‘Madde bağımlılığını tetikleyen birçok faktör var. Yaşanan politik süreçler, çatışmalar, travmalar, aile bağları, sosyal ve ekonomik durum gibi birçok etken madde bağımlılığına yol açıyor. Özellikle ergenlik döneminde çocuklar kendi kimliklerini bulmaya yöneliyor’
Şirin Bayık
Türkiye ve Kürdistan’da son yıllarda uyuşturucu madde kullanımı ve çeteleşme gittikçe artıyor. Toplumsal, sosyolojik, ekonomik nedenlerin yanı sıra devletin bir politikası olarak da karşımıza çıkan uyuşturucu madde kullanımı ve bununla beraber gelişen fuhuş ile çeteleşme, ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Amed’de ise artan uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımı, toplumsal ve politik bir gerçekliğin inşası olarak karşımıza çıkıyor. Biz de Amed özelinde uyuşturucu politikasını farklı toplumsal kesimlerle konuştuk.
Dünyada uyuşturucu ekonomi-politiğinin Türkiye ve Kürdistan’a yansımasını değerlendiren Uyuşturucu ile Mücadele Platformu (Şiyar Be) Eşsözcüsü Murat Kan, “Özellikle savaşın başta Amed olmak üzere Kürt coğrafyasında yarattığı sosyolojik değişimlerin ciddi anlamda aidiyet, kimlik, toplumsal bütünlüğü parçaladığını başta gençlik olmak üzere kadın ve diğer toplumsal kesimlerde kimlik sorununa yol açtığını gördük. Nihayetinde savaş hangi amaçla yürütülürse yürütülsün bir süre sonra toplumsal yozlaşmaya yol açar ki Türk egemen sisteminin yıllarca verdiği savaş böylesi toplumsal bir çürümeye yol açtı. Savaş zamanla toplumsal kırım biçimini de aldı. Bu toplumsal kırımın özü bir bütün olarak savaşın bütün güçleriyle toplumun kendisine yönelmesiydi” şeklinde konuştu.

‘Elde edilen gelir 1,2 trilyon dolar’
Uyuşturucunun küresel hegemonik güçlerin önemli argümanlarından ve önemli finans kaynaklarından biri olduğunu hatırlatan Murat Kan, “Şu anda küresel sistemin ekonomik anlamda temel dinamikleri döviz ve petrol olarak vurgulanabilir. Bunlarla birlikte uyuşturucu ve kara parayı değerlendirmek önemli. Son dönemde yapılan araştırmalara göre küresel hegemonik güçlerin ortalama kara para ve uyuşturucudan elde ettiği gelir 1.2 trilyon dolar düzeyinde. Bunlar dünyanın önde gelen bankaları tarafından mevcut uyuşturucudan elde edilen gelirin aklandığı bir süreç. Bunun öncülüğünü küresel hegemonik güçler yapıyor” dedi.
‘Kapitalist modernite ile endüstrileşti’
Tarihte farklı savaşlara farklı stratejilerin hayata geçirmesine, farklı politik yönelimlere neden olan bu nesnenin günümüzde de politik çatışmaların kaynağı olarak ifade eden Kan, “Bu sözü edilen nesneler tarihin ilk dönemlerinde daha çok kullanım değeri ön planda olan, ritüellerde kutsallık atfedilen şeylerken, kapitalist modernite ile beraber farklı amaçlar için kullanılmaya başlandı. Özellikle endüstrinin gelişimi, sanayi devrimi ile beraber şöyle bir gerçeklik ortaya çıktı: artık bu sözü edilen maddelerin ham maddesi sanayi olmak üzere endüstri sanayisinde de kullanılmaya başlandı. Uyuşturucu, haşhaş, afyon gibi nesneler zamanla kültür bitkisi olmaktan çıktı, endüstri bitkisi olarak kullanılmaya başlandı. Bu da beraberinde birçok alanda yeni sektörlerin ortaya çıkmasına yol açtığı gibi mücadelelere de yol açtı” dedi.
