Gazeteci Abir Naeseh Bilgin, Suriye’de Alevilerin insani bir krizle karşı karşıya olduğunu vurguluyor:
Şara, bu olayları, bunu kim yapmışsa, hangi grup ya da hangi kişi, hangi taraf yapmışsa kesinlikle hesap sorulacağını söyledi. Ancak bir güvenmeme meselesi var artık. İnsanlar uluslararası ve bağımsız bir heyetin soruşturmasını istiyorlar
Hüseyin Kalkan
Sürekli olarak Esad’ın grubu olarak yaftalandı Aleviler olarak. Oysa biz en azından diğer gruplar kadar belki daha da fazla bedel ödemiş bir grubuz, bir mezhebiz. Dolayısıyla bu yaftalanmaktan çıkarılmak istiyoruz. Başka bir şey istemiyor Aleviler…
Suriye’de Alevileri hedef alan saldırıları yakından takip eden Suriyeli gazeteci Abir Naeseh Bilgin, tanıklığını ve bilgilerini paylaşıyor bizimle. Suriye’de saldırılarla birlikte özellikle Alevilerin yaşadığı bölgede insani bir krizin ortaya çıktığını söyleyen gazeteci Abir Naeseh Bilgin, mağdur olan insanların katliamı araştırmak için uluslararası bir soruşturma komisyonunun kurulması istediklerini belirtiyor.
İnsani kriz yaşanıyor
Bilgin, Suriye’deki insani krize dair şunları söylüyor: “Suriye’de insani bir kriz var. İnsanlar korktuğu için, güvenmediği için, ‘evimden çıkarsam başıma bir şey gelir’ diye kaygılı oldukları için çıkamıyorlar, ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Çıksalar bile sadece bulundukları sokakta, caddede çok kısıtlı hareket edebiliyorlar ve genellikle mümkün olduğunca çok gerekli olmadığı müddetçe hareket etmemeye çalışıyorlar. Çünkü hala bir belirsizlik var. Bir de gelen silahlı gruplar hala orada mı? Emniyet güçleri onları kontrol altına alabildi mi? Bilmiyorlar. Bir başıboşluk var yani ortada. Ölmek çok kolay artık böyle bir durumda. Onun için mümkün olduğunca hareket etmiyorlar. Bu insani krizi çözmek için bir an önce harekete geçmek gerekiyor. Her şeyden önce bunu çözmek lazım. Bununla ilgili bölgedeki dernekler, ülke bazındaki dernekler, farklı şehirlerden yardım etmek için çok grup geldi. Ama kesinlikle yetersiz olduğunu düşünüyor herkes. Çünkü gerçekten bir insani kriz yaşanıyor orada şu an. İnsani kriz bir de şundan dolayı yaşanıyor: Zaten kıtlık ve yokluk içinde yaşamını sürdüren bu insanlar, bu olaylarda evinde bulunan ekmeği tüketmiş, saldıranlar bölgedeki marketleri, dükkanları, eczaneleri vs. yağmaladığı ya da yaktığı için insanlar ihtiyaçlarını alabilecekleri bir yer bulamıyorlar. Ayrıca yardım derneklerinin, gönüllülerin güvenliği de söz konusu burada. Yani yollar ne kadar güvenli, ne kadar hareket edebilirler? Burada bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle üçüncü veya dördüncü günden sonra güvenlik güçleriyle ilgili genellikle olumlu yorumlar geldi. Güvenlik güçlerinin geldiği yerlerde onlara iyi davrandığını, onları korumaya çalıştıklarını sürekli dile getirdiler. Yalnız silahlı gruplar, özellikle cihatçı silahlı gruplar emniyet güçlerine da karşı çıkıyor bazı yerlerde. Örneğin bir mahallede emniyet güçleri girdiği zaman kovalıyor bir şekilde o silahlı grubu. Bu silahlı grup da kalkıp o bölgeden başka bir bölgeye geçip başka bir katliam yapıyordu. Yani ilk günlerde böyle haberler aldık bölgeden.”
Tarafsız soruşturma
Bilgin, insanların eğer bir soruşturma komisyonu kurulacaksa bunun tarafsız olması gerektiğini söylediklerini aktarıyor. Bilgin, bu konu ile ilgili şunları söylüyor: “Bir de şöyle bir durum var. Soruşturma komitesi kuruldu bu olaylardan sonra. Ahmet El Şara bir kanala verdiği röportajda bu olayları, bunu kim yapmışsa, hangi grup ya da hangi kişi, hangi taraf yapmışsa kesinlikle hesap sorulacağını söyledi. Ondan sonra en yakınım olsa bile hesabını soracağız diye bir cümle kurdu hatta. Yalnız insanlar gerçekten çok kaygılı. Yani bu soruşturma komitesi hangi zihniyete sahip olacak, böyle bir durumda, böyle güvensiz bir ortamda kalkıp da yaşanan şeyleri anlatırsa, açık açık insanlar bir can güvenliği tehdidi söz konusu olabilir mi, bir güvenmeme meselesi var artık. Onun için insanlar aslında uluslarası bir soruşturma komitesi, bağımsız bir heyetin soruşturma yapması gerektiğini düşünüyorlar. Aksi takdirde bu soruşturmanın gerçekçi bir sonuca varmayacağını düşünüyorlar.”
