Barışa dair rıza üretmenin önemli olduğunu belirten akademisyen Cuma Çiçek, ‘Kürt meselesi, sadece PKK meselesi değil, bir halk meselesidir’ dedi
Amed Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, Çand Amed Kongre Merkezi’nde “Kürt meselesinde çözüm için sivil toplum buluşması” çalıştayı gerçekleştirildi. Sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve bölge baro başkanlarının katıldığı çalıştayın açılış konuşmasını yapan Amed Baro Başkanı Abdulkadir Güleç, 16 Mart 1988’de Irak’ta Baas rejimi tarafından gerçekleştirilen Halepçe Katliamı’nı kınayarak, yaşamını yitirenleri andı. Abdulkadir Güleç, Kürt sorununun çözümüne dair süreç kapsamında Ankara’da siyasi partilerle ve Amed’de Kürdistani partilerle yaptıkları görüşmelerin verimli geçtiğini dile getirdi.
Çalıştayda “Sivil toplum örgütlerin rolü” konusunda sunum yapan Akademisyen Cuma Çiçek, çatışma-çözümlerinde meselenin kök kavramı olan şiddetin ele almanın önemli olduğunu kaydederek, şiddetin boyutlarını doğrudan, yapısal ve kültürel şiddet olarak formüle edilen araştırmalara değindi. Yapısal şiddetin bütün eşitsizliklerin toplamı olarak tanımlandığını kaydeden Cuma Çiçek, “Kültürel şiddet, sembolik şiddet türüne girmektedir. Din, ideoloji, sanat, bilim, hukuk, medya ve akademi sahalarında meşrulaştırma süreci olarak tarif edebiliriz” ifadelerini kullandı.
‘Barış uzun vadeli toplumsal dönüşüm gerektirir’
Barış sürecinin tek katmanlı ve çok aktörlü olduğunu belirten Cuma Çiçek, “Barış çatışmanın durması değildir. Kısa vadede, hızlı gelişmesi mümkün değildir. Uzun vadede karmaşık ilerleyen bir süreçtir. Uzun vadeli toplumsal dönüşümü gerektirir. Barış, çatışan tarafların tek başına eylemlerine indirgenemez. Tek başına siyasi bir iş değil. 50 bine yakın can kaybı var. Cezaevi, sürgün, yerinden edilme yaşayan 250 bin insanın doğrudan yara aldığı bir tablo var. Halihazırda Kürt toplumunda doğrudan yara almış 3 milyona yakın insan var. Bütün meseleyi siyasal süreçlerle halletmemiz mümkün değil” diye konuştu.
Sivil toplumun rolü
Barış için kağıt üzerinde sağlamanın yetmeyeceğini, sonraki nesillerin ancak kendilerini eşit vatandaş olarak hissedebileceğini dile getiren Cuma Çiçek, barış sürecinde sivil toplumun oynayabileceği role dikkati çekerek, “Bunlardan biri korumadır. Sivil toplum güç ve iktidar sahibi aktörlere karşı toplumun hakkını ve hukukunu korur. Kimi denklemlerde bizzat sivilleri korumanız, canlı kalkan olmanız gerekir. Esas olarak korumayı sağlar. Katılımcı sosyalizasyon, toplumun birlikte yaşaması, barışa, hak ve hukuka dair dönüştürmesini sağlar. Üçüncü olarak iletişim sağlar. Çatışma alanları üzerinde ayrışmış kesimler arasında bir iletişim alanı yaratır. Siyasal, dinsel olarak ayrışan insanlar arasında iletişim sağlar. Toplum inşası ve bütünleşmeyi sağlar. Dördüncü olarak devlet ile vatandaş arasında arabuluculuk yapar” şeklinde konuştu.
‘Sivil toplum belirleyici değil, destekleyicidir’
Çatışma ve müzakere sürece ilişkin geniş kapsamlı araştırmalarda ortaya konan sivil toplumun görev ve sorumluluklarına dair tespitleri paylaşan Cuma Çiçek, bunların, insani yardım, anlaşmanın izlenmesi, geçiş dönemi, barışı meşrulaştırma, destekleme ve yaygınlaştırma olarak sıralandığını kaydetti. Sivil toplumun çatışma ve çözüm süreçlerinde belirleyici olmadığını, destekleyici olduğunu dile getiren Cuma Çiçek, “Geniş bir alana ve aktörlere odaklanır. İşlevi çatışma yoğunluğuna göre farklılık arz eder. Sivil toplum merkezi aktörlerin taleplerinden ziyade fark edilmeyen, görülmeyen alanlara odaklanmanın önemine dikkat çekmelidir” diye belirtti.
‘Hibrit rejim’
Türkiye’nin son 10 yılda yaşadığı yönetimsel değişikliği “hibrit rejim” olarak tanımlayan Cuma Çiçek, “Türkiye’de siyasal alanın daraldığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Hükümetin sivil toplum örgütlerini kurduğu, sendikaların, kitle örgütlerinin sahadan çekildiği, akademinin susturulduğu, medyanın çok da barışı merkeze aldığı bir durum var. Meslek örgütlerinin zayıfladığı bir dönemdeyiz. Merkezi hükümetin her yerde olduğu bir süreçteyiz. Türkiye’de her alanda gettolar olduğunu görüyoruz” diye kaydetti.
‘Temel haklar hala belirsiz’
Kürtlerin bütün kayıpları ve deneyimlerinin “terör” kavramı üzerinden tutulduğu bir dönemde yas bile tutulamayacağını dile getiren Cuma Çiçek, şöyle devam etti: “27 Şubat bütün kayıplarımız için yas tutulan bir gün olabilir. Kürtlerin onurunu, gururunu korunması gereken bir süreç yürütülmelidir. Hala Kürtlerin temel ve haklarına dair bir belirsizlik hali var” dedi.