‘Ulusal Kurtuluş Hareketleri’ne karşı finansal kaynak’
Murat Kan devamında şöyle konuştu:
“19. yüzyılda başta bütün Anglo-Sakson dediğimiz batı ülkeleri ile Çin arasındaki afyon savaşlarının kaynağını burada aramak gerekir. Bir anlamda afyon savaşlarıyla Asya bütünüyle kontrol edilmeye çalışıldı. Politik bir strateji olarak Çin başta olmak üzere Asya’daki ülkeler bu hegemonik ilişkiler doğrultusunda sömürgeleştirilmeye çalışıldı. Günümüzde de böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Yani sözü edilen nesneler öncelikle küresel hegemonik savaşların önemli bir unsuru ve argümanı oldu. Birçok ülkede yapılan operasyonların dahi bununla ilişkili olduğu söylenebilir. Başta Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki Ulusal Kurtuluş Hareketleri’ne karşı verilen mücadelelerde uyuşturucu önemli bir finans kaynağı olarak değerlendirildi. Bu aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı verilen savaşın da özüydü. 1990’lı yıllarda Türk egemen sınıfı, Kürdistan coğrafyasında verdiği savaşın finansını uyuşturucu ile sağladı ki bugün dünyanın farklı ülkelerinde bu sistemi bütünüyle bir ekonomi sistemi değerlendiren ülkeler var. Bizim narko-ekonomi dediğimiz uyuşturucuya dayalı ekonomiyi öngören devletler var. Örneğin Meksika, Kolombiya, Afganistan gibi ülkeler örnek verilebilir. Türk egemen sistemi de uyuşturucuyu hem kendisi üretip dünyanın farklı coğrafyalarına ihraç ederken aynı zamanda savaşın finansını da sözü edilen nesnelerle karşıladı.”
‘Türkiye’de uluslararası kararlar uygulanmadı’
Coğrafyamızda üretim ve kullanımı noktasındaki tarihselliğe değinen Kan, “Osmanlı haşhaşın anavatanı olarak ifade edilebilir. Hatta afyon savaşları dediğimiz savaşlarda beklenen sonuçların alınamaması sonucunda dünyanın en fazla uyuşturucu veya ham maddesi olan afyon, haşhaş üreten ve ihraç eden Osmanlı İmparatorluğu’ydu. Bu politika Cumhuriyet’ten sonra da devam ettirildi. Buna karşı o günün hegemonik güçleri Türkiye’yi yer yer yaptırımlarla veya farklı uygulamalarla sınırlamaya çalışsalar da başaramamışlardır. Örneğin 1911’de Lahey Konferansı’nda Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin Türkiye ile yaptığı ve ortaklaşarak aldığı kararları vardır. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Cenevre’de uyuşturucu madde ile ilgili Türkiye’nin ihracının sınırlandırılmasına dönük alınmış kararlar vardır. Pratik anlamda bu kararlar yeterince uygulanamamıştır” dedi.
