İHD İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu ve TİHV tarafından düzenlenen panelde, adli tıp raporlarının kadına yönelik şiddet davalarındaki belirleyici rolü tartışıldı. Eren Keskin, ‘Ceza ve özellikle failin devlet güçlerinden olduğu dosyalarda adli tıbbın verdiği raporlar karşımıza çıkıyor’ dedi
İnsan Hakları Derneği(İHD) İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği, İnsan Hakları Haftası kapsamında İstanbul Beyoğlu ilçesinde bulunan Şira Kitap kafede, “Adli Tıp raporlarının kadına yönelik şiddet davalarındaki rolü” başlıklı panel gerçekleştirdi. Avukat Eren Keskin’in moderatörlüğünde yapılan panelde, TİHV üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Avukat Ekin Baltaş, konuşmacı olarak yer aldı.
İlk olarak Eren Keskin, işlenen suçların ortaya çıkmasında adli tıbbın büyük rolünün olduğunu söyleyerek, hasta tutsaklara ve hasta tutsak Fatma Tokmak dosyasına değindi. Eren Keskin, hasta tutsak Fatma Tokmak’ın tahliye edilmesi gerekirken adli tıp raporundan dolayı tahliye edilmediğine dikkat çekti. Eren Keskin, devamında şunları söyledi: “Bu adli tıpçıların suçu değil bu sistematik. Ceza ve özellikle failin devlet güçlerinden olduğu dosyalarda adli tıbbın verdiği raporlar karşımıza çıkıyor. Kimse görevini yapmadığı için bu karşımıza çıkıyor. Asıl sorun sistemde.”
Delillerin toplanmasında patriarkal etkisi
Şebnem Korur Fincancı, cinsiyetçi patriarkal bir sistem içinde yargının da benzer bir sistemle işlediğine vurgu yaparak, delillerin toplanıp araştırılmasının her aşamasında patriarkanın etkisinin göründüğünü ifade etti. Şebnem Korur Fincancı, “Olayların incelenmesi ne yazık ki güvenli bir şekilde olmuyor. Patriarkanın etkisiyle sorulan sorular dahi değişiyor. Mahkemede dahi mağdur suçlayıcı tavır sergileniyor. Yalnızca Türkiye’de değil patriarkal dünyanın her yerinde. Patriarka dünya üzerinden silmeden bu sistemi cinsiyetçilikten kurtaramayız” diye belirtti.
Rojin Kabaiş dosyasına: Her aşaması sorunlu
Şebnem Korur Fincancı, Rojin Kabaiş dosyasına değinerek, “Otopside vücudun her santimetre karesinden örnek alınmış ve değerlendirilmiş. Ama kurul raporunda iki farklı erkeğe dair DNA’yı raporuna geçirmiyor. Onu kurulun raporuna geçirmelerini bekleriz. Buradaki sorun avukatlar her raporu okumalı. Kurum raporunun nitelikli olup olmadığını değerlendirecek olan yargı makamıdır. Yargının bütün raporları değerlendirmesi gerekir. Otopsi bulguları, bulunuş şekli, laboratuvar sonuçları ve değerlendirme süreci hepsi birbiriyle bağlantılı. Adli Tıp Kurumu (ATK) evet sorunlu ama her aşama ayrıca sorunlu. O eksikliği giderecek olan yargı sürecidir” diye konuştu.
Ön raporların değerlendirilmesi
Avukat Ekin Baltaş ise şiddet dosyalarında belgelemelere değinerek “Burada en büyük problemlerden birisi doğrudan adli vaka üzerinden işlem yapılması. Kadınlar hastaneye gitmiyorlar bu yüzden şiddete dair ellerinde bir şey olmuyor. Hakim veya savcı ön raporda en detaylı bilgiyi edinebilir. Kıyafette de vücutta da ne aranacağını gösterebilir ön rapor. Şiddete uğrayan kişiler hastaneye başvurmakta çekimser kalıyorlar. Özellikle kadınlar, sigortası olmadığından başvuru yapamıyorlar. Fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet muayenelerinde sadece fiziksel şiddete bakılıyor. Ayrıca ATK’nin başkanını Cumhurbaşkanı atıyorsa bağımsız olmadığını düşünmek gerekir” ifadelerini kullandı.
Panel, soru cevap bölümüyle sona erdi.
Kaynak: MA









