Türkiye’de daha önce görülmeyen şeyler oluyor. Türkiye toplumu ayrılıyor ve birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bunu en fazla da AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan yapıyor. Özellikle Tayyip Erdoğan, Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli el ele vermişler, Türkiye’de Kürt düşmanlığını yapıyorlar. Kürt düşmanlığı ile demokrasi güçleri düşmanlığını birlikte yürütüyorlar.
Türkiye’yi zaten bizzat Tayyip Erdoğan ikiye bölmüştür. Hem de iki tarafın özellikleri şu şu diyerek. Tabi ki ne kadar kötü şey ve sıfat varsa onları AKP’ye oy vermeyecek siyasi ve toplumsal kesimlere mal etmiş. Cumhur İttifakı dediği AKP-MHPBBP ve gayri resmi bileşeni olan Vatan Partililer makbul insanlar, bunun dışında kalanlar ise haindir. Hiçbir faşist iktidar bile böyle bir ayrıma gitmemiştir. Bu ayrım en başta da HDP ve Kürt düşmanlığı biçiminde oraya konuluyor. Öyle ki basın, psikolojik savaş, cezaevi, işten atma, ötekileştirme ve birçok baskı yol ve yöntemiyle tüm toplumsal kesimler Kürt ve HDP düşmanı olmaya zorlanıyor. Bu düşmanlığı yapmayanlara kuşkuyla bakılıyor, ötekileştiriliyor.
Öyle ki herkese siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamda yer almak için bu düşmanlığı yapmak dayatılıyor. Türkiye’nin şu andaki hali pür melali bu yönlüdür. HDP ve Kürt düşmanlığı birkaç günde bilinçli ve planlı biçimde Amedspor üzerinde somutlaştırılmış bulunuyor. Amedspor şahsında Türkiye halkı, Amed halkı ve tüm Kürtlere yönelik saldırganlığa yönlendiriliyor. Amedspor’a defalarca şovenist saldırılar yapıldı. Amedspor müsabaka için gittiği her şehirde sözlü ya da fiili saldırılarla karşılaşıyor. Kahrolsun PKK, denilerek baskı altına alınıyor. Amedspor ve Kürtler, Türkiye toplumuna hedef gösteriliyor.
Bunun en son örneği Amedspor-Sakaryaspor maçı sonrası yaşananlardır. Birçok spor televizyonu ve medya organı doğru olup olmadığına bakmadan Sakaryaspor yöneticilerinin ve bu takımın televizyon kanalının suçlamalarını gerçek gibi gösterip Türkiye toplumunu Amedspor, dolayısıyla Kürtlere karşı kışkırtmışlardır. Bu haberleri dinleyen şovenizm ve milliyetçilikle zehirlenmiş kesimler gördükleri her yerde Amedsporlulara saldırırlar. Öyle ki televizyonda yapılan yayınlarla Amespor’un bir futbolcusunu idama götürecek ya da linç ettirecek bir algı yaratmışlardır.
Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu’nun söylediklerinden sonra bu durumun yaşanması Sakaryaspor’un toplumu Amedspor’a saldırı doğrultusunda manipüle etmesinin bilinçli ve planlı olacağını akla getiriyor. Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu’nun yaratmak istediği Kürt ve HDP düşmanlığı böylece yaygınlaştırılıp pekiştirilmek amaçlanıyor. AKP-MHP ittifakı yerel seçimleri Kürt düşmanlığı temelinde şovenizmi şahlandırarak kazanmak istiyor. Böylece HDP ve Kürt düşmanı yaptıkları toplumsal kesimlerin oyunu almayı hedefliyor. Amedspor- Sakaryaspor maçından sonra Sakaryaspor ve bazı basının yaptıkları tamamen Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu’nun yaratmak istediği bu amaca yönelik algıya hizmet etme biçiminde olmuştur.