Kürt coğrafyasındaki pratikler
“Kürt coğrafyasında da benzer bir yönelim var” diyen Murat Kan, “Uzun bir dönem savaşın finansını sağlayan bu argüman, 2000’li yıllardan sonra özel savaş rejiminin stratejileri doğrultusunda kullanılmaya başlandı. 2000’li yıllara kadar özel savaş daha çok küresel hegemonik güçlerin veya ulus-devletlerin mücadele ettiği güçlere karşı kullandığı bir yöntemdi. 2000’li yıllardan sonra özel savaş bütünüyle toplumun kendisine yönelim biçimini aldı. Bu da bir toplum kırım halini aldı. Buradan şunu anlayabiliriz: artık savaşan güçler bir özgürlük hareketine karşı savaş vermekten ziyade toplumun kendisine karşı verilen bir savaş gerçekliği var. Bu savaş şiddet olarak değil, toplum yaşamının bütün alanlarına yöneldi. Ekonomik, sosyal, siyaset olarak topluma yöneliyor. Bu yönelimlerin en belirgin örneği ise uyuşturucu ve madde bağımlılığı olarak karşımıza çıkıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Yaygınlaşmasındaki boşluklar ve eksikler
“Peki, Kürt coğrafyasına uyuşturucu madde kullanımı neden bu kadar yaygınlaştı?” sorusuna karşılık ise Murat Kan, “90’lı yıllar egemen sistemin ordu ve paramiliter güçlerin eliyle uyuşturucunun yaygınlaştırıldığı dönemlerdi. Asıl strateji Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesiydi. Türkiye’de uygulanan bu strateji, küresel hegemon güçlerin izlediği stratejinin bir izdüşümüdür” dedi. Devamında ise bununla birlikte toplumsal bir çürüme ve yozlaşmanın da başladığını belirten Murat Kan, “Bu durumun 2000’lerde arttığını görüyoruz. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin kimi süreçlerde yaşamış olduğu problemler bunda önemli bir faktör olarak ifade edilebilir. İkincisi demokratik siyasetin kendi dinamikleri ile kendisini örgütleyemediği, topluma gidemediği, kendi toplumsallığı ve ideolojik politik çizgisi doğrultusunda ya da öngördüğü toplumsal sistemi inşa edemediği dönemler ciddi anlamda boşlukların yaşandığı dönemlerdir. Bu dönemleri de özel savaş rejimi tarafından örgütlendirilmiş yapılar doldurdu. Özellikle 2014 sonrası yani Çöktürme Planı sonrası demokratik siyasete yönelimler ciddi anlamda demokratik siyasetin dumura uğratılmış olması, buradaki boşluk, politik bir stratejinin oluşturulamaması, toplumun gerçek değerleri üzerinden örgütlenememiş olmasının yarattığı sorunlar egemen sistemin bazı paramiliter güçlerince kimi özel savaş araçlarıyla doldurulmaya çalışıldı. Günümüzde başta Amed kent merkezi olmak üzere Kürt coğrafyasında sözünü etmiş olduğumuz argümanların artmış olması tamamen bu yaratılan boşlukla alakalı” dedi.
‘2016’dan sonra Amed’de artış başladı’

Öte yandan Amed’in sokaklarında da uyuşturucudan doğru ciddi bir korku ve kaygı ikliminin var olduğunu söylemek mümkün. Halkın endişeli ancak önlemlerin yetersiz olduğuna yönelik şikayetleri söz konusu. Amed’in gelir düzeyi en düşük mahallelerinden biri olan Kaynartepe Mahallesi bu endişelerin dışa vurduğu bir yerleşke. Gazetemize konuya dair konuşan Mahalle muhtarı İlhami Altun, Amed’deki en eski muhtarlardan biri ve bu konudaki tarihselliğe ilişkin, “Uyuşturucu kullanımını 2010’lu yıllarda kısmen de olsa görmeye başladık. Ancak 2016’dan sonra çözüm sürecinin bitmesi ile birlikte inanılmaz bir patlama yaşadı. Kullanım oranı arttı. Kullanım yaşı azaldı. Şu an 10-11 yaşlarındaki küçük kız çocuklarının da kullandığını görebiliyoruz. 2022’ye kadar bu konuda ciddi bir artış yaşandı. Ancak özellikle belediyelerin çalışmaları ile bu oran biraz olsun azaldı. Şu an belli bir duyarlılığın başladığını görebiliyoruz. Kimi çalışmalar yürütülüyor. Mahalle’deki metruk binalar kullanım alanları. Belediye bu binaları yıkmaya başladı ancak hala yıkılmayı bekleyen binalar var. Tabi bu sadece bizim ya da Amed’in sorunu değil, artık tüm Türkiye’nin sorunu. Her yerde bu kullanımın arttığını görüyoruz. Görüştüğümüz mahalleliler de bunun temel nedeninin ekonomik yoksulluk olduğunu söylüyor” dedi.
Mahalledeki esnaflar da uyuşturucu madde kullanımından duydukları şikayetleri dile getirdi. Metruk binalarda gece saatlerinde uyuşturucu kullanımı ve fuhuşun artarak devam ettiğini söyleyerek yetkililerin bu konuda kimi zaman kayıtsız kalmasından şikayetçi oldu. Ciddi bir sorunla karşı karşıya olduklarını belirten esnaflar, acil çözümlerin geliştirilmesini talep etti.
