Kapitalizmin geleceği sorgulanmadıkça, bu tehlikeli gidişata karşı çıkacak alternatifler üretilmedikçe, dünya üzerinde milyarlarca insan için geleceğin anlamı, George Orwell’in ‘1984’ kitabında yarattığı dünyanın insanlarına benzer; yalnızca sömürü ve dışlanma olacak
Berat Çiftkuran
Güney Afrika’nın Apartheid rejimi altında büyüyen Elon Musk, kapitalizmin modern kahramanlarından biri olarak pazarlanıyor. Ancak Musk’ın temsil ettiği değerler ve söylemler, neoliberal düzenin karanlık yüzüne ve bir tür neo-faşist zihniyete işaret ediyor. Musk, yalnızca teknoloji dünyasında bir yenilikçi değil, aynı zamanda dünya çapında yeni bir düzen arayışında olan Neocon zihniyetinin bir yüzü haline gelmiş durumda. Peki, bu zihniyetin vaat ettiği “gelecek” nasıl bir yer?
Apartheid’in gölgesinde yetişen bir zihin
Elon Musk’ın çocukluğu, Güney Afrika’da Apartheid rejiminin baskıcı ortamında geçti. Musk, bu rejimi doğrudan savunmaktan kaçınmış olsa da onun temsil ettiği sosyal eşitsizliklerin ve ırksal ayrımcılıkların zihin dünyasına etkisi tartışmaya açık. Kapitalist düzenin bireysel çıkarlara dayalı yapısı, Musk’ın söylemlerinde de görülüyor. “Dünya kaynaklarının sınırlılığı” ve “gereksiz nüfusun elenmesi gerektiği” yönündeki açıklamaları, bir tür modern Apartheid rejimini çağrıştırıyor. Bu söylem ile amaçlanan, neo-liberal faşizmin temel taşlarından biri olan “kimin yaşamaya değer olduğu” sorusunu yeniden gündeme getirmektir.
Kapitalizmin temelinde, “kazananlar” ve “kaybedenler” ayrımı vardır. Thomas Piketty’nin Kapitalizm Yüz Yıllık Bir Serüven kitabında belirttiği gibi, gelir ve servet eşitsizliği kapitalizmin içkin bir sorunudur ve bu sorun çözülmedikçe sosyal ayrımlar derinleşir. Musk’ın teknoloji ve uzay projeleri, bu eşitsizliğe yeni bir ivme kazandırdığını gösteriyor.
Neoconlar ve Yeni Faşizmin yükselişi
Neoconlar, 20. yüzyılda ABD merkezli bir siyasi hareket olarak ortaya çıktı. Sert dış politikaları ve ekonomik elitizmleriyle tanınan bu grup, demokrasiyi yaymak bahanesiyle küresel bir hegemonya kurmayı amaçladı. 21. yüzyılda ise bu zihniyet, daha geniş bir taban buldu. Elon Musk, bu zihniyetin modern bir sözcüsü olarak karşımıza çıkıyor.
Musk, teknoloji ve yenilik kılıfı altında, dünya çapında bir ayrımcılık düzeni öneriyor gibi görünüyor. Mars’ta koloni kurma projeleri, yalnızca insanlığın bir kısmına hitap eden, kaynaklara erişimi olan elitlere özel bir geleceğin temellerini atıyor. Geri kalan milyarlarca insan ise “gereksiz” olarak etiketleniyor. Musk’ın şu sözleri bu zihniyetin temelini özetliyor:
“Dünya kaynakları bu nüfusu kaldıracak kapasitede değil, önümüzdeki 100 yılda nüfusun 2,5 milyara düşmesi gerekiyor.”
Bu söylem, yaşamaya değer insanların seçileceği bir geleceği, yani bir tür dijital çağ Apartheid rejimini müjdeliyor.
Neo-Faşizmin Kapsayıcı Yüzü
20. yüzyılın faşizmi; milliyetçilik, ırkçılık ve biyolojik ayrımcılık üzerinden şekillenmişti. Ancak Elon Musk’ın ve onun desteklediği zihniyetin temsil ettiği modern faşizm, daha “esnek” bir yapıya sahip. Bu yeni düzen, biyolojik ayrımcılık yerine işlevsellik ve piyasa değerine odaklanıyor. Kişinin deri rengi, cinsiyeti veya milliyeti, bu düzen için artık önemli değil. Önemli olan, bireyin bu sistemin içinde nasıl bir işlev gördüğü.
Mars ve Dünya’nın kolonileştirilmesi
Elon Musk’ın Mars’a olan ilgisi, yalnızca bilimsel bir merakla açıklanamaz. Her şeyden önce, teknoloji ve yenilik maskesi altında, dünya çapında bir ayrımcılık düzeninin dayatılmasıdır. Musk, Mars’ı insanlığın geleceği için bir “yedek plan” olarak sunarken, dünya nüfusunun büyük bir kısmını dışarıda bırakan bir geleceğin temellerini atmaya çalışıyor. Ve bunu dolaylı olarak şu sözlerle belirtiyor, “Dünya kaynakları bu nüfusu kaldıracak kapasitede değil, önümüzdeki 100 yılda nüfusun 2,5 milyara düşmesi gerekiyor.” Bu düzende, dünya kaynaklarının yalnızca elitler için ayrılması önerilir, geri kalanları ise “gereksiz” olarak etiketlenir. Tıpkı, Zygmunt Bauman’ın Modernite ve Holokost eserinde dile getirdiği “çok katmanlı dışlama yapılarının” dijital çağda nasıl şekil değiştirerek devam edeceğinin öngörüsü gibidir. Böylesi yapıların temsilcilerinden olarak Musk, modern çağın bir “kolonizatörü” olarak sahneye çıkıyor. Nitekim çıktığı sahnede sarf ettiği şu sözler, dayatmaya çalıştığı bir tür faşist zihniyetin temelini de özetliyor.
Musk’ın bu projeleri, yalnızca bilimsel ilerleme ile değil, kapitalizmin tükenişi ile de bağlantılı. Dünya, kapitalizmin sürdürülebilirliği için gerekli kaynakları sağlayamaz hale geliyor. Bu nedenle, Mars gibi yeni kaynak alanları arayışı, kapitalizmin ölüm kalım savaşı olarak görülüyor. Ancak bu, dünya nüfusunun büyük bir kısmı için daha fazla sömürü ve yok oluş anlamına geliyor.
Sonuç: İnsanlığın Geleceği için Tehdit
Elon Musk, içinde bulunduğumuz çağın en tartışmaları figürlerinden biri. Teknoloji ve inovasyonun yüzü olarak pazarlanırken, temsil ettiği zihniyet, dünya nüfusunun büyük bir kısmını dışlayan bir geleceği işaret ediyor. Musk ve Neoconlar, bir yandan Mars gibi hayallerle insanlara umut satarken, diğer yandan kaynakların tükenmesini ve küresel eşitsizlikleri artıracak politikaların propagandasını yapıyor.
Kapitalizmin geleceği sorgulanmadıkça, bu tehlikeli gidişata karşı çıkacak alternatifler üretilmedikçe, dünya üzerinde milyarlarca insan için geleceğin anlamı, George Orwell’in “1984” kitabında yarattığı dünyanın insanlarına benzer; yalnızca sömürü ve dışlanma olacak. Kapitalizm sürekli yeni sömürge alanları bulmak zorundadır; aksi halde kendi köklerini tüketmeye başlar. Neo-faşizmin bu modern yüzü de yalnızca insanlığın değil, gezegenin geleceğini de tehdit ediyor.