3. Uluslararası Amed Film Festivali, barış süreci, kadın sinemacıların güçlü üretimleri ve uluslararası dayanışmayla yalnızca bir film etkinliği değil, kentin hafızasına ve mücadelesine yaslanan politik bir sinema buluşması olarak tamamlandı
Şirin Bayık –Selman Çiçek
Bu yıl 3.’sü düzenlenen Amed Uluslararası Film Festivali, 8 yılın ardından izleyicisi ile buluştu. Dile kolay 8 yıl sonra bir festival izleyicisi ile buluşuyor. Bu 8 yılın içinde festivalin de sloganında olduğu gibi güçlü bir hikâye vardı. Bu hikâye, Kürdün iradesine atılan kayyımın yarattığı tahribattı.
Kayyımların yarattığı tahribat en çok kültür alanına yönelikti. Çünkü kültür, bir halkın hafızası, geçmişi ve geleceğiydi. Bu nedenle; filmlerin gösterime girdiği salonların olduğu Kültür Merkezi’ne el konulmuş, tüm sanatçılar işten atılarak kültür kurumlarının kapısına kilit vurulmuştu. 8 yıl boyunca ne tiyatro ne sinema ne de konferans salonunda tek bir Kürtçe kelimenin kullanılmasına dahi izin vermediler. Kürdün hafızasını; sinemayı, tiyatroyu ve müziği yok ederek silmeye çalıştılar.
Tahribata karşı direniş
İşte bu festival, 8 yıl boyunca yaratılan tahribata karşı her gün ev ev, sokak sokak örülen direnişin bir sembolüydü. Bu nedenle önemli ve heyecan vericiydi. Festival, görkemli bir açılış ile izleyici ile merhaba demişti. Açılışta Ali Akbar Moradî’nin ezgileri ile Rojhilat’ın hikâyesini tamburun tınısıyla dinledik. Ardından 30 yılını türkülerin kardeşliğini kendisine ilke edinen Kardeş Türküler’in hikâyesini beyaz perdede izledik.
84 film ve 84 hikaye
Tam 84 hikâye, her hikaye bize dört parça olmanın, Kürt olmanın, Êzidî olmanın, kadın olmanın, mülteci olmanın ve daha nice olma halinin hikayesini yüreklerimize işledi.
The Virgin And filminde Êzidi kadın Avesta’nın hikâyesinde DAİŞ zulmünü ve o zulme karşı xwebûn olma haline tanıklık ettik. Anita’da mülteci bir çocuğun yürekli hikâyesinde çalınan Kürdistan ağıdı yüzümüze bir tokat gibi çarptı. Çerx’te küçük generallerin bir gazeteyi nasıl umutla, inanç ile geleceğe, Rojbash filmi ile Kürt tiyatrocuların bir hafıza etrafında nasıl kenetlendiğine şahit olduk.
Ciran, Elif Ana, Bihar, Ceviz Yaprakları Sarardığında, Uçan köfteci, Hevî ve daha nice film. Festival, bize her bir kameradan dünyadan hikâyeler izletti, bu hikâyelerin çoğunda biz vardık, bizi biz yapan hakikatler.
Komün ruhu
Festival her ne kadar Amed Büyükşehir Belediyesi ve Ortadoğu Sinema Akademisi ortaklığı ile yapılsa da aslında bir kolektivizm ürünüydü. Bir komün ruhu ortaya çıktı. Sanatçıdan makyözüne, tiyatrocusundan basın emekçisine herkes festival çalışmasının bir ucundan tutmuştu. Adeta komünler bir araya gelmiş, güçlü bir kolektivizm örneği sergilemişti. Filmler kadar bizi etkileyen de bu komün ruhu olmuştu.
Buradaki en büyük pay da izleyicilerindi.
Festivalin ilk günü salonlar boştu. Neden böyle derken ikinci gün salonlar ful dolmaya başladı. Kulaktan kulağa fısıltılar başlamıştı. “8 yılın ardından film festivali başlamış.” Bu fısıltı günden güne yayılmış olmalı ki; artık her gün salonlar dolmuş; hatta zaman zaman taşmıştı bile. Yürüme basamakları bile dolu oluyordu kimi filmlerde. İçeriye giremeyenler bile oldu.
Festivalin eksileri
Tabii her şey güzeldi, ama eksik olan birkaç şey daha vardı. Altyazı konusunda festival yönetimi zayıf kalmıştı. Bazı filmlerde altyazı sorunları vardı. Bunlara daha iyi kafa yorulabilirdi. Fransızca ya da İngilizcesi olanlar için bir sorun değildi ama bilmeyenler için ara ara filmden kopmak için bir nedendi.
Bir diğer eksiklik ise film sonunda film üzerine yönetmen ve oyuncularla yapılan kritikler çok zayıftı. Bu zayıflık; 8 yıllık tahribatın en büyük göstergesiydi. 8 yıl insanlar o kadar Kürt sinemasından, bağımsız sinemadan uzaklaşmış ki; o tartışma kültürünü de kaybettiğimizi fark ettik. Filmleri tartışmakta hiç cesur değildik, çekingen davrandık. 8 yıl önce yaşanan hararetli tartışmalardan eser yoktu. Yine de bu festival, bu tartışma kültürünün yeniden canlanması için bir kıvılcım olduğuna inanıyoruz.
