Elbette değişimler çok sancılı geçer. Bazı riskleri de bağrında taşır. Ne var ki hiçbir dönemde bu yeniden yapılanmalar ne sosyalizme ne de halklara zarar verecek şeyle sonuçlanmadı. Tam tersi mücadele yol, imkan ve alanları daha da arttı
Abdulmelik Ş. Bekir
1 Ekim’de Meclis’in açılış gününde Bahçeli, DEM Parti sıralarına giderek Eşbaşkanlar ve yanındakilerle tokalaştı. Ardından grup toplantısında Kürt sorununun çözümünde kendisinden beklenmeyen bir çıkış yaptı. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısı sonrası, DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı’ya gitmiş ve Sayın Abdullah Öcalan özet olarak şunu ifade etmişti: “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.” Bahçeli’nin çağrısının ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Kürt sorununda yeni bir çözüm yönteminin geliştirilmesine desteğini açıkladı. DEM Parti heyeti bir yandan Sayın Abdullah Öcalan ile görüşürken diğer yandan iktidar ortağı partiler, muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları ve toplumsal kesimlerle görüşmelerini sıklaştırdı. Ortaya çıkan ortak irade, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümüne dönük oldu. Daha önce bu süreçlere karşı çıkan MHP bizzat sürecin içinde olurken ana muhalefet partisi CHP karşı çıkmak yerine süreci sahiplenici bir tutum ortaya koydu. Sayın Abdullah Öcalan da bu konsensüs çerçevesinde tarihi bir çağrıyla yeni bir dönemin kapılarını açtı. Sayın Abdullah Öcalan ortaya çıkan bu durumu değerlendirerek hem devletin demokrasiye duyarlı hale gelmesi hem de Özgürlük Hareketi’nin içsel değişim-dönüşüm sürecini tamamlaması için sorumluluk üstlendi.
Tek taraflı değil
Her şeyden önce vurgulamak gerekir ki bu süreç tek taraflı bir süreç değildir. Nihai hedef Kürt sorunu başta olmak üzere toplumsal sorunların çözümünde demokratik anlayış ve bilincin geliştirilmesi, demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Bunun yolu da ‘ideolojik, inançsal ve etnik’ kimliklerin tanınması ve anayasal güvenceye alınmasından geçiyor. Devlet bu konuda sonuna kadar süreci götürür mü, arkasında durur mu şimdiden kesin bir şey söylemek doğru değildir. Ancak yapılan açıklama ve alınan kararlardan şu net olarak anlaşılıyor: Özgürlük Hareketi üzerine düşeni yapacaktır. Sadece devletten bekleyerek değil demokratik değişim-dönüşümü gerçekleştirerek yeni mücadele stratejisi geliştirecektir.
Meydanı boş bulmak
Özgürlük Hareketi daha önce de yeniden yapılanma süreçleri yaşadı. En büyük değişimi de 2004 sonrası yaptı. Elbette değişimler çok sancılı geçer. Bazı riskleri de bağrında taşır. Ne var ki hiçbir dönemde bu yeniden yapılanmalar ne sosyalizme ne de halklara zarar verecek şeyle sonuçlanmadı. Tam tersi mücadele yol, imkan ve alanları daha da arttı. Mevcut süreç, kaygısı özgürlük ve sosyalizm olanların değerlendirme ve eleştirilerine açık olarak ilerliyor. Hareketin Önderliği de süreci hem toplumun hem de hareketin değerlendirmeleri ile birlikte ilerletiyor. Ne yapılmak istendiğini de kamuoyuna deklare ediyor. PKK, 12. Kongresi’nin nerdeyse tüm sürecini kamuoyu ile paylaştı. Gerek İmralı heyeti gerekse diğer muhataplar yapılan görüşmelerin içeriğini kamuoyu ile paylaşıyorlar. Belki de ilk defa bu kadar açık bir biçimde yeni yapılanma süreci yaşanıyor. Bunu izlemek ve anlamak yerine en başından süreci revizyonizmle, işbirlikçilikle, sosyalizme sırt çevirmekle, ihanetle, teslimiyet ile anmak ve böyle yaklaşmak bunca yürütülen mücadeleye en büyük haksızlığı yapmaktır. Daha da ötesi ortalığı boş bulup meydana konmak, rol çalmaktır.
