İmralı’dan yapılacak çağrı, hem PKK’ye hem de devlete yapılacak. İktidar çağrıya nasıl cevap verecek bilmiyoruz. Ama PKK sözcüleri ve Kürt kamuoyunun kesin eğilimi, İmralı’dan gelecek olan çağrıya uymak yönünde. Anlaşmazlık iktidarla PKK arasında.
Anlaşmazlık varolan durumun tanımıyla ilgili, genel olarak keskin bir yaklaşım farklılığı. İktidar yaşanan çatışmaları “terör” olarak niteliyor, PKK ise bunun “savaş” olduğunu belirtiyor. Ancak şu anda bu tanımlama farkı, sürmekte olan fiili müzakere bakımından belirleyici değil. Belirleyici olan anlaşmazlık “çatışmaların sona ermesi ile demokrasi arasındaki bağla” ilgili.
Çatışmaların sona ermesinde, PKK ile iktidar arasında bir anlaşmazlık yok. Anlaşmazlık iktidarın “demokratikleşme olmadan” PKK’nin tek taraflı olarak “silahsızlanmasını” istemesiyle ilgili. PKK buna karşılık “demokratikleşme olmadan” silahsızlanmaya itiraz ediyor.
Güncel tartışmanın özü budur.
PKK sözcüleri ve başta Öcalan, “İllegal PKK’nin ve gerilla savaşının sonuç olduğunu, sebebin 12 Eylül faşist darbesinin Anayasayla dayatılan ve 15 Temmuz darbesi sonrası var olan mevcut anti-demokratik rejim olduğunu” belirtiyorlar. Silahlı mücadeleye yönelmelerinin amacını “Kürt sorununda köklü çözümü” devlete silah zoruyla kabul ettirmek olmadığını kuvvetle vurguluyorlar. Silaha “Kürt sorununda köklü çözüm” amacıyla barışçı, silahsız, legal ve parlamenter yoldan mücadele imkanlarının mevcut rejim tarafından imkansız kılındığı için başvurduklarını söylüyorlar. Bu imkan tanındığı, yani ülke demokratikleştiği zaman, silahları bırakacaklarını açıklıyorlar. Böylece “barış ile demokratikleşme arasında” kesin bir bağ kuruyorlar.
İktidar 12 Eylül darbesini mahkum etmiştir fakat, işte bu bağın kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor.
PKK dışındaki pek çok çevre, örneğin geçtiğimiz gün bir TV kanalında konuşan Deva Partisi Başkanı Babacan gibi siyasi aktörler, “çatışmanın sebebini demokratikleşme yoluyla kaldırmaktan” yanadır. Öyle görünüyor ki, PKK silahsızlanmayı ve çatışmalara son vermeyi “demokratikleşme” koşuluna bağlayarak, tabiri hoş görün, “mızıkçılık” yapmıyor. Halk çoğunluğunun “demokrasi talebine” de “çatışmasızlık” isteğine de bu iki istek arasında bağ kurarak olumlu bir yanıt vermiş oluyor.
Halk çoğunluğu ile PKK arasında demokratikleşme konusunda ortaklık vardır. Ancak Türk halk çoğunluğu ve onları temsil eden CHP dahil sistem içi partiler, hem demokrasi istiyor, hem de PKK’yi bir “terör örgütü” olarak gördükleri için iktidarın PKK’ye karşı yürüttüğü savaşı destekliyor. Öyle olunca demokrasi için PKK’yle savaşan iktidara karşı partiler ve halk eyleme geçemiyor.
İktidar Türk halk çoğunluğunun bu çelişkili tutumundan yararlanıyor, “önce terör bitsin, sonra demokrasi” diyerek, yoksulluğa ve baskıya isyan halindeki halkın demokrasi talebini bastırıyor ve seçmen desteğini almaya devam ediyor.
Bu şartlarda iktidar ile PKK arasında “barış ve demokrasi arasındaki bağ”la ilgili anlaşmazlığı çözmek imkansız gibi görünüyor.
