Cezaevlerinin ‘yaşamdan koparma alanlarına’ dönüştürüldüğünü söyleyen DEM Partili Newroz Uysal Aslan, ‘Her gün iki canın yok edildiği bir sistemin adı nasıl infaz olsun; bu açıkça yok etme politikasıdır’ dedi
Cezaevlerindeki hak ihlalleri gündemdeki yerini koruyor. Hasta tutsakların tedavilerinin engellenmesi ve tahliyelerin uzatılması, yaşanan ihlallerin başında geliyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan, verisi tam olarak bulunmayan 24 Temmuz 2023 ile 2024 yıllı arasında kaç adli ve siyasi tutuklunun yaşamını yitirdiğine dair 1 Kasım 2024’te Meclis Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Adalet Bakanlığı, 13 Mart’ta verdiği yanıtta, 24 Temmuz 2023 ile 20 Aralık 2024 tarihleri arasında bin 26 adli ve siyasi tutuklu yaşamını yitirdiği bilgisini verdi.
‘Yaşamdan koparılıyor’
Newroz Uysal Aslan, bakanlığın açıkladığı veriler ve cezaevlerindeki ihlallere dair değerlendirmelerde bulundu. Cezaevlerinde yaşanan ölümler artık münferit vakalar olmaktan çıkarak sistematik hale geldiğine dikkati çeken Newroz Uysal Aslan, “Bu durum, cezaevlerinin yalnızca özgürlükten yoksun bırakma mekânları değil, aynı zamanda yaşamdan da koparma alanlarına dönüştürüldüğünü ortaya koymaktadır” dedi.
‘Tecrit ve izolasyon politikası’
Yaşananların bireysel ihmaller ya da idari zafiyetlerle açıklamak yetersiz olduğunu söyleyen Newroz Uysal Aslan, bu durumun iktidarın cezaevi politikasını tecrit ve izolasyon üzerinden kurgulamasından kaynaklandığını belirterek, “Mahpuslara tanınan hakların birer lütuf ya da teslim alma aracına dönüştürülmesi, cezaevlerini insanlıktan uzak, soğuk bir denetim ve disiplin mekanizmasına çevirmiştir. Bu yaklaşım, mahpusun insanca yaşama hakkını tanımak yerine, onu itaat ve boyun eğme üzerinden biçimlendirme gayreti taşımaktadır. Ayrımcı anlayış, cezaevlerinde yaşamın değil, ölümün süreklileştirildiği bir rejimi doğurmuştur” diye ifade etti.
‘İdeolojik yok etme saldırısı’
Cezaevlerinin siyasi tutsaklar için disiplin laboratuvarına dönüştürüldüğünü, iktidarın bununla sadece bedeni değil, hafıza, direnç ve umudu hedef aldığını belirten Newroz Uysal Aslan, ortaya çıkan tablonun bir yönetim zaafı değil; bilakis cezaevleri üzerinden yürütülen kasıtlı, planlı ve ideolojik bir yok etme stratejisinin tezahürü olduğunu dile getirdi.
Hasta tutsakların durumu
Cezaevinin koşullarının da tutukluların sağlıklarını yitirmesine neden olduğuna işaret eden Newroz Uysal Aslan, “Fiziksel koşullar, psikolojik baskılar, izolasyon, hijyen eksikliği ve sürekli tedirginlik hali mahpusları zamanla yıpratıyor. Ancak hastalanmak bu zincirin sadece ilk halkası. Cezaevlerinde hastalanan mahpuslar çoğu zaman tedaviye erişemiyor, var olan rahatsızlıkları da tedavi edilmediği için ağırlaşıyor. Bu, doğrudan ölüm oranlarını artıran en temel nedenlerden biri. Hasta mahpusların hastanelere sevki keyfi biçimde engelleniyor. Revir talepleri sürüncemede bırakılıyor, kelepçeli muayene ve jandarma eliyle uygulanan ağız içi arama gibi insan onurunu zedeleyen uygulamalar dayatılıyor. Bu dayatmalar, özellikle siyasi mahpuslar tarafından kabul edilmediği için tedavi hakları fiilen ortadan kaldırılıyor.
Hekim-hasta mahremiyetinin ihlali, hijyen dışı revir ortamları, ilaçların zamanında verilmemesi, sağlıklı beslenmeye ve temiz suya ulaşamama gibi koşullar tedaviyi imkânsızlaştırıyor. Tüm bu uygulamalar birer ‘ihmal’ olarak görülemez; bunlar sistemli bir politik tercihin parçalarıdır. Cezaevlerinde sessiz bir ölüm rejimi inşa edilmiş durumda. Bu yalnızca ihmal değil, aynı zamanda tedavi hakkının gaspı yoluyla uygulanan bir öldürme stratejisidir.”