Bağcıyı dövmek…
Devlet süreci kendine göre ‘tasfiye’ olarak ele alıyor. Sistem içi muhalefet ‘cumhuriyeti bölme ve ortadan kaldırma projesi’ diye veryansın ediyor. Bir kesim Alevi ‘dincilerle anlaşıyorlar, Sünni mezhebe dayalı şeriatı getirecekler’ diyor. Sol-sosyalistler, ‘Kapitalist sistem ile uzlaşıyorlar, Kürt halkının ucuz iş gücünü kapitalizme peşkeş çekecekler’ diye bakıyorlar. Kürt milliyetçisi ‘Kürtlüğü, Türklüğe kurban edecekler, ihanet içindedirler’ diyor. Eline asla silah almamış olan ‘neden silahlar bırakılıyor, silahlı mücadele neden sonlandırılıyor’ diyor. Oysa tüm bu korkularla en cesur yüzleşen ve yasaklara karşı mücadele eden, Özgürlük Hareketi’dir. Olumsuz olarak bakmak isteyen, bağcıyı dövmek isteyen kesimler bir şekilde eline sopasını almış, bunca mücadele vermiş Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne ayar vermeye çalışıyor. Gerçekte ise olan şudur: Her kesim yaşadığı zaafiyeti Kürt halkı ve örgütlü mücadelesinin üzerinden kapatmak istiyor. Ne Kürtler ne de Özgürlük Hareketi sosyalizm inşasının önünde engel olmuş değil; Kürt halkının dil, kültür, siyasi, ekonomik haklarının alınması karşısında durmuş değil; inanç özgürlüğünün sağlanması için olumsuz bir tavır içine girmiş değil. Tüm bu gerçeklikler ulu orta yerde dururken, karşı yerde durmak üzümü yemek değil, bağcıyı dövmektir. Ne var ki Özgürlük Hareketi bağcıyı dövdürtmemekte de son derece kararlıdır.
Önderlik tarzı
Özgürlük Hareketi en başından beri bir önderlik hareketi olarak gelişti. Karakterini de önderliğinden aldı. Zaman zaman önderliğinin hareket tarz ve hızını yakalayamasa da esas olan hep Önderlik tarzı oldu. Nedir bu tarz; akışkan, kartalın keskin gözü ve uçuşu ile hedefine kilitlenen; dogmatik olmayıp değişim ve dönüşümü eleştiri-özeleştiri mekanizması ile gerçekleştiren, sürekli yenilenmeyi esas alan bir tarzdır. Dışarıdan ve içeriden bunca saldırıya karşı kendini bu tarzla korumuş ve ayakta kalmıştır. Hem merkezi hegemonik güçlerin hem bölgesel güçlerin hem de yerel işbirlikçi güçlerin hedefe koyduğu belki de başka bir hareket yoktur. Ama tüm bu saldırılara karşı ayakta duruyor ve genel gelişmelerde rol oynayabiliyorsa bu tarzı sayesindedir.
Anlamak istememek
Bu tarzı anlamak yerine başka başka değerlendirmeler yapılıyor. Mesele anlamamak mı ya da anlamak istememek mi? Bazıları halen bu sürece anlam verememiş olabilirler. Halen anlama çabası ve arayışı içinde olabilir. Kimileri de anlayıp karşısında durabilirler. Bunlar anlaşılır durumlardır. Desteklemek ve karşısında olmak tercih meselesidir. Fakat karalamak ve hakketmediği bir saldırı içinde olmak anlaşılacak hususlar değildir. Anlamadan, anlam vermeden saldırmak ise iyi niyetle değerlendirilebilecek bir durum değildir. Hem Sayın Abdullah Öcalan’ın hem de Özgürlük Hareketi’nin ne yapmak istediğini bilip öyle değerlendirmek gerekirken görülüyor ki bazılarının anlamama sorunu yok, anlamak istememe sorunu var.
