Amed’de düzenlenen ‘Toplumsal Sağlık İçin Barış’ paneliyle, barışın toplumsal sağlığı etkisi tartışıldı. Panelistler, sağlıkçıların savaşı önlemek ve sürdürebilir barışı inşa etmek için bir politika savunması gerektiğini vurguladı
Sağlık meslek örgütleri tarafından “Özgür yaşam, sağlıklı toplum” şiarıyla “Toplumsal Sağlık İçin Barış” paneli düzenlendi. ÇandAmed Kongre Merkezi’nde düzenlenen panele, çok sayıda siyasi parti ile sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Moderatörlüğünü Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinen Azad-TJA) aktivisti Hülya Alökmen’in yaptığı panele, Halk Sağlığı Uzmanı Mehmet Zencir, SAMER Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Cengiz Çandar panelist olarak katıldı.
Panel, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Amed Şubesi Eşbaşkanı Yıldız Ok Orak ve Amed Tabip Odası Başkanı Veysi Ülgen’in açılış konuşması yapmasıyla başladı. Yıldız Ok Orak, toplum demokratikleşmeden sağlığın demokratikleşemeyeceğini belirterek, demokratik toplumun inşasının şart olduğunu vurguladı. Yıldız Ok Orak, barışın toplum sağlığı için olmazsa olmaz kriterlerden biri olduğunu kaydetti.
Anadil meselesi
Amed Tabip Odası Başkanı Veysi Ülgen, Kürt dili üzerindeki engellemelere dikkat çekerek, barışın sağlanması durumunda Kürt halkının sorunlarının çözüleceğine işaret etti. Dil sorunu çözülmeden Kürt sorununun da çözülemeyeceğini belirten Ülgen, “Bizim her yerde dilimizi konuşmamız gerekiyor. Batıda toplantılarda Kürtçe konuşuyorum, ‘Anlamıyoruz’ deyip itiraz ediyorlar. Ben de, ‘Biraz bizim acımızı anlayın, empati yapın’ diyorum. Dünyanın bütün halkları gibi Kürtlerin de kendi haklarını kullanma hakkı var” ifadelerini kullandı.
Çatışma süreçlerinden barış süreçlerine geçerken nasıl bir sağlığa ulaşılması gerektiği meselesinin önemli olduğunun altını çizen Ülgen, “Biz haklarımızı kazanacağız, kimse bize vermeyeceğiz. Mücadeleyle, örgütlenerek kendi haklarımızı kazanacağız. Biz sağlık çalışanları olarak bunun için her alanda bir şeyler yapmaya çalışacağız” dedi.
Halk sağlığı sorunu
Panelde Halk Sağlığı Uzmanı Mehmet Zencir, “Barış, sağlık ve dünya birikimleri” başlıklı sunum gerçekleştirdi. Halk sağlığı sorunu dendiğinde, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” deyip geçmemek gerektiğini belirten Zencir, soruna karşı çözüm önerileri olmadan “Savaş halk sağlığı sorunu” demenin konuyu hafife almak olduğunu söyledi. Barış süreçlerindeki dünya deneyimlerinden örnek veren Zencir, savaş zeminini hazırlayan koşulları, kök nedenleri ve savaşın önlenmesine yönelik yaklaşımları sıraladı. Savaşın göstergesinin olduğu zamanlardaki önlemlerin birincil koruma, savaş dönemindeki önlemlerin ikincil koruma, savaşın barışla sonuçlanmasının üçüncül koruma olduğunu belirten Zencir, barışın sağlanmamasının halk sağlığı açısından tehlike olduğunu dile getirdi.
Sağlık emekçilerinin savaş ve barış süreçlerinde yapılması gerekenleri sıralayan Zencir, “Sağlık emekçilerinin tıbbi hizmet vermesi gerekiyor. Özellikle bu dönemde rehabilite edici hizmetler öne çıkmalı. İkincisi savaşın sağlık üzerindeki etkilerini belgelendirmemiz gerekiyor. Burada hem nedenler hem tedbirler noktasında da raporlar hazırlamamız gerekiyor. Savaşın sağlık üzerindeki etkisi üzerine farkındalık çalışmaları yapmalıyız. Savaşın sonuçlarını en aza indirmek, savaşı önlemek ve sürdürebilir barışı inşa etmek için politika ve programları savunmalıyız” diye konuştu.
‘Barışın sosyolojik incelemesi’
SAMER Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, “Barışın sosyolojik incelemesi ve toplumsallaşma sorunları” başlığıyla sunum yaptı. Kürt sorununun çözümü için 1993’ten bu yana gelişen çözüm süreçlerinden; nasıl başladıklarından, nasıl sonlandığından bahseden Yüksel Genç, “Her barış sürecinin bitimi çok daha büyük bir savaş olarak deneyimlendi. Her biten barış deneyiminin kendisi, toplumun da savaşın sonuçlarını ağır yaşandığı bir sürece neden oldu” diye belirtti.
