Kadın katliamlarındaki artışa ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avukat Sıla Dede, devletin kadın katliamlarına karşı duruşunu değiştirmesi gerektiğini söyledi
Türkiye ve Kürdistan’da gün geçtikçe artış gösteren kadın katliamları, önlenemez bir hal alırken, cezasızlık politikaları da yargı sistemi tarafından sürdürülmeye devam ediyor. 2025 yılının daha ilk aylarında katledilen kadın sayısı en az 138 olarak kayıtlara geçti. Wan Barosu Kadın Hakları Merkezi avukatlarından Sıla Dede, kadın katliamlarındaki artışa ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Devletin katliamlar üzerindeki etkisi ortada’
Erkeğin katliamı toplum ve devleti arkasına alarak yaptığını ifade eden Sıla Dede, “Bu anlamda devlet politikalarının kadın katliamlarında önemli bir etkisi olduğunu söylemek mümkün. Özellikle devletin son zamanlardaki yaklaşımına baktığımız zaman, bu katliamları önlemek yerine adeta göz yumduğunu görüyoruz. Bu göz yumma, takdir edersiniz ki faillere cesaret veriyor. Öte yandan geride kalan kadınlara da üzülerek söylüyorum ki ‘Başkaldırırsan cezasını çekersin’ şeklinde bir mesaj veriliyor. Dolayısıyla devlet politikalarının katliamlar üzerindeki etkisi açık bir şekilde ortada” dedi.
‘Cezasızlık politikası ve önlem eksikliği temel nedenlerden’
Sıla Dede, kadın katliamlarındaki artışın sebebi olarak cezasızlık politikası ve önleyici tedbirlerin alınmamasını göstererek, “Başta Van olmak üzere Kürt illeri ve bütün ülkenin kanayan yarası bu durum. Örneğin, bir kadın kendini şiddet tehdidi altında hissettiğinde doğrudan yargı mercilerine ya da kolluk görevlilerine rahatlıkla ulaşabilmeli ve bundan hızlı bir şekilde sonuç alabilmelidir. Ancak sorun şu ki, maalesef sistem oturmuş değil. Kişi başvuru yaptığında çok ağır işleyen bir süreç söz konusu ve yetkililerin görevini gerektiği gibi yerine getirememesi nedeniyle sonrasında telafisi olmayan, çok ağır sonuçlar ortaya çıkıyor. Özetle, cezasızlık politikası ve alınması gereken önlemlerin eksikliği temel nedenler olarak gösterilebilir” ifadelerini kullandı.
‘Devletin duruşunu değiştirmesi gerekiyor’
Şüpheli kadın ölümü dosyalarının “intihar” denilerek kapatılmasına değinen Sıla Dede, intihar iddiasının aksinin ispatlanmasının çok zor olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Çoğunlukla delil yetersizliğinden kapanmaya müsait dosyalar. Fail, aile ya da yakın çevresi üzerini kapatmak için intiharı kullanmaya da çok müsait. İntihar denilerek kapanan dosyaların büyük bir çoğunluğunda bir kadın katliamı söz konusu. Bu katliamlar doğrudan bir erkeğin bir kadını katletmesi olduğu gibi, dolaylı olarak aile baskısı, namus kavramı üzerinden yapılan baskı ve bu gibi tehditlerle kadını intihara sürükleme şeklinde de yapılabiliyor. Sonrasında ise kadının kendi tercihiyle yapılmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Fakat bu durum, şüpheli ölümlerin önünü açacak derecede tehlikeli bir husus. Bu anlamda çözüm; devletin kadın katliamlarına yönelik duruşunu değiştirmesi, yasal düzenlemelere geniş bir bakış açısı getirmesi, her şeyden önce kadını aşağı çekmektense korumayı amaç edinmesidir. En basit ve net çözüm budur.”
‘Yürütme faillere gerekçeler sunuyor’
Sıla Dede, “Yasamaya baktığımızda en bariz örnek İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesidir. Devlet burada kadını korumak şöyle dursun, koruyan önlemleri de geri çekerek aslında tavrını göstermektedir. Bir diğeri yürütme; yani çok büyük kitlelere hitap edebilecek devlet görevlilerinin çıkıp medya yoluyla ‘kadının yeri evidir’, ‘o saatte ne işi varmış’, ‘kadın toplum içinde kahkaha atamaz’ gibi söylemlerde bulunarak toplumun bilinçaltına hitap eden, onları bir yerde sürükleyen ve faillere sözde gerekçeler sunmasına neden olan sözlerdir. Kadın katliamlarındaki artışın görünmeyen sebebi olarak yürütmeyi gösterebiliriz. Yargı ise cezasızlık politikaları ve önleyici tedbirlerin yeterince etkili şekilde kullanılmaması açısından değerlendirilmelidir. Bu üç ayağın her birinin başlı başına etkileyici nedenler olduğunu düşünürsek, hepsi bir araya gelince kadın katliamlarındaki artış kaçınılmaz oluyor” diye belirtti.
Haber: Memihan Zeydan \ JINNEWS