Başkan Öcalan “negatif devrim” ve “pozitif devrim” kavramlarını özel olarak vurguluyor.
Bu konuda kendi kişisel görüşümü bu yazıda ana hatlarıyla dile getireceğim.
Önce metodolojik bir sorun: Negatif devrim ve pozitif devrim kategorilerini birbirinin alternatifi gibi karşıtlaştırmayı doğru bulmuyorum. “Eskiden negatif devrim yanlısıydık, şimdi pozitif devrim yanlısıyız” gibi bir basitleştirmeye gitmemek gerekir. Bu iki kategori arasında diyalektik ilişki çok önemlidir.
İkinci metodolojik sorun: Negatif ve pozitif devrim kategorileriyle ilgili teorik açıklamaları, şu anda var olan “çözüm süreci” ile iç içe ele almak bence köklü bir yanlış olacaktır. Çünkü içinden geçtiğimiz “çözüm süreci”nin ister negatif, ister pozitif olsun, “devrimle” dolaysız bir ilgisi yoktur. Dolayımlı bağlantı, devletin şiddetine şiddetle karşılık verme anlamındaki “negatif demokratik devrimi” barışçı yoldan “tamamlama” aşamasında oluşumuzdur.
Bu aşama gerçekleştiği ve derinleşerek Konfederal Komünal Demokratik Toplum’a ulaşıldığı durumda, “pozitif devrim” aşamasına geçilecektir.
“Devrim” bir parti “politikası, stratejisi, taktiği” ile yaratılacak bir fenomen değildir. Hiçbir parti “ben şöyle bir devrim yapacağım” diyemez. Parti eğer devrimci bir partiyse şunu söyler: “Ben halkı devrime teşvik edeceğim ve devrim gündeme geldiğinde onun zaferine, insanlığın yararına, sosyalizm amacına ulaşması için devrimin ön safında olacağım.”
Devrim ya da devlet gücüne karşı halk ayaklanması, bir “konspiratif” örgütün ya da “cuntanın” yapacağı “darbe” gibi “kararla yerine getirilen” bir şey değildir. Devrim, derin sosyolojik, sosyo-psikolojik, sosyo-kültürel, politik, ekonomik nedenlerle ve önceden öngörülemeyen, ansızın ortaya çıkan herhangi bir gelişmeyle başlayan büyük bir fenomendir. İşte bu gelişme tarihin bütün dönemlerinde, başladığında hiçbir “pozitif perspektife sahip olmayan “negatif” reaksiyonel devrimdir.
Partinin görevi bu devrime “örgütlülük ve perspektif” kazandırmaktır.
Halk kitlelerini devrime teşvik ve hazırlamak da partinin asli görevidir. Bu görev çok farklı örgütlenme, faaliyet ve mücadele yöntemleriyle yerine getirilir.
Başkan Öcalan ve yoldaşları THKP’C’nin taktiğine benzer bir taktik benimseyerek yola çıktılar. Onlar Maocu grupların “kırlardan şehirleri kuşatma” gibi soyut taktiği yerine, “devrimci süreci Kürdistan’dan sömürgeciliğe karşı başlatmak ve metropollere yaymak” taktiğini benimsediler. PKK’nin Kürt ve Türk devrimcileri tarafından kurulmuş olması da bu taktiğin eseridir. Metropollerde işçi sınıfı sınıf bilincine ulaşmamış olduğu halde, uluslaşma sürecindeki Kürt halkı sömürgeciliğe karşı “Kürtlük bilincine”, henüz tümüyle olmasa da sahipti. PKK’nin başarısı bu bilince dayanmasıydı. Bakur’da başlayacak “Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, dört parçaya yayılacak ve Türkiye’deki ve sömürgeci devletlerdeki oligarşik iktidarlar bu yolla yıkılacaktı.”
Gerek klasik Komünist Partilerinin, gerek “silahlı propaganda” örgütlerinin, gerekse Apocu “gerillacılığın” hedefledikleri, ister “milli demokratik devrim”, ister “anti emperyalist, demokratik halk devrimi” densin, o andaki somut devlet sistemine karşı yürütülen bu mücadelelerin tümü “negatif devrime” hazırlıktan başka bir şey değildi.
Ancak bütün bu güçler, bu “negatif devrime” öncülük etmenin dışında, “ikinci aşama” olarak da yine bir başka “negatif devrimi” öngörüyorlardı. Kapitalizme proletarya ihtilali ve proletarya diktatörlüğü ile son vermeyi hedefliyorlardı. “İki aşamalı devrim stratejisi” gerçekte “iki aşamalı negatif devrim stratejisiydi.”