50 yıllık birikim
Sayın Abdullah Öcalan, 50 yıllık mücadelenin deneyim ve birikimlerinin sonucunda bir paradigma geliştirdi. Bu paradigma yer yer hayata geçse de şiddet ortamında layıkıyla yaşamsallaşma zeminini bulamadı. Şimdi kapitalist sistemin şiddet araçlarıyla Ortadoğu ve dünyayı yeniden dizayn etme hamlesine karşı demokratik modernitenin yaşam bulma hamlesini geliştiriyor. Sistemin elindeki araçları, gerekçeleri alıp demokratik sisteme alan açmak istiyor. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı vahşi kapitalizmin Ortadoğu’yu şekillendirmesine karşı demokratik moderniteyi harekete geçirme hamlesidir. Dünya genelinde paradigmaya büyük bir destek var. Sayın Abdullah Öcalan da bu desteğin hem bölgede hem de enternasyonal alanda pratik inşaya kavuşmasının yeni yol ve yöntemlerini geliştiriyor. Ortadoğu rönesansına öncülük yapıyor. Bunu yaparken elbette mevcut tehlikelerin de farkında. Onun için özellikle üç konuda son derece dikkatli hareket ettiğini bilmek gerekir.
Birincisi özsavunmadır. Sayın Abdullah Öcalan’ın en çok üzerinde durduğu hususların başında özsavunma gelmektedir. Silahlı mücadelenin sonlanması özsavunmanın sonlanması anlamına gelmiyor. Savunmalarında geliştirdiği modelin her yerinde özsavunma vardır. Dolayısıyla nihai çözümün sonunda da halkın, halkların güvenliğini tesis edecek özsavunma olacaktır. Bunun yolu yasal ve meşru toplumsal savunmadır.
İkincisi, örgütlenmedir. PKK’nin feshi toplumsal örgütlenmenin sonlanması anlamına gelmiyor. Tam tersine demokratik siyaset zemininde en geniş örgütlenme ağını geliştirmeyi hedefliyor.
Üçüncüsü ideolojidir. En başından beri bilimsel ve demokratik sosyalizmi geliştirme arayışı içinde oldu. Halen de bunun mücadelesini veriyor. Hiçbir şekilde sınıf mücadelesinden taviz vermedi. Devlet ile müzakereye dayalı çözümü geliştirmek orta sınıfı, işbirlikçi sınıfı görmezden geldiği, kabul ettiği anlamına gelmiyor. En büyük sınıf mücadelesi, sosyalist mücadele İmralı’da veriliyor. Eğer bugün Özgürlük Hareketi dincilik, milliyetçilik yapmıyorsa bu sosyalist ideolojisinden kaynaklıdır.
Değerleri korumak
Diğer bir husus da sürecin ilerleme biçimine dairdir. Bu süreç bir pazarlık süreci değildir. Kapitalist sistemin kâr anlayışına dayalı al-ver tarzı bir süreç değildir. Sayın Abdullah Öcalan teorik ve pratik gücüne güvenerek, toplumsal hakikate dayalı diyalog ve müzakere ile süreci ilerletiyor. Emek vererek, inşa ederek, mücadele ederek süreç ilerliyor. Değere konma Özgürlük Hareketi ve Önderliğinin tarzı olmadığı gibi, bu değerlerin korunmasını da kapitalist sisteme bırakmayacak kadar tedbirlidir. Halkların en temel hakları zaten pazarlık konusu edilecek şeyler de değildir. Ne Özgürlük Hareketi ne de onun önderliği böylesi ucuz pazarlıklara meylederler. İnşa edilen değer ve birikimleri nasıl koruyacaklarını da en çok onlar bilirler. Amed zindanından tutun Cizre bodrumlarına kadar nasıl bir bedel verildiğini en iyi bu hareket bilir. Değerlerin nasıl yaratıldığını bildiği gibi nasıl koruyacağını da elbette düşünür.
Sürecin geliştirilmesinde her kesimin katkı ve dostane eleştiri ve önerileri değerlidir. Ancak daha baştan yapılan görüşmelerin yarım yamalak bilgileri ile bir sonuca gitmek doğru değildir. Bu süreçler öyle bir iki günde ve haftada sonuçlanacak süreçler değildir. Dost ve yoldaşlardan beklenti sabır ve güvenle süreci takip etmeleridir. Herkesin ortak mücadele zeminlerini erkenden bir sonuca giderek tahrip edecek dil, yaklaşım ve anlayışlardan uzak durulması gerektiğini yoldaşlığın gereği olarak belirtmek gerekir.