Özerklik Şartı’na çekince konulmasının nedeni, Kürtlerin yerel düzeyde kendilerini yönetmelerine imkan tanımasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Abdullah Öcalan çekincelerin kaldırılmasının Kürt sorununun çözümüne önemli katkı sunacağını ifade etmektedir
Hüseyin Kalkan
Avrupa Konseyi (AK) Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Avrupa demokrasisinin temel metinlerinden biridir. Merkeziyetçiliğe karşı ademi merkeziyetçiliği esas alır. Türkiye AK’nin bir üyesi olması hasebiyle bu sözleşmeye imza koymuştur. Ancak yerel demokrasiye imkan tanıyan bütün maddelere ve paragraflara çekince koymuştur. Sözleşmenin kendisi böyle bir tutuma imkan tanımaktadır. Türkiye’nin bu çekincelerinin nedeni ise, sözleşme maddelerinin Kürtlerin haklarını uygulama alanına geçirilmesine imkan tanımasından kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle yerel yönetimlere tanınan inisiyatif, Kürtlerin yerel düzeyde kendi anadilleri ile eğitim ve yine yerel düzeyde olmak üzere kendilerini yönetmelerine imkan tanımasından kaynaklanmaktadır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın eksiksiz kabulü, Kürt sorununun çözümünde önemli bir aşama olacaktır.
Demokrasiye çekince!
Demokrasiye çekince koymak sadece Kürtlere zarar vermedi. Türkiye halkı bir bütün olarak az demokrasiden zarar gördü. Yukarıda belirtmiştik, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Avrupa demokrasisi için tekel hukuki metinlerden biridir. Mevzuat Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olmadan bu metne imza koymaya imkan tanımaktadır. Bu imza AB’ye üye olma yolunda önemli bir adım sayılmaktadır. Türkiye koyduğu çekincelerle hem tam üyelik yoluna kendi eli ile taş koymuş, hem de bu yolda ilerlerken ortaya çıkan birçok imkanı elinin tersi ile bir yana itmiştir. AKP’nin elinde kala kala Suriyeli göçmenleri barındırma koşulu ile aldığı bir miktar para yardımı kalmıştır.
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na çekinceler koymak ülkede hak ihlallerini artırmış, bu durum uluslararası her platformda Türkiye’nin eleştirilmesine ve dışlanmasına yol açmıştır. Türkiye, bu şarta çekinceler koyarak Kürtlerin kendini yerelde yönetme imkanına set çektiği gibi Türklerin de yerel demokrasi imkanını elinden almıştır. Kürtler yararlanır diye Türkiye toplumu yerel demokrasiden mahrum bırakılmıştır. Çekinceler nedeniyle Kürt belediyelere kayyım atamada daha cüretkar davranmış ama uluslararası platformlarda adete sanık sandalyesine oturtulmuştur. Avrupa Parlamentosu (AP) kayyım atayanlara yaptırım uygulamayı gündemine almıştır.
Bu şarta çekince koymak ekonomiye de darbe vurmuştur. Bunu bilmek için ekonomist olmaya gerek yok. Kayyım tehdidi ve hukuki güvenliğin olmaması Avrupa’dan yatırımların gelmesinin önüne de geçmektedir. Çünkü iktidar sadece belediyelere değil şirketlere de kayyım atıyor ve bunların birçoğu basına yansımıyor. Özcesi kayyım atamaları sadece Kürde zarar verir gibi görünüyor ama aslında Türk yoksullarının da ekmeğinin her gün küçülmesinde önemli bir payı var.
Kayyım ve yaptırımlar
AP’nin 13 Şubat 2025’te kayyımlarla ilgili aldığı karar, doğrudan Şarta bağlı bir karardır. Alınan kararla seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanması kınandı ve bu uygulamanın sona erdirilmesi çağrısında bulunuldu. AP kararında, 2016’da olağanüstü hal döneminde getirilen yasal düzenlemelerin bu süreci mümkün kıldığı belirtilirken, bu durumun ‘yerel demokrasiyi baltaladığı’ vurgulandı. Türkiye’ye sağlanan mali yardımların hukukun üstünlüğüne ve temel haklara saygı şartına bağlı olduğu hatırlatılarak Avrupa Komisyonu’na Türkiye’deki hak ihlallerinden sorumlu yetkililere yönelik yaptırım uygulanması önerildi. Avrupa Parlamentosu’nda alınan kararlar bağlayıcı olmamakla birlikte bu tür kararlar AB’nin diğer kurumları tarafından dikkate alınıyor ve AB-Türkiye ilişkilerini etkileyebilir. AP’nin önerdiği yaptırımların hayata geçirilmesi için AB Konseyi (AB üyesi devletlerin hükümet liderlerinden oluşan organ) ve Avrupa Komisyonu gibi yürütme yetkisi olan kurumların harekete geçmesi gerekir.