‘Daha kapsamlı siyasal mücadele’
Yeni sürecin daha kapsamlı bir siyasal mücadelenin başlayacağını kaydeden Cuma Çiçek, “Yeni bir sivil ve siyasi mücadele hattına ihtiyaç var. Bu mesele negatif barıştan pozitif barışa dönüştürülmeli. Politik, ekonomik barış olması gerekir. Kürtler yüzyıldır büyük bir ekonomik kayıp yaşıyor. Türkiye’nin en büyük bin sanayi işletmesinden sadece bir tanesi bölgededir. Ekonomik barış, 90’ların yükünü yaşamış, 3 milyon insanın yaralı olduğu bir durumda çok önemlidir.” Barışa dair rıza üretmenin önemli olduğunu ifade eden Cuma Çiçek, “Türkiye’nin bütün yaslarını birleştirecek toplu yas çağrısı bu süreç için önemli olabilir” diye belirtti.
Şiddet örneklerini sıraladı
Çalıştayda “Geçmişten bugüne Kürt meselesinde çözüm arayışları” konusunda sunum yapan gazeteci Handan Coşkun, Kürt sorununun şiddet yoluna evirilmesinde önemi bir dönemeç olan Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde yaşanan işkence süreçlerine ilişkin aktarımlarda bulundu. O süreçte yaşanan gözaltılar, fişlemeler, 12 Eylül döneminde Kürt illerinde siyasal faaliyetler yürüten örgütlerin tamamen ortadan kaldırıldığını anlatan Coşkun, PKK’nin çıkış sürecine dair ve Kürdistan’da yaşananları aktardı.
Halepçe Katliamı’nın yıldönümünde barışı konuşmaya çalıştıklarını ifade eden Handan Coşkun, 1990’larda devletin şiddetine karşı gelişen karşı şiddet örneklerini sıraladı, akabinde Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü besleyen siyasal gelişmeleri sıraladı.
‘Adaletin tesis edilmeli’
Çatışma süreçlerinde zarar görmüş kişilerle ilgili tanzim olması gerektiğini kaydeden Handan Coşkun, şöyle devam etti: “Kürdistan’ın her yerinde toplu mezarlar var. Gelemeyen cenazeler var. Yas aşamasının sağlıklı ilerlemesi için ailelerin defin işlemi sağlaması gerekir. O cenazeleri getirmediğim sürece travmatik süreç devam edecek. Kürdistan tarihi katliam tarihidir. Barışın toplumsallaşması önemlidir. Yargılama ve adaletin tesisi önemli, hafızalaştırma çalışmaları, sürece kadınların katılması önemlidir. Savaşların yükünü kadınlar ve çocuklar çekiyor. Bu dengenin de barış süreçlerinde ele alması önemlidir.”
Öcalan’ın barış çabaları
Soru cevap şeklinde devam eden çalıştayda, bir katılımcısının Abdullah Öcalan’ın geçmişten günümüze yürüttüğü barışçıl çabalara dikkati çekerek, bu girişimlere yanıt alınamadığına çekti. Bunun üzerine söz alan Cuma Çiçek, geçmişten günümüze muhalefetin ve iktidarların Kürt karşıtlığı üzerinden siyaset ürettiğinin altını çizerek, Kürt barışı üzerinden siyaset üretilmesinin önemli olduğunu belirtti. Cuma Çiçek, “Türkiye’de karşı tarafları bir araya getiren deneyimler az. Partizan olmayan örgütler, barolar, meslek odaları bu konuda arabulucu olabilir” dedi. Yüzleşme ve affetmeyi içermesi durumunda gelecekte bir barış adaletinin inşa edilebileceğini kaydeden Cuma Çiçek, “Affetmeyi içeren bir yüzleşme ve adaleti içeren bir barış önemlidir” ifadesini kullandı.
‘Çağrı rasyonel’
Devlet ve toplumun bütünleşmesi meselesine dair de Cuma Çiçek, “Abdullah Öcalan’ın çağrısının rasyonel olduğunu düşünüyorum. Türkiye’yi içerme kucaklama çağrısıdır. Sivilleşme anlamı taşıyor. Türkiye ile büyümeyi esas alıyor. Bütün bunların içerisinde devlet Kürtlerle bütünleşmeye hazır mı? Kürtler hazır ancak bu konuda devlet adım atabilecek mi? Devletin de bugün sınırlı alan açtığını görüyorum. Orta vadede kazanç hukuku var” diye belirtti.
Her inşanın bir yıkım olduğunu ifade eden Cuma Çiçek, “Çok önemli bir fırsat var. Kürtler bu fırsatı değerlendirdiği sürece haklarına kavuşacak” dedi.
‘Daha çok konuşmalıyız’
Ortada bir sürecin olduğunu ifade eden Cuma Çiçek, “Devletin çok net bir yol haritası, Abdullah Öcalan’ın da çok net bir yol haritası olduğunu düşünüyorum. Bir takvim var, ama şu anda taraflar bunu kamuoyuna açıklamak istemiyor. Buna dair bir açıklama yapılmamasının sebebinin rıza azaltma süreci olduğunu düşünüyorum. Kürt meselesi, sadece PKK meselesi değildir, bir halk meselesidir. Devlet istemese bile Kürt halkının haklarına dair meseleyi bizlerin daha çok konuşması gerekir” diye konuştu.
Çalıştay, sivil toplum örgütü temsilcilerinin görüş ve önerileriyle sürdü.
Kaynak: MA