‘Ölümler araştırılmıyor’
İktidar tarafından cezaevinde yaşanan ölümler ve “şüpheli ölümlerin” araştırılmadığı, “doğal ölüm”, “intihar”, “kalp krizi” gibi soyut ve muğlak ifadelerle dosyaların kapatıldığına işaret eden Newroz Uysal Aslan şöyle devam etti: “Oysa biz biliyoruz ki birçok ölüm, sistematik ihlallerin ve bilinçli ihmallerin sonucu. Cezasızlık burada yalnızca bir sonuç değil; bir yöntem haline gelmiş. Biliyorsunuz ALS hastası olan Abdulkadir Kuday, tüm tedavi talepli başvurulara, ağırlaşan durumu tüm araçlar kullanılarak kamuoyuna aktarmamıza rağmen ne insan onuruna uygun tedavisi yapılabildi ne de ailesinin yanında tedavi olabilmesi için tahliye edildi. İnsanın kaç kiloya düştüğünü söylerken zorlandığı Kutay hakkında ‘Toplum için tehlikeli’ denildi. ‘Verilen hapis cezası ağırlaştırılmış müebbet olduğundan ne olursa olsun hayatı boyunca cezaevinden çıkamaz’ denildi. Yani toplumun gözleri önünde zamana yayılmış ölümü tüm topluma izletildi.”
‘Veriler gizleniyor’
Bakanlığın verileri gizlediğine işaret eden Newroz Uysal Aslan, “Sayılar açıklanmıyor çünkü her sayı bir utancın, bu rejimin suç ortaklığının itirafı olurdu. Bu, sadece verileri saklamak değil; gerçekliği manipüle etmektir. Şeffaflık yoksa, adalet de yoktur” diye konuştu. Bakanlığın açıkladığı verinin felaket ve katliamın adı olduğunu belirten Newroz Uysal Aslan, “Günde iki insan cezaevinde yaşamını yitiriyor ve buna hâlâ ‘İnfaz sistemi’ diyorlar. Devletin yaşam hakkını korumak zorunda olduğu ancak korumadığı devlete hukuk devleti denilir mi? Dile getirdiğimiz sayı değil; her biri bir hayat. Her gün iki canın yok edildiği bir sistemin adı nasıl infaz olsun, bu açıkça yok etme politikasıdır” dedi.
Yapılması gerekenler
Cezaevinde ölümlerin önüne geçmek için öncelikli olarak hasta tutsakların serbest bırakılması gerektiğini, İdare ve Gözlem Kurullarının keyfi uygulamalarının ortadan kaldırılması ve bağımsız denetim mekanizmalarının kurulması gerektiğini söyleyen Newroz Uysal Aslan, “Cezaevinde hak, hukuk, yaşam yoksa dışarıda da özgürlük yoktur. Bizim mücadelemiz yalnızca içeridekiler için değil, hepimiz için. Çünkü içerideki sessizlik büyürse, dışarıdaki vicdan da sağırlaşır. Barışa giden yol, zindanlardan başlar. Sessizliği değil direnişi büyütmek zorundayız. Bugünlerde geçtiğimiz tarihi süreç içerisinde unutulmamalı ki; barış, ancak yaşam hakkıyla başlar. Bu yaşam hakkı, fiziksel olduğu gibi kültürel siyasal ve sosyolojiktir. Dile, kültüre, kolektif varlığına yönelmiş her türlü yok sayma ve yok etmeye karşı yaşam hakkını savunurken bunun başlangıç noktası elbette fiziksel yaşamın varlığıdır. Bu nedenle zindanlar boşalmadan cezaevlerinde ölüm siyaseti terk edilmeden toplumsal barış da sağlanamaz” diye ifade etti.
Son dönemde cezaevlerinde provakasyon olarak tanımlanabilecek uygulamalar yapıldığını belirten Newroz Uysal Aslan, “Örneğin Karabük T Tipi Cezaevinde ‘İyi hal’ eşik puanı yüksek olduğu halde infazı 4 kez uzatılan Ahmet Bayna’ya çıkarıldığı son kurulda ‘Şu anda bir sürecin olduğu, …PKK lav edilmesi durumunda benzer bir örgüt kurulursa katılır mısın?’ sorusu soruldu” diyerek yapılan durumu özetledi.
Haber: Mehmet Aslan / MA