Kaynartepe, 258’inci sokağın anlattıkları
Amed’in Rêzan (Bağlar) ilçesine bağlı dar sokaklı mahallesi olan Kaynartepe Mahallesi’nde ise dikkat çekici bir çelişki yer alıyor. 258. Sokak boyunca yer alan Vehbi Koç İlkokulu, hemen 20 adım sonrasında uyuşturucu kullanımının yoğun olarak yaşandığı metruk bina olan Halid Bin Velid Apartmanı ve 500 metre ilerisinde daimi nöbet tutan polis memurları. Neredeyse 2014’ten bu yana sokakta polisin nöbet tuttuğunu belirten mahalle sakinleri ise, görüş mesafesinde olan metruk binalarında uyuşturucu kullanımının olduğunu söyledi. Öte yandan gece saatlerinden sabaha kadar madde kullanımının olması ve ilkokul çocuklarının her sabah bu binanın önünden geçmesini endişe ile karşıladıklarını söyledi. Akşam saatlerinde ise polislerin ayrıldığını belirten mahalle sakinleri, bu duruma dönük herhangi bir müdahale olmamasından şikayetçi olduklarını belirtti.
Bağımlılığa sürükleyen boşluklar

Amed Büyükşehir Belediyesi Madde Bağımlılığı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nde görev yapan psikolog Murat Burtakuçin de gazetemize konuşarak Amed’deki madde bağımlılığındaki artışa dikkat çekti. Son 8-10 yılda bu artışın gözler önüne serildiğini belirten Murat Burtakuçin, “Madde bağımlılığını tetikleyen birçok faktör var. Yaşanan politik süreçler, çatışmalar, travmalar, aile bağları, sosyal ve ekonomik durum gibi birçok etken madde bağımlılığına yol açıyor. Özellikle ergenlik döneminde çocuklar kendi kimliklerini bulmaya yöneliyor. Okul, aile veya çevre çocukları görmezden geliyorsa, çocuk kendini gerçekleştirebileceği alanlar arıyor. Bu madde bağımlılığı ile böyle tanışabiliyorlar. Hayatlarında bir boşluk varsa veya sınırlıysa bağ kurabileceği alanlara yönelirken ya merakla, ya bir kereden bir şey olmaz düşüncesi ile veya aksiyon arayan ruh halindeyken madde kullanmaya başlayabiliyor. Bu sebeple çocuklarla bağ kurmak, duygusal ve zihinsel olarak geliştirici alanları yaratmaya ihtiyaç var. En başta ebeveynler, öğretmenler bu alanda çalışan uzmanlar ve aslında toplumun her kesimi çocuklarla bağın nasıl kurulması gerektiği konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Sadece başlayanlar değil, madde bağımlısı olmayan ama olabilecek çocukları nasıl koruyacağımıza dair enerjimizi ayırmamız gerekiyor” diye konuştu.
‘Ebeveynlerin bilinçlenmesi gerekiyor’
Murat Burtakuçin, çocuk veya gençlerin madde bağımlılığı sürecinde birçok ailenin uzun süre bu durumu fark edemediklerine dikkat çekerek, “Bu konuda farkındalığımız çok az. Maddeler ve yarattığı etkiler konusunda ayrıca koruyucu ve önleyici çalışmalarına karşı farkındalığımız çok az. Bu konuda ebeveynler bu farkındalığı kendinde geliştirmeli. Madde hakkında bilgi edinmek tehlikeli değil, aksine koruyucu bir durum. Çünkü maddelerin hepsinde başladığı anda bağımlılık başlayamayabiliyor. O yüzden erken dönemde fark etmek ve deste veya tedavi almak çok değerli” dedi.
