Bazı sözler vardır, bir tarihin kapanışını değil, başka bir tarihin başlangıcını müjdeler. “Artık silah değil, siyaset” cümlesi de böyle bir eşiği işaret ediyor. Sadece bir mücadele biçiminin değiştiğini değil, bir halkın, bir hareketin kendini baştan sona yeniden kurmaya karar verdiğini anlatıyor.
Kürt halkı, on yıllardır inkâra, yok sayılmaya, sürgüne ve ölümcül şiddete karşı direndi. Bu direnişin dili zaman zaman dağın doruklarında, bazen bir köy evinin penceresinde, bazen de bir annenin gözyaşında yankılandı. Bu halk, kolay kolay boyun eğmedi. Direnişin adı bir dönem PKK oldu; silah, zorunluluğun diliydi. Ama şimdi, bambaşka bir kapı aralanıyor.
PKK’nin feshi, sadece bir örgütsel karar değildir. Bu, silaha dayalı bir stratejinin de sonlandırılması demektir. Çünkü silah, ancak bir stratejinin aracıdır. Şimdi ise o strateji yerini başka bir şeye bırakıyor: Demokratik siyasete.
Peki bu ne anlama geliyor? Kimi için korkutucu bir bilinmezlik, kimi için ise umut dolu bir başlangıç olabilir. Oysa mesele çok yalın: Artık halklar silahla değil, sözle, fikirle, örgütlenmeyle, katılımla mücadele edecek. Mücadele dağdan şehirlere, sokaklara, meclislere, okul sıralarına, tarlalara, kadın meclislerine taşınacak. Artık toplumu dönüştürmenin yolu, halkın kendini yönetecek bilince ve yapıya kavuşmasından geçiyor.
Bu yeni dönemin adı demokratik siyaset, hedefi ise demokratik toplum. Sağlıktan eğitime, ekolojiden ekonomiye kadar her alanda halkın karar gücü olması, kendi yaşamını örgütlemesi… Asıl devrim belki de budur. Artık bir halk, sadece hayatta kalmak için değil, nasıl yaşayacağını tayin etmek için siyaset yapacak.
Bu dönüşüm aynı zamanda bir bütünleşme çağrısıdır. Türkiye Cumhuriyeti ile demokratik zeminlerde birlikte yaşamanın, ama geçmişin baskıcı rejimlerine değil, geleceğin özgür ve eşit cumhuriyetine bağlanmanın yoludur. “Demokratik Cumhuriyet” denildiğinde, sadece bir yönetim biçimi değil, çokluk içinde birlik, halklar arasında eşitlik, inançlar arasında barış hayal ediliyor.
Ancak bu hayalin gerçekleşmesi için, siyasetin taşıyıcısı olan partilerin de değişmesi şart. Bugün DEM Parti bu yükü sırtlanıyor. Ama yalnızca Kürt halkının değil, bütün halkların partisi olma iddiasını taşıması gerekiyor. Belki adı değişir ama asıl olan özdür: Herkesin kendini içinde bulabileceği bir program, bir dil ve bir yaşam tahayyülü…
Kolay değil. Ne geçmişi bırakmak ne de geleceği kurmak kolay. Ama bu topraklarda her halk acıyı tanır. Her anne evladının ardından gözyaşı dökmüş, her sokak bir yas biriktirmiştir. Şimdi belki de bu acının içinden bir barış dili yaratma vaktidir.
Evet, mücadele bitmedi. Ama şekil değiştirdi. Şimdi artık köylerde, mahallelerde komün kurma zamanı. Şimdi artık silah yerine kalem ve yerel meclisler zamanı. Şimdi artık halkın halkla konuşma, örgütlenme, karar alma zamanı.
Ve belki de en güzeli şu: Artık çocuklar silah sesiyle değil, yaşamın sesiyle büyüsün. Artık siyaset, halkın en doğal hakkı, en güçlü sesi olsun.
Çünkü artık silah değil, siyaset zamanı.