Adına hakikat-ötesi çağı dedikleri şey, nesnel olan ve aynı zamanda herkesçe bilinen bir gerçekliğin silikleştirilmesine, tarihin ve toplumsal gerçekliğin tahrif edilmesine açılan bir çılgın zaman mefhumu. Ne var ki çağı bu şekilde tanımlayarak bunu zamanın ruhu olarak sunmak da çoğu zaman bir nevi apolitizme denk düşüyor. Çünkü bütün bu olanlar siyasal gerçeklikten bağımsız değil ve post-truth söyleminin kendisi de eleştirdiği çelişkiyi gidermeye yetmiyor. Neticede bir siyasal rejimler içerisinde yaşıyoruz ve olan bitenler rejim gerçekliklerinden ve rejimlerin seyrinden bağımsız değil. Yalan, hakikatin çarpıtılması, kitlesel manipülasyon, yalan aygıtının bir devlet aygıtı olarak kurumsallaşması siyasal rejimin dönüşümünün dışında değil.
Hakikatin eğilip bükülmesi de tahrif edilmesi de yalanın iktidara gelmesi de bir siyasal mefhum olan faşizmden ayrı değil. Yalan ve hakikatin çarpıtılması yalnızca bir kitle manipülasyonu yaratmakla kalmıyor aynı zamanda kitlelerin hareket kapasitesini de daraltıyor. Yaratılan dehşet, kitlelerin var olan siyasal kazanımlarını, mevzilerini de tehdit ediyor.
İnanç ve siyaset
Siyasal Alevilik belli ki İletişim Daire Başkanlığı tarafından üretilmiş bir kavram. Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından Sednaya Hapishanesi üzerinden başlatılan yoğun medya propagandasının bir ürünü olarak üretildi, nefret söylemini körükledi. Alevilerin bir rejim kurarak Sünnilere yıllarca eziyet ettiklerine dair yukarıda bahsedilen türde bir yalan/hakikat çarpıtmasına dayanıyor bu ifade. Sosyal medya trollerinden tetikçi köşe yazarları/gazeteciler aracılığıyla dolaşıma sokulan, tek sesli bir koro halinde dillendirilen bu uyduruk kavramla birlikte troller ve köşe yazarları “Siyasal Aleviler” listesi bile hazırladılar.
Gelin görün ki, özensiz bir kavramsallaştırma bu. Birinci olarak şunu söylemek gerekir; yeryüzündeki her inanç sisteminin ister istemez siyasal alana açılan bir ontolojisi vardır. Adalet, hak, yönetim, hukuk gibi olguların tarihi ile din ve inançların tarihi zaten iç içedir. Neticede inanç sistemlerine her zaman zaten bir toplumsal düzen iddiası içkindir. Bu bakımdan her inanç sistemi içerisinde siyasallık mevcuttur. Bu kısım her inanç için geçerlidir.
İkinci olarak Aleviliğin/Arap Aleviliğinin başka bir siyasallığı vardır. Yüzyıllardır Sünni İslam’ın kimi yorumları tarafından sapkın/heretik/rafızi vb. olarak yaftalanan ve bu yüzden katliamlar ve asimilasyonun sürekli hedefi haline gelen Alevilik bu imha ve asimilasyona karşı kendi varlık koşulları çerçevesinde direniş refleksleri geliştirmiştir. Medeniyetin/sınıflı toplumun, kendi içinde kapalı ve komünal bir yaşam süren Alevi topluluklarına medenileştirme, doğru yola getirme, ehlileştirme maksadıyla gerçekleştirdiği saldırılar tarih boyunca devam etmiştir. Alevilerin bu saldırılara karşı reaksiyonları ise direnç geliştirme ve komünaliteyi koruma refleksi şeklinde olmuştur.
Yaşamsal refleks
Kendi içlerinde dayanışmacı, ortakçı bir yaşantı süren Aleviler süreklileşmiş bu saldırılar karşısında yaşamsal bir refleks olarak direniş geliştirmişlerdir. Bu sürekli direniş refleksi iç asabiyeti yükseltmiş, Alevileri her dönem siyasal adalet arayışındaki öznelerin bileşeni yapmıştır. Bu asabiyet günümüzde eşit yurttaşlık mücadelesinin içeriğini oluşturmaktadır. Alevilerin zorunlu din derslerinin kaldırılması, cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi gibi talepler siyasal bir mücadele olan eşit yurttaşlık mücadelesinin içeriğini oluşturmaktadır. Dolayısıyla siyasal Alevilik ya da siyasal Alevicilik gibi ucube ama bir o kadar tehditvari ifadeler retorik olmaktan ziyade bir tehdit unsuru olarak kullanılıyor. Siyasal Alevilik olarak adlandırılan şey, baskı, asimilasyon ve mezhepçi nefrete karşı direnç oluşturmak, eşit yurttaşlık mücadelesi kapsamında mezhepçi devletin doğasını teşhir etmekten başka bir şey değil. Alevileri rahat rahat, bir dirençle karşılaşmadan yok etme fantezilerinin ürünü olan bu adlandırma Aleviler için gurur nişanesidir.
Son olarak kavramın halen birkaç trolün işi olduğunu düşünen varsa Erdoğan’ın 10 Ocak günü yaptığı konuşmaya bakabilir: “Fikrî akrabalıkları olan Baas rejiminin düşmesini hazmedemediler. Hadi eski genel başkanlarının kuyruk acısını biliyoruz. Onun Baas rejimi ve Esed sevgisinin altında farklı sebepler var ama yeni genel başkanın niçin bu kadar rahatsız olduğunu merak ediyoruz.”
Erdoğan açıkça Kılıçdaroğlu’na “Sen Alevi olduğun için Esad’ın düşmesi sende kuyruk acısı yarattı” imasında bulunuyor, Özgür Özel’e de “Sen Sünnisin sana ne oluyor” şeklinde bir soru soruyor aslında.
Tüm bu tehdit, baskı ve topyekûn saldırı konseptine karşı söylenecek şey nettir: Evet, Aleviler zaten siyasaldır ve siyasal olmak zorundadır. Siyasallık, Aleviliğin yaşamsal koşuludur. Siyasal Alevilik ifadesinin Aleviliğin mücadelesinin mevzilerini geriletmesine izin verilmemesi gerekiyor.