Silahlı indiler. Silahsız çıktılar… Yine ateş yaktılar… Özgürlük için açtıkları patikaların, Özgürlük yoluna dönüşmesini bekliyorlar. Kadınları, gençleri, demokratları, emekçileri, sosyalistleri, halkları, sömürülenleri bu yolun işçisi olmaya çağırıyorlar
Cengiz Çiçek
Ateş yakalım… Yine… Ateş yakalım… Yüzyıllardır ateş yakıyoruz… İsyanlardan kalma alışkanlık… En iyi bildiğimiz şey… Yine ateş yakalım… Kürdistan’da ateş umudun adı… Umudun eylemi… Müjdecisi… Ateş yakalım…
*Soluk bir ay dolanıyor /Kentin üstünde her gece /Her gece bilge bir gezgin /Tavrıyla adımlıyor yolunu
11 Temmuz 2025 günü, Süleymaniye’deki “eylem”, gerek Kürt halk tarihinde gerekse Kürt sorununa siyasi çözüm arayışları bağlamında önemli bir tarihsel an olarak şimdiden kayıtlara geçti. Besê Hozat’ın deyimiyle silah yakma eyleminin mesajları su gibi duru ve netti. Mesajları doğru tanımlamak ve gereğinin yerine getirilmesine çabalamak ise bu ülkenin bütün ilerici, demokrat, özgürlükçü, yurtsever ve devrimcilerinin temel görevidir. Sürecin akıbetini önemli oranda belirleyecek olan, bu görevlere dair kavrayış ve yaklaşımdır. Eylemin gören her göze söylediklerini kayda geçirelim;
- Eylemde, kimi beklentilerin aksine “silahlar teslim” edilmemiş, gerillaların yaktıkları ateşle imha edilmiştir. Eylem biçimiyle, Kürt Özgürlük Hareketinin eyleme yaklaşımının özünü de anlatmaktadır. Devlet ve Türkiye kamuoyu da PKK’nin fesih ve silahlı mücadelenin sonlandırılması kararının Kürt Hareketi ve lideri Öcalan açısından stratejik değişim-dönüşüm temelinde ele alındığını ve silahların imha edilmesi eylemini de böyle anlamalıdır. Kürt Hareketi, Kürt meselesinin savaş zemininden çıkarılıp, siyasi ve hukuki zemine çekilmesi konusunda stratejik olarak nettir. Silahların teslim edilmemesi, yakılmasını da bu stratejik kararlarına rağmen halen karşılarında silahları teslim edecek demokratik bir iradenin geliştirilemeyeşinin ya da gerekli yasal ve anayasal adımları atmamış bir devlet gerçeğinin ifadesi olarak okumalıyız. Silahların teslim edilmemesi, halen Kürt meselesinin demokratik zihniyet ve perspektifle çözümünden uzak olan sistem gerçekliğine bir vurgu; silahların yakılması da Kürt Hareketinin mücadelesini siyasi ve hukuki zeminde yürütmek konusunda stratejik kararlılığının en net, açık ifadesidir.
Güz yanığı bir durgun / Sessizlikle örtülü her şey / Ve yırtılmış bir tül gibi / Savrulup duruyor zaman
- Süleymaniye’de Barış ve Demokratik Toplum Grubunun kamuoyuyla paylaştığı metnin ana mesajı da çok açık ve çarpıcıdır. PKK, Kürt varlığının inkar edildiği ve Kürt meselesine imha temelinde yaklaşan bir sistemin içinde doğmuştur. O nedenle bir kez daha tarafımız ne olursa olsun tarihe nesnel yaklaşımımızın bir gereği olarak belirtmek gerekir ki PKK bir neden değil bir sonuçtur. PKK’yi yaratan neden, halkların ve inançların varlığına inkar, imha, katliam ve asimilasyon politikalarıyla yönelen ve kimliğini anti demokratik bir karakterde inşa eden yüz yıllık sistemdir. Bu politik nesnellikten ve tarih okumasından uzaklaşıldığı her an, Kürt sorununun anti demokratik sistem karakterinin bir sonucu olduğu ve kalıcı çözümün de ancak bu sistemin demokratik dönüşümüyle mümkün olabileceği yaklaşımından uzaklaşırız. Silahların bırakılması da dahil Öcalan ve Hareketinin tüm çözüm çabalarının odağında demokratik cumhuriyet hedefi vardır.