Sakaryaspor’un bir futbolcusu sahalarda zorunlu biçimde okutturulan İstiklal Marşı sırasında Amedspor seyircisine hakaret yönünde hareketler yapmıştır. Sakaryaspor golünden sonra da benzer tutum içinde olmuştur. Bu mutlaka cezalandırılması gereken yasaklardan olduğu halde pervasızca yapılması Amedspor ve Kürtlere yaklaşımın sonucudur. Herhalde Türkiye’nin herhangi bir yerinde Amedsporlu bir futbolcu seyircilere benzer hareketler yapsa tüm seyirciler sahaya iner, o futbolcuyu linç ederdi. Ancak Amed halkı ve Kürtler bilinçli olduğu için bu tür provokasyonlara gelmemektedir. Acaba Sakaryaspor yöneticileri ve sporcularının bir taşla iki kuş vurmak gibi bir amacı da mı var? Çünkü Sakaryaspor 2. Lig’de ilk sıralarda yarışan bir takım.
Amedspor maçının hükmen galibi olmak için böyle bir planlı bir oyuna mı başvurdular?! Olmayan şeyler yansıtmaları, trajik bir senaryo sunmaları böyle bir kuşkuyu akla getirmektedir. Herhangi bir amaç güdülmese, bu maç neden Amedspor’u ve Kürt halkını hedef gösterecek biçimde yansıtılsın! Öyle bir yayıncılık yapıyorlar ki, bir milli maç olsaydı devletler arasında savaş bile çıkabilirdi. Türkiye’de on yıllardır spor, özellikle futbol siyasete alet edilmektedir. Futbol federasyonu özel savaşın merkezlerinden biri haline getirilmiştir. 1980’li yıllara kadar futbola 1980 ve 1990’lı yıllar sonrası kadar siyaset karıştırılmamıştı.
Özellikle İçişleri Bakanı’nın Mehmet Ağar, Futbol Federasyonu Başkanı’nın Haluk Ulusoy olduğu dönem, futbolda hangi takımların şampiyon olacağını bile planlamıştır. Sadece Süper Lig değil, alt liglerin şampiyonları da bir özel savaş merkezi gibi çalışan futbol federasyonu tarafından belirlenmiştir. Bu dönemde futbolda şovenist ve faşist karakterdeki teknik direktörler öne çıkarılmıştır. Teknik direktörlerin, sporcuların ve kulüp başkanlarının dili tamamen şovenist ve milliyetçi olmuştur. Bir zamanlar Fatih Terim’in öne çıkarılması bu temelde gerçekleşti. Çünkü Haluk Ulusoy ve Mehmet Ağar’ın futboldaki özel savaş politikasına en iyi uyum gösteren teknik direktör Fatih Terim’di.
Fatih Terim sadece Galatasaray’da değil, Milli Takım’ı çalıştırırken de dili tamamen şovenist bir karakterdedir. Futbolcuları sanki bir devlete savaş açar gibi vatan, millet, Sakarya ile motive ederdi. İsviçre ile yapılan bir milli maçta Türk futbolcuların tutumu aslında Fatih Terim’in teknik direktör karakteriyle bağlantılıydı. Bir zamanlar Galatasaray’ın şampiyon yapılması; Diyarbakırspor’un birinci lige çıkarılması, Kürt gençlerinin dağa gidip gerilla olmasını engellemek ve futbol peşinde koşturmak için sağlandığı ileri sürüldü. Zaten Diyarbakırspor’un özel savaş merkezlerinin isteği ve futbol federasyonunun talimatıyla Süper Lig’e çıkarıldığı açığa çıktı.
Amedspor yaklaşımında görüldüğü gibi şimdi de futbol takımı Kürt ulusallığını yaratıyor, denilerek olumsuz yaklaşım içine girilmiştir. Fatih Terim son yıllarda daha makul bir kişilik profili gösteriyor. Herhalde Türkiye dışında antrenörlük yapması ufkunu biraz genişletmiş olmalı. Ancak futbolu teknik taktik üzerine değil de, ha babam de babam biçiminde dolduruşa getiren (bu tarz, motivasyon kavramı ile normalleştiriliyor, hatta doğru bulunuyor) tarzı nedeniyle, Türkiye’de futbol tüm yatırımlara rağmen gelişmiyor. Futbola sokulan siyaset sürdüğü müddetçe ve haydi aslanıma dayalı tarz bırakılmadıkça Türkiye’de futbol Avrupa standartlarına ulaşamaz.