İşte çekince konulan Özerklik Şartı maddeleri
Türkiye’nin, Şartı imzalamış ama birçok maddeye ve paragrafa çekince koyduğunu belirtmiştik. İşte Türkiye’nin çekince koyduğu, uygulandığında Kürt sorununun çözümü ve yerel demokrasinin güçlenmesine katkı sunacak o maddeler:
Yerel Özerklik Konusu: Türkiye Şart’ın özerk yerel yönetim konusunu düzenleyen 4. maddesinin 6. paragrafına çekince koymuştur. Bu paragraf (4/6) “Yerel makamları doğrudan ilgilendiren tüm konulara ilişkin planlama ve karar alma süreçleri içinde, kendileriyle olanaklar ölçüsünde zamanında ve uygun biçimde danışılacaktır”, şeklindedir. Çekince koyulan bu paragraf değerlendirildiğinde yerel yönetimi ilgilendiren konularda bile danışılmak istenmediğini gösteriyor.
İdari Özerklik Konusu: Türkiye Şart’ın yerel makamların görevleri için gereken uygun idari örgütlenme ve kaynaklar konusunu düzenleyen 6. maddesinin 1. paragrafına çekince koymuştur. Bu paragraf (6/1), “Kanunla düzenlenmiş daha genel hükümlere halel getirmemek koşuluyla, yerel makamlar kendi iç idari örgütlenmelerini, bunları yerel ihtiyaçlarla uyumlu kılmak ve etkin idare sağlamak amacıyla, kendileri kararlaştırabileceklerdir”, şeklindedir. Kürt sorununun çözümü konusunda kritik öneme sahip bu maddeye çekince konulması Türkiye’nin korkularında kaynaklanıyor.
Yerel Yönetimlerin Denetimi: Türkiye Şart’ın yerel makamların faaliyetlerinin idari denetimi konusunu düzenleyen 8. maddesinin 3. paragrafına çekince koymuştur. Bu paragraf (8/3), “Yerel makamların idari denetimi, denetleyen makamın müdahalesinin korunması amaçlanan çıkarların önemiyle orantılı olarak sınırlandırılmasını sağlayacak biçimde yapılmalıdır”, şeklindedir. Bu madde aslında bugün keyfi bir biçimde kayyım atamalarını engelleyen bir içeriğe sahiptir. Dün bu maddeye çekince koyanlar, bugün Kürt belediyelere kayyım atamak için ellerini serbest sanmaktadırlar.
Mali özerklik: Türkiye Şart’ın yerel makamların mali kaynakları konusunu düzenleyen 9. maddesinin 4. paragrafına çekince koymuştur. Bu paragraf (9/4), “Yerel makamlara sağlanan kaynakların dayandığı mali sistemler, görevin yürütülmesi için gereken harcamalardaki gerçek artışların mümkün olduğunca izlenebilmesine olanak tanımaya yetecek ölçüde çeşitlilik arz etmeli ve esneklik taşımalıdır”, şeklindedir. Şart’ın 9. maddesi genel olarak yerel yönetimlerin mali özerkliğinin sağlanmasını istemektedir. Türkiye bu maddeye ve paragrafa çekince koyarak, belediyelerin eline kolunu bağlamanın yanı sıra, mali imkanları kullanarak belediyeleri baskı altında tutmak istemektedir.
İşe yaramaz potpuri

“Ademimerkeziyet Elkitabı” isimli kitabın yazarı, Atina Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Cengiz Aktar, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na dair sorularımızı yanıtladı. Aktar, Türkiye’nin koyduğu çekincelerden sonra imzaladığı metni “İşe yaramaz bir potpuri” olarak nitelendiriyor. Aktar’ın yanıtlar şöyle:
- Ana hatlarıyla Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı nedir?
1953’te Avrupa Belediyeleri Konseyi bir Belediye Özgürlükleri Şartı üzerinde anlaşır. Bu ilk Şart 1985’te ortaya çıkacak olanın nüvesini oluşturur. 1968’de Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Daimî Konferansı, bir Yerel Özerklik İlkeleri Beyannamesi kabul eder. Akabinde bu metin Avrupa Konseyi üye ülkelerinin uzmanlarınca elden geçirilir ve Haziran 1985’te Bakanlar Komitesi tarafından bir Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak resmen kabul edilir.
