• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
23 Aralık 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar

Asıl biz ‘aydınlara’ çağrı yapıyoruz…-Özgür Amed

Yeni Yaşam Yazar: Yeni Yaşam
24 Nisan 2019
Kategori: Yazarlar
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Geçtiğimiz Cumartesi günü, 20 Nisan, ajanslara siyasetçi, yazar, gazetecilerden oluşan ve ‘aydınlardan çağrı’ başlığı ile bir haber düştü. Konu yarım yılı geride bırakmak üzere olan açlık grevleri idi ve onlarca ismin imzası ile paylaşılan bir çağrı vardı. Bu çağrıyı şahsen pek çok açıdan sorunlu bulanlardanım, bu anlamda kısaca derdimi anlatmaya çalışacağım…

***

Olgu bozulduğunda algısı da nasibini alır, tersi de geçerli; algısı tersyüz edilen olgu çöker. Tam da metni yazanlara, öncelikle sormak lazım: Seslendiğiniz ‘tutsak’ kimdir? Leyla kimdir? Cezaevi nedir?

Eğer tüm hakları askıya alınmış, sesi ve düşünceleri gasp edilmiş, temel insani şartlardan mahrum edilmiş olan kişi ise ‘aydın’ olarak onunla kurman gereken ilişki nedir? Onun yerine konuşmak mı yoksa onun için konuşma alanları yaratmak mı? Hangisi doğru, hangisi daha ahlaki?

Sanırım tüm meselemiz burada verilecek cevaplarda düğümleniyor.

Dilerseniz çağrıdan birkaç hatırlatma yapayım.

Devlete ‘utangaç’ bir çağrı yapılıp, sorun ve tecrit kelimeleri yan yana ifade edildikten sonra “Açlık grevlerindeki insanlarımıza” seslenilmiş:

“Sesiniz duyuldu. Bu sesi kamuoyuna daha yaygın duyurma, iktidarı göreve davet etme çabalarımız sürüyor. Dönülmez noktalara gelmeden, daha büyük kayıplar yaşanmadan eyleme son vermenizi, ölümü değil yaşam hakkını savunmanızı umutla bekliyoruz.”

Burada gerçekten sesi duyulan kimdir? Madem sesleri duyuldu bunca zamandır kopan fırtına nedir? Annelerimiz neden her gün dayak yemekte, horlanmaktadır? Neden tek bir basın açıklamasına dahi tahammül edilememekte, taleplerin ifade edilmesine müsaade edilememektedir? Neden grevdekiler öyle düşünmüyor, neden her gün telefon kayıtları düşüyor: ‘sessizlik öldürür’ diyorlar?

İkincisi, açlık grevindeki binlerce insan, gerçekten ölümü savunduğu için mi eylemde? Neden bu grevin yaşatmakla, yaşamla ilgili bir şey olduğu anlaşılmıyor? Neden onların açıklamaları kale alınmıyor? Zindan gibi bir alanda, her şeyi ile sana yöneldiğinde, senin maddi-manevi tüm argümanlarına saldırıldığında artık sıfır noktasında direnişe geçersin! İktidar da açlık grevini ölüm üzerinden okuyor ve oradan vuruyorsa, bir durup düşünmek gerekmez mi farkımız nedir diye… Çünkü ölümü ‘eyleme son verin’ çağrısı, yaşamı ve hukuku savunmaya bağlanmış.

Devam edelim:

“… Şu günlerde açlık grevlerinin hedefine ulaşabileceği bir ortamın mevcut olmadığı, her geçen günün telafisi olanaksız kayıplara yol açacağı düşüncesindeyiz”