Süreçteki temkinliliğin nedenleri
Ekim 2024’ten bu yana başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde sahada çalışma yürüttüklerini ve hem Kürt hem de Türk halkında temkinliliğin sürdüğünü dile getiren Yüksel Genç, süreci destekleyenlerin oranının yüksek olduğunu; fakat başarıyla sonuçlanacağına inanların oranının düşük olduğunu belirtti. Sürecin başarıya ulaşacağı inancının neredeyse 4 kişiden birinde göründüğünü sözlerine ekleyen Yüksel Genç, sürece destek ile güven arasındaki asimetriğin çözülmesi gerektiğini vurguladı. Bu bağlamda sürecin toplumsallaşması gerektiğinin altını çizen Yüksel Genç, “Toplumsal rızanın olmadığı sürecin, başarı şansı düşüktür” dedi.
Yüksek Genç, konuşmasına şöyle devam etti: “Toplum neden temkinlilik gösteriyor? Bu sürecin başarıya ulaşacağına inanmıyorlar. Bir grup, ‘Örgüt silah bırakmaz’ diyor. Bu grubun kaygısının önemli oranda, hem fesih ve silahsızlanma kongresi hem de geri çekilme pratiğinin zayıflatmış olma ihtimali var. İkinci kesim ‘Bu devlet adım atmaz, bu işi çözmez’ diyor. Onca stratejik adıma karşın devletin neredeyse hiç adım atmamış olması güvensizliğe neden oluyor. Sürecin karşılıklılık ilkesi işlemiyor. Karşılıklılık ilkesi işlenmesi gerekiyor. Tek taraflı olmaması gerekiyor. PKK’nin fesih ve silahsız mücadele kararına karşı devletin neredeyse hiçbir şey yapmamış olması, Kürtlerin inançsızlığının nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Bu temkinliliğin sürmesindeki bir başka neden, 2013-15’teki yıkıcılık. ‘Bu süreç bozulursa çok daha büyük bir şiddet dalgasını kaldıracak durumumuz yok’ diyor halk. Bu kaygıları gidermek gerekiyor. Toplumun önemli bir kısmı, sürecin kendisine katılabilecek katılım ve bilgi mekanizmalarına yeterince sahip değil. Toplum bu mekanizmalara sahip olmadığı için sürecin öznesi olarak kendini konumlandıramıyor. Tüm bu nedenler bu sürecin toplumsallaşmasının önündeki engellemelerin nedenlerinden biri. Bunları aşmak hepimizin görevi.”
‘Kendine özgü bir süreç’
Panelde “Ortadoğu’da barış süreçleri” başlığıyla sunum yapan Cengiz Çandar, Ortadoğu’daki savaş ve barış süreçlerindeki tanıklıklarına dair aktarımlarda bulundu. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin kendine özgü olduğunu ve İrlanda, Endonezya, Sri Lanka gibi deneyimlerin örnek alınmasının doğru olmayacağını dile getiren Çandar, “Bizim Oslo görüşmeleri neden başarısız oldu? Bunun dersini çalışmakta, bilmekte, tartışmakta yarar var. O daha yol gösterici olur. Bu süreç son derece kendine özgü bir süreç ve üç büyük aktörü var; Abdullah Öcalan olmazsa olmaz, Devlet Bahçeli -en akla gelmeyecek isimdi- de olmazsa olmazdı. Üçüncüsü de, tek adam sistemi olduğu için Tayyip Erdoğan. Bu 3 ismin inşa ettiği bir süreç olur” şeklinde konuştu.
Abdullah Öcalan’ın son aile görüşmesinde yaptığı “Kürt olgusunun cumhuriyete eklenmesi” vurgusuna değinen Çandar, “Türkiye kurulduğundan itibaren Kürt inkarı üzerine inşasını tamamladı. Abdullah Öcalan, ‘Artık silahlı mücadele şartları yoktur, gereği yoktur, mücadele farklı yollarla yürütülmektedir’ diyor. ‘Bunun çözümü Kürt olgusunun cumhuriyete eklenmesi’ diyor” diye belirtti.
‘Mücadeleyi terk etmememiz gereken bir süreçteyiz’
Türkiye’deki çözüm aşamasının umut verici olmakla birlikte, yaratıcılık, yeni bir dil gerektiren, ezberleri terk etmeye davet eden ve başarı şansı da yüzde yüz olmayan bir süreç olduğunu sözlerine ekleyen Çandar, “Eğer bu başarısızlıkla sonuçlanırsa daha kötü şeyler olur. Buradaki bir trajedi, çözümsüzlük, barışçıl olmayan bir sonuç, Türkiye’yi de yok eder, halkları mahveder. Sürecin başarıya ulaşması için yaratıcı olmamız, birleştirmemiz, çaba göstermemiz, siyasete yaratıcı alan tanımamız, mücadeleyi terk etmememiz gereken bir dönemdeyiz” ifadelerini kullandı.
Soru cevaplarla sona eren panelin ardından, “Sağlıkta eşitsizlik ve ayrımcılık”, “Toplumsal travmalar”, “Ekoloji ve sağlık”, “Kadın ve sağlık” ile “Hapishane ve sağlık” başlıklarıyla basına kapalı atölyeler düzenlendi.
Kaynak: MA









