Daha yaygın olarak Dağlık Karabağ olarak bilinen Artsakh’daki savaş, uluslararası ilişkilerin o kadar da siyah-beyaz olmayıp daha ziyade büyük gri alanlardan oluştuğunu bir kez daha gösterdi. Ermenistan çoğunlukla Sovyet ve Yugoslav döneminden kalma silahlara dayanıyor ve neredeyse tek başına, Azerbaycan ise iki bölgesel gücün, Türkiye ve İsrail’in desteğine sahip. Türkiye ve İsrail, Azerbaycan’la farklı şekilde işbirliği yapıyorlar, ama aynı derecede kararlı bir şekilde İlham Aliyev’i destekliyorlar.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, 2016 yılında Azerbaycan cumhurbaşkanı ile, İsrail yapımı sofistike insansız hava araçlarının tek bir hedefi olduğunu bilerek silah satış anlaşması imzaladı: Ermeniler. Kafkasya’da ortaya çıkan karmaşık ittifaklar oyununda, Şii Müslüman çoğunluklu Azerbaycan, özellikle de Yahudi Devletini Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazandıktan kısa bir süre sonra tanıdığı için, İsrail ile mükemmel ilişkilere sahip. İlişkileri o kadar yakın ki, Azerbaycan İsrail için büyük bir gaz ve petrol tedarikçisi. Hatta Tel Aviv ve Bakü, iki rakip ülke arasında bir savaş olması durumunda İsrail uçaklarının İran’ın nükleer tesislerine saldırıda Azerbaycan havalimanlarını kullanabileceği bir anlaşma bile imzaladı.
300.000 kişilik bir Ermeni topluluğuna sahip olan İran, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu ve Jön Türkler örgütü tarafından işlenen Ermeni Soykırımını kısmen tanıyor. Ancak, İran’ın 15 milyon etnik Azeri vatandaşı da var ve bu da Azerileri en büyük azınlık grubu yapıyor. Azerilerin özerklik veya bağımsızlık talepleri öne sürmesi zor olmaz.
Tahran, hem Ermenistan’ı hem de Azerbaycan’ı müzakere edilmiş bir çözüm bulmaya çağırıyor, ancak bir yandan da “Dağlık Karabağ topraklarının Azerbaycan’a ait olduğunu” açıkça belirtiyor. İran, bir diğer büyük jeopolitik rakibi olan Türkiye’nin bölgede önemli bir oyuncu olma umuduyla güçlü bir şekilde ortaya çıktığı ve böylece Türk yayılmacılığına yeni bir cephe açtığı Kafkasya’daki hassas konularda diplomasisini dikkatlice ayarlıyor.
Türkiye’nin Azerbaycan’ı destekleyen müdahalesi, Ankara’nın hidrokarbonları kontrol etme konusundaki agresif arayışını genişletme hamlesi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve Yunanistan’a yönelik saldırısı, Libya’daki Müslüman Kardeşler hükümetini savunması ve Suriye ve Irak’ın geniş alanlarını işgal etme dürtüsü, özü itibariyle hidrokarbon sahalarına ve yollarına hakim olma hırsıyla bağlantılı. 85 milyonluk muazzam bir ülke olan Türkiye, çok az yerli enerjiye sahip ve tamamen dış kaynaklara bağımlı. 2023 yılına kadar dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içinde olma hırsıyla, enerji kıtlığı çekiyor ve enerjiyi uygun fiyatlarla güvence altına almak için agresif bir dış politika izlemeye karar vermiş durumda. O kadar ki, IŞİD ile petrol ticareti yapacak kadar ileri gitti.
Türklerle kültürel ve dilsel akraba olan Azeriler, Türkiye ile kardeşlik duyguları paylaşıyorlar. Bu nedenle hem Aliyev hem de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan ve Türkiye’nin “iki devlette bir millet” olduğunu söylediklerini duyuyoruz. Azeriler, Temmuz ayında kendi başlattıkları çatışmadan moral bozgunla çıkmıştı. Dört gün süren çatışmalarda, üstün insan gücüne, teknolojiye ve silahlara rağmen Ermeni kuvvetlerine karşı hiçbir kazanç sağlamayan Azerbaycan ordusunun bir generali ve iki albayı öldürülmüştü. Türkiye, Azerbaycan’dan gelen enerji yollarını korumak için çözülmemiş çatışmaya daha doğrudan dahil olmak zorunda kaldı. Aslında Ermeniler, Artsakh’tan sonra Azerilerin ve Türklerin bir dahaki sefere Ermenistan’ın Syunik vilayetini işgal etmek istediklerine ve böylece Türkiye ile Azerbaycan arasında engelsiz bir sınır amaçladıklarına inanıyorlar.