Gerçekten mevcut ortam neresidir ve nasıldır? Kürdistan’da ne zaman öyle bir ‘mevcut şart’ oldu? Açlık grevi zaten tüm şartların ortadan kalktığı ana denir. Yapacak bir şey kalmamışsa son kertede buna başvurur tutsak! Eğer çağrıları dinlenecek olan insanlar olarak bir bildiri yayınlıyorsanız, göreviniz herkesin gayet net bildiği bir faşizm düzenini yeniden tarif edip, ‘valla uğraşmayın, bu zamanda hiçbir şey olmaz’ demek mi? İmkânsızın kıyısındaki 14 Temmuz, 96 süreci ve her şeyin birbirine girdiği en kaotik dönemlerden olan 2012’de de mevcut hiçbir şart yoktu. Ama direniş yaşam üzerindeki amansız tecridi kırdı. Bugün yine kıracak… Madem önemsiyorsunuz, gerçekten onları düşünüyorsunuz o zaman direnişlerine bir kanal açın. Saygı duyuyor gibi görünüp, olmazın felsefesini yapmak; beklentili bir ruh halinin yansımasıdır. Tam da süreci zamana yayan, bekleten ve yer yer umut tohumları serpen devletin politik tavrına dolaylı/dolaysız katkıdır.

Son bir alıntı daha yapmak istiyorum. Çağrıda 31 Mart sonrası yaşananlara vurgu yapılarak: “

… Bu durum açlık grevlerinin sona erdirilmesini ve hak taleplerinin farklı demokratik zeminlerde yürütülmesini gerektirmektedir. Açlık grevlerindeki insanların iradesine saygımızı belirtirken, hiçbir hak talebinin gerçekleşmesine hizmet etmeyecek, aksine ölümlere ya da kalıcı sakatlanmalara yol açacak çağrı ve teşviklerin karşılığı olmadığını düşünüyoruz” denmiş.

Oysa aynı metinde hukukun ortadan kalktığı, tehlikenin büyüdüğü, manipülasyonların sürdüğü ve demokrasinin esamisinin okunmadığı da ifade ediliyor. Böyle bir ortamda hak taleplerini hangi demokratik ortamda sürdürecekler? Hangi güvence ile? Açlık grevindekiler şunu demiyor mu: “Direnmekten başka çare yok! Bundan etkili ilaç yok! Beklenen yaşam mucizelerle gelmeyecek, şartları da imkânları da hep beraber yaratacağız, biz açlık grevi ile içeride siz dışarıda sesimizi duyuracağız. Faşizm gümbür gümbür bizi sarmalarken, dilleri lal ederken ona teslim olmamak, verdiği korkuya teslim olmamak gerek. O zaman yeniliriz.” Diğer bir nokta, ‘grevi teşviklerden’ bahsedilmiş. Tam olarak kime çağrı yapılıyor burada? Gerçekten merak ediyorum…

***

Yukarıdaki kısa alıntılar çerçevesinde,

Birincisi, konuşamayanın yani konuşma şartları elinden alınmış, madunlaştırılma çeperine sürüklenmiş olanın öznelliğinden bahsetmek mümkün mü? Eğer toplumsallık içinde bir seçim ve ses sahibi olanı ‘özne’ olarak niteleyeceksek, şu an bu ikisine de teorik olarak sahip olmayana seslenmek, onun adına konuşmak, onun öznelliğini almak değil midir? Herhangi bir sesin kendisine ulaştığı bir kanal dahi yokken, daha bunu yaratamıyorken ona çağrıda bulunmak tam olarak nedir? Nasıl oluyor?

İkincisi, eğer aydın, Gramsci’nin deyimi ile kendini organik olarak görmüyorsa, kendini iktidar mekanizmasının dışına yerleştiriyorsa, öncelikle onun yerleşik mekanizmalarından kendini sıyırması gerek. Demek istediğim: İktidara karşı bir adım attığını düşünürken tam da onun söylemek istediğini, yaratmak istediği algıyı yerleştiriyor olabiliriz. Çünkü bir tutsağın konuşması, konuşabilmesi başka bir şeydir! İktidarın en çıplak ve korkunç olduğu yer hapishanelerdir. Haliyle hapsedilmiş tutsağın tanımları başkadır, gördükleri, hissettikleri ve gündemleştirdiklerine dair savunusu, motivasyonu başkadır, başka olacaktır.

Üçüncüsü, tanımlaması zor bir şiddet altındaki tutuklular ve şu an dünyanın farklı yerlerinde bedenlerini açlığa yatırmış yüzlerce arkadaş ile dayanışmak istiyorsak, bunu onların adına konuşarak değil, cevap veremeyeceği, sesinizi dahi duymayacağı seslenişler yaparak değil; onların konuşacağı kanallar, imkânlar yaratarak yapmalıyız. Eğer onların talepleri, hayatlarına mal oluyorsa ki gözlerimizin önünde oluyor, o zaman ona göre davranmak lazım.