Suların sesini dinle şimdi /Ormanın fısıldayışlarını /Usulca yarılıyor dağların göğsü /Bir aşkı dinlendirmek için
- Sistemin anti demokratik karakteri temel sorunsaldır. PKK’nin tarih sahnesine çıkmasından önce de olduğu gibi acılı tarihi kapatmak ve anaların gözyaşlarını kalıcı olarak dindirmenin tek ve gerçekçi yolu Kürt meselesi bağlamındaki çözüm arayışlarını demokratik cumhuriyet temelinde dönüşümü sağlayacak kararlılığı ve mahareti gösterebilmektir. Aksi halde tarih başka biçimlerde tekerrür edecektir. Kimi iktidar yetkililerinin söylemlerinde “örgüt, tüm kurum, uzantı yapılarıyla kendisini feshetmelidir” ifadeleri geçmektedir. Oysa Kant’ın Ebedi Barış eserinde belirttiği gibi barış, tek başına silahların susması, saldırgan tutumların bitmesi değildir. Silahların tekrar patlamaması için barışı dilde, zihniyette, toplumsal ilişkilerde, kurumsal düzende inşa etmek önemlidir. Kalıcı ya da ebedi barış böyle mümkündür. O nedenle toplumsal muhalefet güçleri olarak da iktidara, “gerçek anlamda Kürt meselesinin çözümünde kararlıysanız, dilinizde, politikanızda, kurumsal işleyişte, toplumsal ilişkilerde bir bütün olarak barışı bir kültür ve siyasal zihniyet olarak inşa edin” diyebilmeli ve bunun pratik mücadelesini en güçlü şekilde omuzlayabilmeliyiz. Pozitif barışı ve kalıcı barış halini sağlama mücadelesinde toplumun ve demokratik siyasetin bu yönlü çabaları belirleyici olacaktır.
Ve gözleri uzak yamaçlarda /Aranıp dururken bir şeyleri /Sessiz ve sakin beklemekte / Bekledikçe bileylenen yürek
- Kamuoyuyla paylaşılan metinde de kazanımların mücadele sonucu olduğu ve bundan sonra da mücadeleyle sağlanacağı vurgusu öne çıkarılarak, sadece örgütlü Kürt güçlerine değil dost örgütlere, toplumsal mücadele güçlerine ve sosyalist çevrelere “kolektif güce güvenin” çağrısı yapılıyor. Aslında bu bir nevi metnin sonunda ifade edildiği üzere zulüm ve sömürü karşısında halkların ve sömürülenlerin gerçek zaferinin özgürlük ve dayanışmayla mümkün olabileceğine dair inancın, ısrarın ispatı oluyor. Özgürlük ve dayanışma bilincinin, ulus devletçi paradigmanın milliyetçi zihniyeti karşısında Demokratik Ulus paradigmasının temel zihniyet biçimi olduğunu tekrardan hatırlatmak aydınlatıcıdır.
Belli ki dağların, denizlerin/ Ve göllerin üzerinden /Sıyrılıp gelmektedir seher /Belli ki yakındır/ Doğayı ve hayatı sarsacak saat
- Barış ve Demokratik Toplum Grubunun okuduğu metnin en can alıcı yerlerinden birisi de Kürt sorununun demokratik, siyasi çözümü için Türkiye’deki tüm toplumsal güçleri, aydın, yazar, sanatçı ve hukukçuları dayanışmaya çağırması ve küresel düzeyde demokratik, sosyalist enternasyonal mücadeleyi güçlendirme çağrısıydı. Bu çağrı bile tek başına Kürt Hareketinin, Kürt meselesinin demokratik çözümünden sadece kendisi ve halkının değil tüm demokratik kamuoyunun ve ilerici insanlığın sorumluluğunda olacağına inandığını gösteriyor. Kürdistan Demokratik Devriminin, elli yılı aşkın mücadelesinde politik ve ideolojik olarak gücünün bu enternasyonal karakterde saklı olduğunun altını kalınca çizmek gerekir.
11 Temmuz’da kamuoyuyla paylaşılan metin, geliştirdiği tanımlar, oluşturduğu politik odaklar ve somut vurgularıyla Kürt halkına ve devrimci çevrelere ve bir bütünen ezilenlere, sömürülenlere, halklara açık bir çağrı yapıyor. Dönem -kıymetli olmakla birlikte- kimi teorik-kuramsal tartışmalarla, polemiklerle yetinme dönemi değil pratik olarak Kürt komünarlarının açmak istediği barış, demokrasi ve özgürlük kapısına yüklenme, omuz verme dönemidir. Dönem, coğrafyanın tüm sömürülenleri için de kader tayin edici olan bu yolu özgürlük yolu yapma dönemidir.
Silahlı indiler. Silahsız çıktılar… Yine ateş yaktılar… Özgürlük için açtıkları patikaların, Özgürlük yoluna dönüşmesini bekliyorlar. Kadınları, gençleri, demokratları, emekçileri, sosyalistleri, halkları, sömürülenleri bu yolun işçisi olmaya çağırıyorlar.
Belli ki dağların, denizlerin/ Ve göllerin üzerinden /Sıyrılıp gelmektedir seher…
*Şiir, Ahmet Telli, Sıyrılıp Gelen