Adalet ve hukuk olmazsa demokratik bir toplum da olmaz. İnsanlar haksızlıklar karşısında haklarını aramak için mahkemelere başvuru yapar. Yargı sistemi öyle bir duruma geldi ki devasa adliye saraylarında hukuksuzluk almış başını gidiyor. Ne geliyorsa başımıza bu saraylardan geliyor. En son Anayasa Mahkemesi’nin kararına yerel mahkeme karşı çıktı. HSK’da bu duruma sessiz kaldı. AİHM kararlarını tanımayan, anayasa kararlarını hiçe sayan bir hukuk devleti olabilir mi? Adalet bakanı ‘’Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir’’ diyor da uygulamalar buna işaret etmiyor. Halen binlerce KHK’lı, cezaevlerinde tutsak hastalar, cezalarını bitirmiş insanlar haksızlıklara karşı adaletin yerine gelmesini bekliyor. Hani insanlar suçunu bilse ona göre adaletsizliğe karşı duracaklar ama öyle bir durum da yok. Diğer yandan Cumhurbaşkanı da ‘’yargımız bağımsızdır, yargının kararına saygı duyulmalıdır’’ diyor. Bu hukuksuzluktan dolayı her geçen gün kadın ve çocuk işçi cinayetleri artıyor. Uluslararası sözleşmelere imza atacaksınız ondan sonra da ‘’bizim Ankara kriterlerimiz var’’ diyeceksiniz. AİHM’deki dosyalarda Türkiye ilk sırada. Hukuksuzluk yaşandığı için çevrebilim ve ekonomide de büyük haksızlıklar yaşanıyor. En büyük sorun hukukun iktidara teslim olmasıdır. Mecliste bu hukuksuzların tartışılması ve önlenmesi gerekirken yeni Anayasa yapmanın altında neler olduğunu herkes biliyor. Tarafsız olması gereken mahkemelerde taraflı kararlar veren hâkim ve savcılar vicdanınız hiç mi sızlamıyor? Bu ülkenin geleceği adaletinizle daha ileri bir düzeye taşınacaktır. İstanbul başsavcısı Akın Gürlek gündem yaratmaya devam ediyor. Yasalar belli orada, hâkim ve savcıların ne yapıp yapmayacakları kanunen belirlenmiş. Kazanç getiren bir iş yapamazlar. Akın Gürlek böyle bir işin içinde. “HSK inceleme yapmak ve soruşturma açmak zorundadır” diyor Hamdi Yaver Aktan. Gündemde Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi var. Bakan Tunç ‘’karar mahkemenin önünde hep beraber bekleyeceğiz’’ dedi. Neyi bekliyorsunuz diye sorma hakkımız var.
Erdoğan seneler önce, Mersinli bir çiftçiye ‘’ananı da al git demişti.’’ Geçenlerde de derece yapan öğretmen adayının ‘’tüm kapılar yüzüme kapandı’’ sözlerine Erdoğan ‘’yalan konuşuyorsun’’ yanıtını verdi. Gezi olaylarında insanları ‘’çapulcu’’ diyerek aşağılanmasını da kimse unutmadı. Seçim zamanı Diyarbakır’da ‘’Musa Anter’in acısını kalbimde hissediyorum’’ diyeceksin ama torununun Kürtçe adını kabul etmeyeceksin, oğlunu da KHK ile işten atacaksın. Ondan sonra ana muhalefet liderinin konuşma dilini beğenmeyeceksin. Muhalefet ülkenin ileriye taşınması için vardır. Tartışmalar olacaktır yapıcı eleştirilere yer verilmesi gerekmektedir. Mecliste oy çoğunluğu iktidarda olduğu için birçok öneri reddedilmekte.
Orta Doğu’da sular durulmuyor. Özellikle de Suriye’de diplomasi trafiği devam ederken savaş söylemleri de hız kesmiyor. Şam geçici hükümeti ile SDG arasında uzlaşma bir türlü hayata geçmiyor. Şara ABD’de ne gibi önerilerle dönecek. Hakan Fidan’ın da aynı anda ABD’de olması Türkiye’nin Suriye iç işlerinde önemli bir rol oynadığının da ispatıdır. SDG’de savaş için hazırlıklı olduğunu açıkladı. Bu haftaki görüşmeler öyle gözüküyor ve gelişmeler iç siyasette de önemli bir yer tutacaktır.









