Oyun; politika ile komediyi iç içe geçirerek, günümüz politik kavramlarından olan sınır, yurttaşlık, birey, özgürlük meselelerini tartışma konusu yapıyor. Üç kişilik olan oyun, her karakterinin başrol olması bakımından hareketli temposuyla seyirciyi oyunda tutuyor
Mahsum Sağlam
Kürt tiyatrosu kendi mecrasında ilerlerken, yeni bir şeyler sunma arayışını da sürdürüyor. Bu arayış Kürt tiyatrosunun hak ettiği yere kavuşmasında daimi bir hareketlilik sağlıyor. Üstelik Kürt dilinin yasaklarla mücadele ettiği ve hâlâ yasak sancılarının çekildiği bu süreçte bu arayışın sürmesi gelecek için umut veriyor. Kürt dilinin yıllarca yasaklı olması elbette ki Kürt tiyatrosunu ve bir bütün sanatını olumsuz etkilemiştir. Tersi de geçerli olup yasaklara rağmen Kürtçe’de ısrar bugünlerde açığa çıkan güzel şeylere vesile oluyor.
Geçtiğimiz gün 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde Gölge Sahne’de TeatraSî’nin “Rojeke xweş li sînor” oyununun prömiyeri (ilk gösterim) sahnelendi. Oyun öncesi fuaye alanında otururken gözüme Amed Büyükşehir Belediyesi’nin atölye kapsamında fotoğraflarla belgelediği ‘Roboski: İyi ki Varsın Atölye’ kitabı ilişti. Atölye kapsamında Roboski köyü fotoğraflarla belgelenmişti. Çocukların neşeli fotoğrafları arasında gezinirken bir sanrı gibi uçak, gece, katırlar, yılbaşı, kar, havai fişek, çığlık, sınır ve kan sözcükleri her çevirdiğim sayfada birbirinin üzerinden atlıyor gibiydi. O karlı gecede oyunun başlamasını beklerken ağır ağır yağan kar, sokakta soğuk cansız bedenler, toprağa erişemeyen donuk kanı düşündüm. Sınır güvenlik, sınır tehlike, sınır namus, sınır ülke, sınır kaçak ve yasaktı. Sınır sözcüğü ilk olarak insan hayatına ne zaman girmişti, nerden başlamıştı çizilmeye? Sınırlar korunmak için mi yoksa özgürlüğün kısıtlanması mıydı?
Oyun başlamadan önce Kürtlerin acı bir gerçeği haline gelmiş sınır haberlerini düşündüm. Bu yıl kaç kolber İran rejimi tarafından katledildi? Bugüne kadar kaç mayına basıldı? Kaç kişi kendi yurdunda mülteci oldu ve sınırın öte yakasına geçti? Uluslararası sularda boğulan insanların yardım çığlıklarını kaç kişi duyabildi?
Bir bütünen insanlığın ve özelde Kürtlerin yaşamına bunca etki etmiş sınırları konu alan oyunun 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde gösterim yapması ise ayrı bir anlam ifade ediyordu. Çünkü ‘Dil ve Sınır’ Kürtlerin en derin yarası haline gelmiş toplumsal ve tarihsel bir gerçeği ifade ediyordu.
Kieran Lynn’in yazdığı ‘An Incident at the Border’ (Sınırda bir olay) adlı oyunu birçoğumuz Türk tiyatrolarında çevrilmiş halini ‘Parkta Güzel Bir Gün’ olarak biliriz. Sınır kelimesinden kaçınmış olmaları hayli ilginç bir detay. Mekânsal olarak olay bir parkta geçse de sınır gerçekliğini konu alması bakımından mekânsal değil. Konusu bağlamında çevirisi daha doğru olup Kürtçe’de ‘Sınırda güzel bir gün’ anlamına gelen ‘Rojeke xweş li sînor’ ile TeatraSÎ’nin ince ve derin bu detayı atlamamış olması iyi olmuş.
Oyun politika ile komedinin iç içe geçerek, günümüz politik kavramlarından olan sınır, yurttaşlık, birey, özgürlük meselelerini tartışma konusu yapıyor. Üç kişilik olan oyun, her karakterinin başrol olması bakımından hareketli temposuyla seyirciyi oyunda tutuyor.
Seyirci henüz koltuklara oturmadan oyun seyirciyi başlamış olarak karşılıyor. Kaçırılmaması gereken ince bir detay, kadın başrol Olivia’nın okuduğu gazetenin manşetinde, geçtiğimiz aylarda Tişrîn’de nöbet tutarken katledilen Kürt tiyatrosuna önemli katkıları bulunmuş Bavê Teyar adıyla bilinen Cuma Xelil İbrahim’in resmi bulunuyor. Bu anlamıyla oyun Bavê Teyar’ı da anarak pozitif bir etki yaratıyor.
Hayali çizgiler ve sınırlar
Güneşli bir günde parkta oturan Olivia ve Arthur baş başa gelecek hayalleri içinde güzel bir gün geçirmeye hazırlanırken bir anda ülkenin sınırı değişir ve sınırın tam da oturdukları bankın ortasından geçmesi gerekir. İşe yeni başlayan sınır muhafızının sert bakışları altında iki ülke arasında sıkışıp kalan çift, giderek içinden çıkılmaz bir hal alan bu absürt durumun esiri olurlar. Çifti ayıran hayali çizgiler ve bu çizgileri kırmanın ağır yaptırımlarını konu alan oyun acı-tatlı bir komedinin içine sürüklüyor bizi. Oyun aynı zamanda otorite ve onun oluşturduğu normlar üzerine kafa yormaya itiyor. Bireyin hareket alanlarını ve kabiliyetini kısıtlayan baskı araçlarını su yüzüne çıkarıp mizahi bir dille yerin dibine sokuyor. Öznesi olamadığımız ve sadece birkaç boyutunu algıladığımız evrenin kültürel ve politik katmanlarını görünür hale getiriyor.
Oyunda kadın oyuncu Olivia’nın Arthur’a sınırı aşma cesareti vermesi itibarıyla direngen ve mücadeleci kadın tavrını da görmek mümkün. Bu oyunda da kadın figürünün siyaseti, yasaları ve hukuku, hiyerarşiyi sorgulayan olması seyirciyi düşünmeye iten asıl karakter oluyor. ‘Nasıl bir oyundu’ sorusuna klasik bir cevap olarak, “Hem güldüren hem düşündüren” sözünü söylemek mümkün. Oyun konusu bakımından eklemlemelere açık bir alan sunuyor.
MED TV haberleri
Oyunun yönetmenliğini Rewşen Apaydın üstlenirken oyun kadrosunda Xanim Rojbîn Özmen, Erkan Azîzoğlu, Kaddafî Ünal yer alıyor. Dramaturg Elîf Yakût, kostüm ve dekorda Esra Enîs, teknikte ise Hasan Yavûz yer alıyor. Burada kısa bir parantez açıp hakkını teslim etmek istediğim Ferit Şeker’in oyunda seslendirdiği haberler bizi bir dönemin MED TV’sine götürüyor. Henüz taze, henüz yeni olan bu oyunun seyircisinin bol olması dileğiyle; alkışı bol olsun.