Ezcümle, başkasının adına konuşmak ahlaki değildir.

Daha da önemlisi, nedenlerini konuşmaktan kaçış var. Aydınlar altıncı ayına girecek olan açlık grevlerinin ‘nedenini’ konuşmaktan kaçıyor! Sorun budur… Çünkü bunun getireceği sorumluluğu üstlenmek istemiyor. Diğer tüm şeyler bunun yanında talidir.

Açlık grevindeki birine yaklaşım, her şeyden önce ahlaki ve politik olmalı diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda ‘aydın’ olmanın ilk temel görevidir. Hakikati, pozitivist nesnelcilik ya da göreci öznellik ile yaratamayız. İkisi de ikiyüzlüdür…

Yeni Yaşam

Yeni Yaşam

İlgiliYazılar

Tarihi miting ve Öcalan’ın özgürlüğü

Tarihi miting ve Öcalan’ın özgürlüğü

Yazar: Heval Elçi
23 Aralık 2025

2025 yılı 27 Şubat çağrısıyla başladıysa, 2026 yılı da 4 Ocak Umut ve Özgürlük mitingi ile başlayacaktır. 27 Şubat'la başlayan...

Batı medeniyetini nasıl bilirsiniz?

Diplomalıların (eğitimlilerin) ihaneti…

Yazar: Heval Elçi
23 Aralık 2025

“Radikal olmak sorunları kökeninde ele almaktır. İnsan için bu köken insanın kendisidir”. (Karl Marx) “Bizler bilginin sürekli arttığı ama gerçeği...

Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsuru mu?

Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsuru mu?

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
23 Aralık 2025

Kürt sorununun, 20. yüzyıl başında ulus devletlerin kurucu felsefesinin dayattığı inkar ve imha siyasetinden kaynaklanan şiddet sarmalından kurtarılarak, hukuk ve...

Saygı Öztürk kim!

Saygı Öztürk kim!

Yazar: Heval Elçi
23 Aralık 2025

İyi bir araştırmacı gazeteci o yıllarda Saygı Öztürk’ün yazdıklarını ve çalıştığı hattı iyi araştırırsa kontrgerilla haritasını ve uygulama yöntemlerini öğrenebilir....

2026 bütçesinde harcamalar ve vergiler

İnsan hakları perspektifinden devlet bütçesi ve genel değerlendirme

Yazar: Heval Elçi
22 Aralık 2025

İnsan hakları, uzunca bir zamandır bir dizi uluslararası anlaşmayla evrensel ve devredilemez olarak tanımlanmış ve daha sonra dünyadaki ülkelerin büyük...

İmralı’da bir selfie rüyası

Devletin ayağına dolanan kavram: Terör

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

TBMM Komisyonunda raporlar havalarda uçuşuyor. AKP, MHP ve CHP raporları çözüm süreci bakımından umutvar değil. İşin özüyle ilgili devletle ve...

Sonraki Haber

Yürüyüşe Pakrat Estukyan yasa dışı engel

SON HABERLER

DEM Parti: İmralı tutanakları bağlamından koparıldı, tutanakların tamamı açıklansın

DEM Parti’den asgari ücret tepkisi: Yapılan zam sefalet ücretidir

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

 Asgari ücreti protesto eden 20 genç gözaltına alındı

 Asgari ücreti protesto eden 20 genç gözaltına alındı

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

DSG, 24-25 Kasım bilançosunu açıkladı

QSD: Dêrazor’da DAİŞ hücresi çökertildi

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

İstanbul’da ‘Demokratik Sosyalizm’ paneli düzenlenecek

İstanbul’da ‘Demokratik Sosyalizm’ paneli düzenlenecek

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

Mereş Katliamı’nın 47. yıldönümünde anma: Failler yargılanmadı

Mereş Katliamı’nın 47. yıldönümünde anma: Failler yargılanmadı

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

Özgür Özel: Çözüm için üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız

Özgür Özel’den asgari ücret tepkisi: 2026 seçim yılıdır

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

2026 asgari ücret 28 bin 75 TL oldu

2026 asgari ücret 28 bin 75 TL oldu

Yazar: Yeni Yaşam
23 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır