Siyasal iktidarın, 10 milyona yakın (kayıtlı ve kayıtsız) asgari ücretli işçi ve bakmakla yükümlü oldukları aileleri açlık sınırının altında bir asgari ücrete mahkûm ettiği yeni asgari ücreti ibretle öğrendik.
Aynı iktidar sözcüleri bugünlerde, Türkiye ekonomisinin dünyanın en büyük 11. ekonomisi olma yolunda hızla ilerlediğini, hatta kişi başı 17 bin doları aşan bir gelirle “üst gelirli ülkeler” grubuna girmekte olduğunu açıkladı.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Açıkça birbiriyle çelişen iki durum söz konusu. Öyle ki ülke giderek zenginleşiyor ama işçilerimize ancak açlık sınırının altında bir asgari ücret verebiliyoruz.
Ülke tıpkı Avrupa’nın gelişkin ekonomileri gibi “üst gelirli ülkeler grubuna” girmeye hazırlanıyor ama ülke nüfusunun yüzde 80’inden fazlası yoksulluk sınırının altında gelir elde ediyor.
Olgu ve algı farkı
Sizce de bir tuhaflık yok mu bu iki açıklama da? Aslında yok. Açlık sınırının dahi altında bir asgari ücreti işçilere layık görenler, gelir dağılımını iyice bozanlar, yoksulluğu derin bir yoksulluğa dönüştürenler, ülke ekonomisinin muhteşem bir biçimde büyümekte ve gelişmekte olduğu algısı yaratarak asıl gerçeğin üzerini örtmeye çalışıyorlar.
Acaba gerçekten üst gelirli ülkeleri yakalayıp, bu ülkeler gibi gelir seviyemizi artırmakta mıyız? Bunun cevabı görselde var.
Bu görselde 2025 yılında dünya çapında 69 büyük kentteki ortalama aylık ücretler karşılaştırılıyor. Ayrıca Deutsche Bank aracılığıyla Numbeo’dan alınan veriler kullanılarak 2020’den bu yana 5 yıllık kümülatif değişiklikler haritalandırılıyor. (1)
En yüksek ve en düşük ortalama ücret gelirine sahip olan kentler
2025 yılında İsviçre en yüksek ortalama ücrete sahip ülke: Cenevre’de çalışan bir emekçi ayda ortalama 7.984 dolar ve Zürih’te çalışan bir emekçi 7.788 dolar ücret elde ediyor. Bunu 7.092 dolar ile San Francisco (ABD) takip ediyor. Sıralama Lüksemburg (6.156 dolar), Boston (5.940 dolar), Chicago (5.203 dolar) ve New York (5.128 dolar) ile devam ediyor. Bu kentler en yüksek ücret sunan ilk 10 kentin ilk sıralarında yer alıyor.
Yelpazenin diğer ucunda, beklendiği gibi, en düşük ortalama aylık sunan ülkeler sıralanıyor: Kahire (165 dolar), Bogotá (375 dolar) ve Rio de Janeiro (439 dolar). Bunların hepsi uzunca bir süre daha dolar cinsinden aylık 1.000 doların altında kalmaya mahkûm kentler olarak nitelendiriliyor.
İstanbul
İkinci gruptaki bu kentlerin arasında aylık ortalama 934 dolar ile İstanbul da yer alıyor. Ancak ilk bakışta olumlu gibi görünen İstanbul’a ait önemli bir detay var: İstanbul 2020-2025 arasında ortalama ücretin yüzde 94,5 ile en çok arttığı ikinci kent.
Bunun nedeni öncelikle baz etkisi. Yani 2020’de kentte ortalama ücret çok düşük olduğundan, her yıl yapılan ücret düzenlemeleri böyle bir yüksek artışın ortaya çıkmasına neden oldu.
Ancak bu bizi yanıltmasın zira bu yüksek artış 2025’e gelindiğinde İstanbul’da ortalama ücretin diğer ülkeleri yakaladığı anlamına gelmiyor.
Avrupa kentleri en yüksek mutlak artışa sahip
Bu 5 yıllık zaman zarfında dolar cinsinden en büyük mutlak artışlar, zaten hali hazırda yüksek maaşların ödendiği Avrupa merkezlerinde görülüyor: Lüksemburg bu dönemde 1.721 dolar artışla (4.435 dolardan 6.156 dolara) ve Cenevre 1.608 dolar artışla (6.376 dolardan 7.984 dolara) çıkıyor.
O halde İstanbul’da bu 5 yılda dolar cinsinden yüzde 95’e yakın bir ortalama ücret artışı olmasına rağmen düzey mutlak olarak neden hala çok düşük? (1,000 doların altında).
Döviz kurundaki süper artış
Bunun ilk nedeninin baz etkisi olduğunu söyledik. İkinci bir neden daha var: Doların bu 5 yıl boyunca TL karşısındaki önlenemeyen değer artışı. Öyle ki 2020 yılında 1 dolar 5,9 TL iken, 2025 yılında 43 TL’ye fırladı.
Kısaca TL, ABD doları karşısında 7 kat ya da yüzde 700 oranında değer kaybetti. Dolayısıyla da TL cinsinden ortalama ücret ne kadar artarsa artsın döviz kurundaki süper artışın çok gerisinde kaldı.
Sonuç olarak
Bu eğilimler, öncelikle iki farklı hızda ilerleyen bir dünyaya işaret ediyor: halihazırda yüksek olan ücretlerin yükselmeye devam ettiği zengin küresel merkezler ve yüzde artışlar büyük olsa da d,ğerlerini yakalamaları imkânsız olan İstanbul gibi kentler.
İkinci olarak, bu veriler siyasal iktidarın “üst gelirli ülkeler grubuna yükselmekte olduğumuz iddiasını” çürütüyor ve 22 yıldır ülkeyi yönetenlerin iddia ettikleri gibi bir refah artışının ve zenginleşmenin söz konusu olmadığı, dahası toplumsal çürümeye ilave olarak, ciddi bir ekonomik yıkım yaşamakta olduğumuz gerçeğini yüzümüze çarpıyor.
Dip notlar:
(1) https://www.visualcapitalist.com/visualized-average-monthly-salary-in-major-global-cities (12 Aralık 2025).