Uluslararası alanda Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanınan ancak 2500 yılı aşkın bir süredir Ermeni çoğunluğunu daima korumuş olan Artsakh’ı ele geçirmek için başlatılan mevcut Azeri saldırısı, Türkiye’nin “Azeri kardeşlerini” savunmak için doğrudan müdahalesine sahne oldu. Erdoğan, Suriye’de askere alma büroları açarak bir kez daha vekil paralı ordusunu kullandı. Suriye Ordusu’na karşı yapılacak savaşlarda gerekli olabilecek savaşçıların yurt dışına gönderilmesini Suriye muhalefetinin birçok fraksiyonu eleştirdi.
Temmuz ayındaki aşağılayıcı yenilginin ardından, Azerbaycan’ın uzun süredir “Rusya yanlısı” olarak görülen Dışişleri Bakanı Elmar Mammadyarov görevden alındı ve yerine “Türk yanlısı” Jeyhun Bayramov getirildi. O andan itibaren, kamuoyunu Erdoğan destekli yeni saldırganlığa hazırlamak için Artsakh’ın “kurtarılmasını” destekleyen Türk propaganda kampanyası yerel basında vurgulandı. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak Kuzey Kıbrıs’ı işgal ediyor olmasındaki ikiyüzlülük ise kimsenin dikkatinden kaçmıyor.
Türkiye ve İsrail, aralarındaki önemli düşmanlıklara ve gerilimlere rağmen, kendilerini Artsakh’daki çatışmanın aynı tarafında buluyorlar. Hem Türkiye hem de İsrail, Azerbaycan’ın en yakın askeri ortakları. Ermenistan, İsrail yapımı insansız hava araçlarının Azerbaycan’a satılmasını protesto etmek için, açıldıktan birkaç hafta sonra büyükelçisini Tel Aviv’den geri çekti.
İsrail-Azerbaycan ilişkilerinin “petrol için silah” ticareti nedeniyle karşılıklı olarak faydalı olduğu tartışılsa da, İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile barış anlaşması oyun değiştirici bir gelişme. Türkiye, Yahudi Devletini tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olmasına rağmen, Erdoğan’ın bu üç ülke arasındaki barış anlaşmasını en yüksek sesle eleştirenlerden biri olmasının nedenlerinden biri, İsrail’in artık Türkiye üzerinden gelen Azerbaycan petrolüne bel bağlamak zorunda olmaması. Aslında, İsrail için, İran’a baskı yapmak amacıyla Azerbaycan ile yaptıkları gibi hava üssü kullanım anlaşmalarını BAE ve Bahreyn ile yapma fırsatları var.
Aslında daha geçen hafta Erdoğan, “Kudüs bizim şehrimiz, bizden bir şehir” demişti ve bu kesinlikle İsrail’de öfke yaratmıştır. İsrail’in Azerbaycan ve Türkiye’ye olan güveninin zayıflamasıyla birlikte, daha fazla Arap ülkesi Yahudi devletini tanımaya başladıkça ilişkilerin daha da gergin hale gelmesi muhtemel. Ancak, bu gerçekleşene kadar, İsrail askeri teçhizatının Azerbaycan’daki hedefine ulaşması için hala Türk ve Gürcistan hava sahası üzerinden teslim edilmek zorunda olması nedeniyle, hem Türkiye hem de İsrail Artsakh’daki çatışmanın aynı tarafında buluyor.
İsrail’de Azerbaycan’a bu tür teçhizatların sağlanmasını durdurmak için baskı artıyor. Daha fazla Arap devletinin İsrail’i tanımasıyla birlikte, bu iki devlete olan bağımlılık azaldıkça İsrail’in hem Türkiye hem de Azerbaycan ile ilişkilerini zayıflatma ihtimali güçlü. Bunun için Erdoğan, abartılı diline ve İsrail’e yönelik tehditlerine devam edecek. Arapların tanınmasıyla birleşen Artsakh Savaşı, İsrail Türklere sırtını dönmeye ve Araplarla ileriye bakmaya devam edeceğinden Türkiye’yi çok daha izole edebilir.
*Bu yazı www.dunyadanceviri.wordpress.com’dan alınmıştır.