikati esas almak, ahlaki-politik bir akılla yaklaşmak Alevi inancının da gereğidir.
Tarihsel yaşanmışlıklar dünden bugüne ve bugünden yarına bir akış halindedir. Dolayısıyla yapılan bir katliamı bilince çıkarmak geleceğe bir perspektif sunmaktır. Eğer Koçgirî katliamı bilince çıkarılsaydı Dersim katliamı gerçekleşmezdi ya da Maraş katliamı bilince çıkarılsaydı Çorum, Sivas, Gazi, Gezi katliamı olmazdı.
Söz konusu Aleviler, Kürtler ya da ötekiler olunca Cumhuriyet modernitesinin resmi iki eğilimi söylemleri farklı olsa da sürekli ittifak halinde oldular. İslamcı eğilim ile kendini seküler olarak tanımlayan laik, ilerici, demokrat olduğunu söyleyen eğilim hep ortak hareket ettiler. Aleviler bu iki eğilimin siyaset anlayışını yaşayarak deneyimledi.
Katliamları bilince çıkarmak, anmak, hatırlamak bir nevi örgütlenmektir, tekrarını engellemektir, örgütlü güç haline gelmektir. Örgütlülük ya da örgüt deyince devlet ve iktidar güçlerinin “yasa dışı” şeklinde kriminalize etmesi toplumsallığı parçalamaya yönelik bir girişimdir. Toplumun varoluşu, varlığını devam ettirmesi, direnmesi özgür yaşamanın teminatıdır. Toplumsallık en büyük örgüttür. Alevi süreklerinin en büyük örgütlü gücü Ocak sistemi ve cem erkanıdır. Yolda birlik en büyük savunmadır.
Örgütlü toplum kendi kendini yöneten toplumdur. Böyle bir yönetim anlayışı demokrasi, politika ve ahlak kurallarının birliği ile olur. Rıza toplumu başka bir iradeyi, eril, dinci, cinsiyetçi, üst aklı esas almaz. Rıza toplumu, iktidara ihtiyaç duymadan kendi kendisini yöneten toplumdur; demokratik siyaseti esas alır. Alevi toplumunda bu yönetim cem erkanı ile pratikleşmiş, politikleşmiştir. Toplumun işleyişi, özü, varoluşu, varlığı, birliği cem erkanında ahlaki-politik bir zihinle somutlaşmıştır. Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığı’nın kurulmasının asıl amacı Alevi toplumsallığını engellemek için Ocak sistemini ortada kaldırmaktır.
Alevi inancının oluşum zemini, doğal toplumun beslendiği neolitik zemindir. Neolitik kültür zemininde ana kadın belirleyicidir. Bu zihniyet formunda biat etmek, rızasız yaşamak, katliam yapmak, denetim altına almak, tekleştirmek yoktur.
Alevi toplumunun mekana, zamana göre farklı formlarda görünür olması, bin bir donda görünmesi, süreklerin çokluğu ile ilgilidir. Yol bir sürek bin bir söylemi farklılığa işarettir. Alevi zihin kodlarının dayandığı zemin doğal toplumun beslendiği zemindir. Neolitiğin ahlaki-politik kültürü, ana tanrıça kültürü hala Alevi inancında devriye halindedir.
Hangi mekanda Alevi katliamı olmuşsa, Aleviler hangi mekanda ötekileştirilmişse, mekanından uzaklaştırılmışsa bilinmelidir ki o mekanlar yeniden doğuşun, ana tanrıçanın, neolitik kültürün de mekanlarıdır. Ya da bu kültürün taşıyıcılarının bulunduğu mekanlardır. Alevi zihin gerçekliği hakikat ve özgürlük arayışı binlerce yıldır bu mekanlardan beslenmektedir. Alevi katliamlarının hemen hemen çoğunun Kürt Alevi mekanlarında ve stratejik zamanlarda olması üzerinde durulması gereken bir konudur.
Alevilerin zamanı ve mekanı vardır. Alevi inancı zaman ve mekansız değildir. Zaman ve mekana sahip olan her şey aynı zamanda var olandır. İnkar edilse de imha edilse de katliama uğrasa da zaman ve mekandaki izi parmak izi gibidir.