Rejim kalıntıları azınlık
Şam yönetimi ve onu destekleyenler, Alevi katliamını meşrulaştırmak için ‘”Eski Rejim kalıntılarının darbe örgütlediğini” iddia ettiler. Bilgin, bu konuda şu bilgileri veriyor: “Eski rejim mensuplarından ziyade askeri ve istihbarat birimlerinde yer alan, elinde silah olan, kesinlikle ve kesinlikle 14 yıl içerisinde suça bulaşan, katliam gerçekleştiren, katliam için emir veren üst düzey komutanlar var. Biz askeri birimler, istihbarat birimlerinden bahsederken on binlerce, yüz binlerce belki görevliden bahsetiyoruz. Özellikle üst düzeydeki komutanların belki hepsi kaçmamıştır. Mantık yürütürsek bunu anlayabiliriz. Bir kısmı kaçabildi, her şeyin bittiğini anlayınca ama bir kısmı kaçamayıp işte doğal olarak dağlara, işte köylerine vs. sığındı. Yalnız burada iki konuya dikkat çekmek istiyorum. Bunların hedefi ne? Aleviler arasındaki konuşmalarından bunu aktarıyorum size. Bunlar zamanında işledikleri suçlardan dolayı aftan ya da uzlaşmadan faydalanamayacaklarını bildikleri için başka çaresi kalmamış olanlar. Bunlar son ana kadar savaşmak zorundalar zaten. Hani başka seçeneği zaten yok. Bunlar küçük bir zümre. Küçük bir zümre dediğim, demin bahsettim onbinlerce asker zaten silahını teslim etti. Ondan sonra bu bir ikincisi halkta gerçekten bu Esad kalıntılarının karşılığı yok. Çünkü iki sebepten dolayı birincisi bu savaş herkesi ama herkesi yıprattı. Aleviler dahil olmak üzere artık bir yerde bitsin istiyor herkes. Herkes barışa hasret kalmış ülkede ve herkes bunun farkında. Bunların zaten davası ahlaklı bir dava değil. Bunlar zaten on dört yıl boyunca halkını öldüren gruplar. Onların rejimi hiçbir müzakereyi, hiçbir anlaşmaya açık olmayarak ülkeyi bu noktaya getiren insanlar. Onun için karşılığı hiçbir şekilde yok. Bunu zamanında Aleviler niye söylemedi derseniz şimdi mesela en çok bunlarla suçlanıyor Aleviler. Hatta biri ağzını açtığı zaman artık böyle bir söylem yürütülüyor. Neredeydiniz on dört yıl boyunca anlatabiliyor muyum? Hani sustunuz sustunuz sustular. Çünkü başka seçenekleri gerçekten yoktu. Bakın istihbarat güçleri özellikle ama özellikle sahil bölgesini böyle şey derler bizde. Yani ‘kabdamın hadid’ böyle demirden bir yumrukla tutmuştu. Baskılar sadece Alevilere yönelik değildi, genellikle laik solcu azınlıkların bulundukları yerde de çok bastırmaya çalıştılar. Sürekli sadece silahlı cihatçı grupları öne sürdü. Ki bir gerekçesi olsun, bir bahanesi olsun. ‘İşte ben cihatçılere karşı savaşıyorum.’ Bundan dolayı çok destek aldı. Dolayısıyla Alevilerin yaşadığı bölgelerde büyük bir istihbarat baskısı vardı. İnsanlar şey derlerdi bizde yani duvarların kulakları var. O derece insanlar aile içinde bile konuşmaktan korkuyorlardı. Ama herkes o yaptıkları zulmü ve vahşeti biliyordu ki herkes gerçekten açık bir şekilde 8 Aralık’ta bu rejimin düşmesinden mutlu olduğunu açık açık bir şekilde dile getirdi.”