Üçüncüsünü heyecanla izledik, dördüncüsünü de heyecanla bekliyoruz.
Barış sürecinin etkisi
3. Uluslararası Amed Film Festivali, 8 yıllık aranın ardında hareketliliği ve renkliliği ile kentin en önemli gündemlerinden biri olarak 8 gününü tamamladı. Amed’de yeni bir hafıza yaratan festivalin ruhunu, seçkisini, uluslararası bağlarını ve gelecek hedeflerini Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği festival ekibinden Rojhilat Aksoy ile konuştuk.
- 4. Uluslararası Amed Film Festivali’nin bu yılki temel ruhunu ve ayırt edici yönlerini nasıl tanımlarsınız?
Festivallerin sanatçıları buluşturan, ortak bir zemin yaratan güçlü bir yanı vardır. Ancak yıllardır süren faşizm ve kayyım koşulları nedeniyle bu festivali gerçekleştirmek mümkün olmamıştı. Demokratik Toplum ve Barış Süreci, bu anlamda festivalimizin hem varlık zemini hem de temel ruhu oldu. Gösterilen filmlerin barış, özgürlük, demokratik toplum ve eşitlik gibi politik tartışmaları güçlendiren temalar etrafında şekillenmesi bu açıdan oldukça anlamlıydı. Bu bağlamda, İmralı’da yürütülen görüşmeleri devrimci sinemacılar olarak selamladığımızı ve desteklediğimizi ifade etmek isteriz.
‘Kadınların filmleri damga vurdu’
- Program seçkisinde öne çıkan temalar neler oldu? Özellikle Kürt sineması ve kadın anlatıları açısından nasıl bir tablo ortaya çıktı?
Festival seçkilerimiz, toplumsal gerçekliğimizden bağımsız düşünülemez. Göç, savaş, kadın mücadelesi, Kürt özgürlük mücadelesi ile kültür ve sanat mücadelesi bu yıl da ana temalar arasında yer aldı. Festivalimizin en güçlü yanlarından biri, kadın yönetmenlerin filmlerinin seçkiye damga vurması oldu. Kadın sinemacıların üretimleriyle sinemadaki eril tahakkümün sarsıldığını söyleyebiliriz. Kürt sinemasının bu süreçte öncü bir rol üstlenmesi ise bizler açısından onur verici.
- Festivalin uluslararası katılımı ve Amed’in dünyayla kurduğu sinemasal bağ bu yıl nasıl bir karşılık buldu?
Amed Film Festivali büyük bir dayanışma ağıyla örüldü. Dokufest, Clermont ve Kino gibi festivaller, uluslararası seçkinin güçlenmesine önemli katkılar sundu. Bu sayede uluslararası yapımlar Amed’de büyük ilgi gördü ve salonlar doldu. Uluslararası filmlerin Amed’de gösterilmesinin gerçek bir ihtiyaç olduğunu net biçimde gözlemledik. Kentte güçlü bir sinema izleyicisinin varlığı, biz sinema emekçileri için de önemli bir motivasyon kaynağı oldu.
- Seyirci ilgisi ve festivalin kentle kurduğu ilişki hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu festivali asıl festival yapan en önemli dinamik, sadık seyircisidir. Hafta içi–hafta sonu, gündüz–akşam ayrımı olmaksızın tüm gösterimler yoğun ilgiyle takip edildi. Amed’de sinemacılar, sinemaseverler ve festival ekibi olarak uyumlu ve kolektif bir emek ortaya koyduk. Festival, bu ortak emeğin bir sonucudur ve Amed’e, seyircisine yakışan da tam olarak buydu.
- Bu yılki deneyimden hareketle, Amed Film Festivali’nin önümüzdeki dönem hedefleri neler olacak?
Kürdistan’daki siyasal atmosferin değişkenliği nedeniyle öncelikli hedefimiz festivali sürdürülebilir kılmak. Her yıl deneyimlerimizden öğrenerek daha kapsamlı festivaller düzenlemeyi amaçlıyoruz. Film gösterimlerini kentin her köşesine yaymak temel hedeflerimiz arasında. Ayrıca dünyadaki diğer mücadele eden halkların sinemalarıyla daha güçlü bağlar kurmak istiyoruz. Açılması planlanan Aram Tigran Kent Konservatuvarı ile birlikte, bir sonraki festivali sinema öğrencileriyle birlikte organize etmek bizim için çok önemli. Festivalin kurumsallaşması ve aynı zamanda bir okul işlevi görmesi hedeflerimiz arasında yer alıyor. Genç sinemacılar için yaratılan alanlar, düşük bütçeli ama yüksek politik yoğunluk taşıyan üretimlerin önünü açıyor. Sinemayı dar profesyonel çevrelerin dışına çıkarıp halkla, sokakla ve mücadeleyle buluşturmak en temel hedefimizdir.