‘Bizimle irtibata geçilsin’
Murat Burtakuçin’in dikkat çektiği bir diğer nokta da ailelerin bu durumu fark etmesi halinde bunu gizleme isteği oldu. Murat Burtakuçin şöyle konuştu:
“Çocuğum etiketlenmesin diye düşünüyor. Ama bu aslında zarar verici bir durum. Çünkü bu bağımlılığı besleyen bir durum. Çocuk ya da genç buna devam ediyor. O yüzden destek almak bizim güçsüz olduğumuzu göstermez, aksine daha güçlü olduğumuzu gösterir. Ailelerin bunu fark etmesi durumunda acilen destek almaları, hiçbir şey bilmiyorlarsa dahi danışmanlık merkezlerine başvurmaları gerekiyor. Biz burada buna destek oluyoruz. Eğer madde bağımlılığı durumu fark ettiği anda çocuğunu danışmanlık için ikna edemiyorsa yine bizimle irtibata geçebilirler. Bizim merkezimizde çalışan sosyal hizmetlerden arkadaşlarımız aileyi ziyaret ediyor.”
Bağ kurmanın önemi
Eğer madde bağımlısı danışmanlık veya tedaviyi reddediyorsa, buna ilişkin ebeveynlere öneride bulunan Burtakuçin, bağ kurmanın önemli bir adım olduğunu belirterek, “Bağımlılığa bulaşmış hemen hemen herkesin bir bağ eksikliği var. Bu toplumsal olarak bir problemimiz. Ebeveynler olarak güçlü bir şekilde bağ kuramamış olabiliriz. Bundan dolayı ikna etmek bir hayli zor olabilir. Kişinin güçlü bir bağ kurduğu aileden herhangi biri veya arkadaş ile ikna etmesini öneriyoruz. Çoğu ebeveyn bu zorlukla karşılaşıyor. İlk etapta kişi ile güçlü bir bağ kurabilecek birinin iletişim kurması tedavi noktasında önemli bir aşama olur. Bireyin kendini güvende hissetmesi çok önemli ayrıca destek veya tedavi süreci için de önemli” diye konuştu.
Öte yandan yaklaşık bir yıldır hizmet veren merkezde 70 gibi ciddi bir sayıda başvuru aldıklarını söyleyen Burtakuçin, koruyucu önleyici çalışmaları da sürdürdüklerini söyledi.
Türkiye’deki veriler
Ticaret Bakanlığı’nın yıllık uyuşturucu ve uyarıcı madde yakalamaları esas alındığında 2016 yılında 206.774.451 TL, 2017’de 236.110.652 TL, 2018’de 1.320.771.681 TL, 2019’da 1.062.167.205 TL, 2020’de 1.749.939.216 TL, 2021’de 4.806.494.481 TL, 2022’de 6.492.568.645 TL, 2023’te 5.474.461.285 TL, 2024 ise 30.449.821.066 TL değeri ile bir rekor yaşandı. 2025’in Eylül ayına kadar olan süreçte ise toplam 21.909.499.947 TL’lik uyuşturucu ve uyarı maddenin yakalandığı belirtildi.
Türkiye’nin Uyuşturucu Raporu’na göre ise yıllık kamu harcamaları artsa bile ülkedeki uyuşturucu trafiği artarak devam ediyor. Rapora göre, 2022 yılı kamu harcamaları, 2021 yılına oranla yaklaşık %82,2 artışla 4 milyar 264 milyon 683 bin 725 Türk Lirası olarak gerçekleşmiştir. 2023 yılı kamu harcamaları, 2022 yılına oranla yaklaşık %62,5 artışla 6 milyar 928 milyon 184 bin 418 Türk Lirası olarak gerçekleştirdi. Ancak buna rağmen artış yaşandı. Türkiye’de 2024’te düzenlenen operasyonlarda 86 tonun üzerinde uyuşturucu madde ve 105 milyona yakın uyuşturucu hap ele geçirildi. Yine verilere göre Türkiye’de uyuşturucuya karşı müdahale ve yakalama da arttı, olay ve şüpheli sayısı düştü. 2023’te 252.851, 2024’te 309.028 olaya müdahale edildi. 374.948 şüpheli yakalandı.