Bu metin Avrupa Konseyi’nin Batı Avrupa’da, Fransa istisnası dışında, zaten ademi merkeziyetle yönetilen üye ülkelerince kotarıldı. Batı Avrupalılar varolan uygulamalardan kalkarak, bu uygulamaları daha yaygın ve etkin hâle getirmek amacıyla bir sözleşme üzerinde anlaştılar.
- Türkiye, imzaladığı bu anlaşmanın hangi maddelerine ve paragraflarına şerh koydu? Bu maddelerin reddedilmesinin nedeni nelerdir?
Şart’ın ana metninin 12. maddesi: “Akit Taraf, bu Şart’ın I. bölümündeki paragraflardan en az 10 tanesi aşağıdakilerin arasından seçilmek üzere en az 20 paragrafı ile kendisini bağlı kabul etmeyi taahhüt edecektir” der. Türkiye bu seçme hakkını kullanarak metni akdetmiştir. Kanun koyucu anayasal sınırı ve idarî teamülü göz önünde bulundurarak maddelerden, sonuçta hiçbir işe yaramayan bir potpuri yapmıştır.
Seçilmeyen maddeler arasında iki maddedeki iki fıkra (madde 8. fıkra 3. ile madde 9. fıkra 4.) ademi merkeziyet açısından can alıcıdır. Biri idarî vesayet diğeri de yerel yönetimin malî imkânlarıyla ilgili olması gayet manidardır
Seçilmeyen maddeler ademi merkezî bir idarî yapının hayata geçmesi için yararlı olabilecek tavsiyeler içerir. Ancak anayasal ve yasal ademi merkezî düzenlemeler yapmak yerine bağlayıcılığı olmayan, tüm maddeleri kabul edilse dahi maddelerin içeriğinin bugünkü anayasal ve yasal sistemde uygulanması mümkün olmayan bir uluslararası metne bel bağlamak tuhaftır; en hafifinden çözüm değildir. Hukuk tarihimizde de görülmüş değildir. Kaldı ki aynı tartışma Avrupa Konseyi’nin yine Türkiye’yi ilgilendiren ve sorunlarının çözümünde faydalı tavsiyeler içeren “Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı” ile “Ulusal Azınlıkların Korunması İçin Çerçeve Sözleşme” için nedense yapılmaz. Türkiye bu iki metni imzalamamıştır bile. Dolayısıyla esas sorun siyasidir.
- Türkiye’nin çekinceleri kaldırması, Kürt sorununun çözümüne katkı sunar mı?
Şart ister akademide ister siyaset dünyasında, Kürt Siyasi Hareketi’nin, bir ademi merkeziyet biçimi olan özerklik ihtiyacına çözüm olarak görülür. Bu konuda fikir belirtenler, çekince konmuş maddelerin kabul edilmesiyle Türkiye’ye otomatik olarak ademi merkeziyet gelebileceğini farz ederler. Şart’ın Avrupa Konseyi ülkelerinin ademi merkezileşmelerinde, Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi vasıtasıyla rol oynadığı da iddialar arasındadır.
Oysa Şart, her şeyden önce bir Avrupa Konseyi Sözleşmesi olduğu ölçüde bağlayıcı değildir. Olduğu gibi onaylanmış olsa dahî uygulanmayabilir. Nitekim Şart’ın özerk yerel yönetimlerin anayasal ve hukukî dayanağını tanımlayan 2. maddesi, “Özerk yerel yönetimler ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda anayasa ile tanınacaktır” diyerek Türkiye gibi ademi merkeziyet anlamında anayasal kırmızı çizgileri olan ülkeleri otomatik olarak muaf tutar. Kaldı ki Türkiye’nin onaylayıp uygulamadığı ve tam aksini uyguladığı sayısız uluslararası antlaşma ve sözleşme mevcuttur.
Hatırlatayım ki Şart’ın önsözünde Türkiye’nin anayasal (madde 127) ve idare hukuku felsefesine tamamen aykırı ademi merkeziyetçi ilkeler zikredilir. Misâlen:
“Vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkı Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin tümünün paylaştığı demokratik ilkelerden biridir; bu hakkın en doğrudan kullanım alanı yerel düzeydedir; değişik Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesi demokratik ilkelere ve idarede ademi merkeziyetçiliğe dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli bir katkı sağlayacaktır.”