Bu stratejinin kökeni, 18 ve19’uncu yüzyılda feodal krallıklara karşı yaşanan “burjuva demokratik devrimlerinin” feodalizme karşı desteklenmesi ve ardından oluşacak burjuva egemenliğine sosyalist devrimle son verilmesi görüşünde yatıyordu. Soyut ve bilimsel nitelik taşıyan “sosyo-ekonomik yapıların birbirinin içinden çıkacağı” yönündeki “şema”, somut devrim stratejisine, hatalı biçimde yapıştırılmıştı. Bu soyut şemanın Asya tipi üretim biçimini hesaba katmaması ikincil bir sorundur. Esas sorun “üretim biçimlerinin birbirini izlemesiyle ilgili yasanın”, birbirini izleyecek politik devrimlere olduğu gibi uygulanmasındaydı.
Başkan Öcalan “negatif devrimden bir başka negatif devrime” geçiş anlayışını reddetti. Ancak ben Öcalan’ın, kendisinin yönettiği negatif Kürdistan devrimini reddetmediğini, “negatif devrimden pozitif devrime geçiş” görüşünde olduğunu düşünüyorum. Böyle olmasaydı, kırk bir yıllık, tabir yerindeyse “yarı yarıya zafere ulaşan” Kürdistan demokratik halk devrimini, (stratejik amacındaki değişikliği bir yana bırakırsak) “negatif” karakterinden dolayı tarihi bir hata olarak nitelerdi.
O’nun bugünkü amacı, bana göre “yarım kalmış negatif devrimi”, bu defa, somut şartların gereği olarak, barışçı yoldan, demokratik uzlaşmayla, şöyle ya da böyle tamamlamaktır.
İşte bu negatif devrimci süreç, ilk önce “demokratik entegrasyonla”, yani demokratikleşme yoluyla Kürt halkının varlığını devlet yasallığına alarak “üstten”; buna karşılık, belediyelerin “komünleşmesiyle”, komünleşmenin Kürdistan’dan Türkiye’ye yayılmasıyla, “komünal birliğin”, yani tüm halkları birbirine “entegre” edecek “demokratik uluslaşmanın” gerçekleşmesiyle “alttan”; uzunca ve çelişkili bir tarihsel sürecin sonunda toplumun, ahlaki politik, demokratik topluma dönüşmesiyle tamamlanacak. Sömürgeciliğe karşı mücadelenin Kürdistan’dan Türkiye ve tüm bölgeye yayılması stratejisinin nitelikçe yeni bir versiyonuyla karşı karşıyayız.
Böyle olunca “negatif devrim” dönemi kapanacak ve demokratik sosyalizme pozitif devrimle, yani “demokratik topluma karşı” bir negatif politik “yıkıcılık” yerine, merkeziyetçi devletin komünleşme yoluyla kuşatılarak “şiddet merkezi” olmaktan çıkarılması mümkün olduğu zaman, sosyal devrime, sermayenin direncini barışçı yoldan kırarak geçilecek.
Şu anda bu “pozitif devrimci sürecin” içinde değiliz. Pozitif devrimci süreç, “barış ve demokratik toplum” müzakerelerinin başarıyla sonuçlanmasından sonra başlayacak.
Çözüm süreci CHP ve AKP’nin iktidar savaşları, küresel güçlerin hegemonya savaşları yüzünden başarısızlığa uğrarsa ne olacak?
Ya yeniden Negatif devrimler olacak…Ya da kaos olacak.
Buradan hareketle diyorum ki, negatif devrim ve pozitif devrim kategorileri arasında diyalektik ilişki, zıtların birliği ilişkisidir. Negatif devrimden negatif devrime geçiş “tekrardır”, kısır döngüye yol açar. Reel sosyalizmde olduğu gibi. Ama negatif devrim olmadan da pozitif devrime geçmek mümkün değildir. Sosyalizm gerçek demokraside çiçek açar. Şu anda negatif devrim barışçı yoldan, müzakereci demokrasi yöntemiyle tamamlanma aşamasındadır.
Çözüm sürecini “pozitif devrim ya da pozitif devrimci süreç” gibi algılamak büyük bir yanlışlık olacaktır. Pozitif devrim, sosyalist sosyal devrimdir. Negatif devrimin tamamlanmasıyla pozitif sosyal devrimin yolunu açmak, kesin ve mutlak olarak değil, fakat mümkün ve muhtemeldir.
Bu imkan ve ihtimali gerçeğe dönüştürmek ise, önümüzde duran en büyük devrimci görevdir.