Karşımızda duran soru şudur: “Erdoğan rejimi devam ederken, hem çatışmalara son vermek, hem de çatışmasızlık koşullarında demokratikleşmeye yönelmek yine de mümkün olabilir mi?”
PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan bu soruya olumlu yanıt vermiştir. Hem nihai barış olmayan, hem de çatışma olmayan bir “geçici” anlaşma mümkündür. Bu anlaşma “karşılıklı ateşkes” ilanıdır. Evet, PKK demokratikleşme olmadan silah bırakmayacaktır, iktidar ise İmralı çağrısıyla birlikte hiçbir şart sürmeden PKK’nin silahsızlanmasını istemektedir. Şu anda ne PKK’nin “demokratikleşme” şartı, ne de iktidarın “silahsızlanın” şartı bir gün içinde gerçekleşmeyecektir. Bu durumda “ne barış, ne çatışmasızlık” anlamına gelen “karşılıklı ateşkes” sürecinde hem PKK’nin silahsızlanması süreci, hem de “demokratikleşme süreci” tarafların ortak iradesiyle paralel olarak adım adım gerçekleşebilir.
“Karşılıklı ateşkes ilanı” PKK ile iktidar arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırma ve Abdullah Öcalan’ın çağrısının uygulanabilmesine zemin hazırlama yönünde ciddi bir öneridir.
Ateşkes ilanıyla iktidar “terörsüz Türkiye” hedefinden vazgeçmeyecek, PKK’yi silahla tasfiye eylemlerine kesin olarak değil, geçici olarak ara vermiş olacaktır. PKK de “demokratikleşme” olmadan silahlı gücünü tasfiye etmeyecektir. Ama silahlarını kullanmayacaktır. İktidar ateşkes sürecinde “PKK’yi tasfiye” hedefine yönelecek, PKK de demokratikleşme hedefi için çalışacaktır. Uzlaşma böylece ateşkesle geçici de olsa sağlanacaktır. Bilindiği gibi 1990 başlarından itibaren devletle PKK arasında bir dizi ateşkes ilan edilmiştir. Bu ateşkeslerden o dönemde sonuç alınamamıştır. Çünkü çatışmasızlık, bugün olduğu gibi “acil bir mesele” değildi. Bugün her iki taraf açısından da barış acil meseledir. İktidar ateşkes sürecinde “Terörsüz Türkiye” hedefine, PKK ise “demokratik Türkiye” hedefine ulaşmak için, henüz barış olmayan, ama çatışma da olmayan bu zamanı kan dökülmeden kazanmış olacaktır. Sonuçta da tarafların irade ortaklığı sağlandığı gün kalıcı barışa ulaşılacaktır. Kırk yıldır süren bir savaş durumuna ancak böyle bir uzlaşma dışında ulaşılamaz. Öcalan’ın yapacağı çağrı da bu uzlaşma gerçekleşmeden hayata geçirilemez.
Barış karmaşık bir süreçtir. Ateşkes ilanı ise Türk Genel Kurmay’ı ile HPG Merkez Karargah Komutanlığı arasında birkaç saatlik görüşmeyle anında gerçekleşebilecek bir adımdır.
Bu adımı atıp atmamak iktidarın “çatışmasızlık” isteyip istemediğini de gösterecektir.
Evet, savaş devam ederken demokratikleşme olamaz, demokratikleşme olmadan da barış olamaz. Barış mı demokrasi mi sorusu yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar sorusuna benziyor. O halde “acaba hem tavuğun hem de yumurtanın, yani hem barışın hem de demokrasinin içinden çıkabileceği bir başka doğurgan var mı?” sorusunu soruyoruz ve cevap olarak uzun süreli bir karşılıklı ateşkesin hem barışı, hem de demokrasiyi doğurabileceğini söylemiş oluyoruz.
Sonraki yazımda ateşkes sürecinde demokratikleşme ve silahsızlanma nasıl gerçekleşir sorusuna, yine Murat Karayılan’ın önerileri temelinde yanıt vermeye çalışacağım.