Aleviler de birlik istiyor
Abir Bilgin, Alevlerin ülkenin bütünlüğünü savunduğunu belirterek şunları ekliyor: “Şunu eklemek istiyorum. Baştan beri özellikle Aleviler, diğer gruplar gibi ülkenin bütünlüğünü savundu. Zaman zaman bazı isimler birkaç defa işte dış güçlerden, dış ülkelerden yardım istedi ya da himaye istedi. Bunlar asla Alevileri temsil etmiyor. Aleviler Esad dönemi boyunca şöyle bir baskı altında tutuldu. Hiçbir zaman temsilcisi yoktu Alevilerin. Ne bir kuruluş ne bir dernekleri vardı. Zaten yasaktı olağan üstü hal olduğu için. ‘Biz bu toprağın insanlarıyız, sahibiyiz. Biz bu ülkenin bir parçasıyız. Biz de ülkenin bütünlüğünü savunuyoruz. Yapacaksak bir şeyi biz hep beraber bu ülkenin bir vatandaşı olarak yapmak istiyoruz. Yeni döneme biz olumlu baktık. Biz inşa etme sürecinde dahil olmak istiyoruz. Sadece bizim güvenliğimiz sağlansın, vatandaşlık haklarımız sağlansın, başka bir şey istemiyoruz’ diyorlar.”
Aleviler rejim kalıntısı değil
Bir grubu, bir halkı yaftalamak çoğu zaman o gruba zulüm yapmak için bir gerekçe oluyor. Bilgin, Alevilerin eski rejimin kalıntısı olarak yaftalanmasının onları nasıl ötekileştirdiğini şöyle anlatıyor: “Sürekli olarak Esad’ın mezhebi olarak, Esad’ın grubu olarak yaftalandık Aleviler olarak. Oysa biz en azından diğer gruplar kadar belki daha da fazla bedel ödemiş bir grubuz, bir mezhebiz. Dolayısıyla bu yaftalanmaktan çıkarılmak istiyoruz. Rejim kalıntısı diyecekseniz o zaman kim bu rejim kalıntıları isimlerini sıralayacaksınız. Başka bir şey istemiyor Aleviler. Aleviler, rejim kalıntılarıyla eşleştiriliyor ya, aslında hem 2011’den önce hem sonrasında 14 yıl boyunca uluslararası çapta tanınmış Esad’a karşı mücadele etmiş Aleviler var. 2011’den önce sadece benim köyümde düşüncesinden dolayı farklı dönemlerde toplamda 80 kişi tutuklandı, kimisi hayatını hapiste yitirdi. Alevi bölgelerinde Esad’a karşı sivri muhalefet yapanlar vardı. Ama gel gör ki aynı kişiler son katliamlarda ailesini, sevdiklerini kaybetti. Sırf Alevi olduğu için. Bu çok acı bir şey. Ben hep söylüyorum sahil bölgesinde muhalefet yapmak diğer bölgelere göre 10 kat daha zor ve daha değerli. Böyle bir ortamda muhalefet etmek korkunç bir şekilde tehlikeli. Buna dikkat çekmek istedim. Cemal Süleyman diye ünlü Alevi bir aktör var bizde, dizilerde falan oynayan ama 20011’den sonra dedim ya sivil muhalefet yapan bir kitle var, o da bunlarını başını çekiyordu. Hatta can güvenliği olmadığı için ülkede ayrılmak zorunda kaldı. Hala yurtdışında. 8 Aralık’tan sonra ülkeye geldi ziyaret etti. İnanılmaz bir halk toplandı etrafında. Hatta bir süre ismi cumhurbaşkanlığı için geçiyordu. Kendisi de bir röportajında ‘Belki aday olabilirim’ dedi. Böyle bir insan son katliamlara karşı eylem yaptığı için -ABD’de bir protestoya katıldı- linç edildi sosyal medya.”
Sünni komşular Alevileri kurtardı
Gazeteci Abir Bilgin’in anlattıkları Ermeni Soykırımı sırasında Kürtlerin ve bazı Türklerin mümkün olduğu kadar Ermeni komşularına kol-kanat germelerini getiriyor akla. Bilgin, şunları anlatıyor: “Kurtulanlar arasında Sünni komşusu ya da arkadaşının sakladığı Aleviler var. Alevi mahallesine girileceğini öğrendiklerinde komşuları-arkadaşları ‘Biz sizi almaya geliyoruz’ diye gidip onları kurtarmışlar. Çok tehlikeli olduğu halde bunu yapan çok olmuş. İnsanlar bu şekilde birbirini korudu. Hatta bir örneğinde bir kız şöyle anlattı: ’Sığındığımız aile bana bir baş örtüsü verdi. Başımı örtüm. Silahlı adamlar geldiğinde, Sünni misini, Alevi misiniz? diye sordular. Ev sahibi Sünni kadın cevap veridi. ‘Biz Sünniyiz. Onun eşi de benim eniştem’ dedi. Bu şekilde kurtuluyorlar. Bunu da vurgulamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.”