• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
16 Ağustos 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Azizoğlu: Musa Anter Kürt gazeteciliğinin ruhudur

16 Ağustos 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Azizoğlu: Musa Anter Kürt gazeteciliğinin ruhudur

Yeni Ülke ve Özgür Gündem’in yöneticilerinden Kenan Azizoğlu, Apê Musa’yı anlattı:

Onun yazıya oturması bir köşe yazarı olarak değil, bir halkın vicdanı olarak oturmasıydı. Cümleleri, Kürdistan dağlarının rüzgârı gibi sert, Mezopotamya ovasının toprağı gibi bereketliydi

Hüseyin Kalkan

Musa Anter 105 yaşında şimdi. Her şeye rağmen yaşıyor ve yazıyor. Sevgili Kenan (Azizoğlu) “Musa Anter zamanın yenemediği insanlardan biri oldu” diyor. Tam da bunu söylemek istiyordum. Yaşı olmayan rüzgârlar gibi Kürdistan dağlarında esiyor. Bereketli yağmurlar gibi üstümüze yağıyor. Yazdığımız her haberde, her yazıda, her söyleşide, her şiirde ve her romanda onun payı var. Onun kelimeleri bizi güzelleştiriyor. Yazılarımızı güzelleştiriyor. Onu aklımızdan çıkarmadan yürürsek her engeli aşıyoruz. Böyle insanları zaman yenemez. Apê Musa’yı, onu yakından tanıyan Kenan Azizoğlu ile konuştuk. Anlattıkları aşağıdadır. Gönül gözü ile okunmasını dilerim.

  • Sen başında beri yöneticilerden biriydin. Musa Anter nasıl başladı Yeni Ülke’de yazmaya? Yazması için kim teklif götürdü? 

Günay Aslan Yeni Ülke’nin genel yönetmeniydi. Günay, tüm Kürt aydınların, yazarların, sanatçıların bu gazetenin çatısını altında buluşmasını istiyordu o dönem. Bu onun bir hayaliydi. Bu anlamda Musa Anter’e yazma teklifini götüren de o idi zaten. Gazetenin başından itibaren direk Musa Anter yazıları yayınlanmaya başlandı. Döneme ilişkin bir şeyler söylemem gerekirse, şunları belirtebilirim. 90’ların başında Kürt halkı hem en ağır baskıyı, inkârın karanlığını yaşıyordu hem de dağlardan şehirlere, ovalardan meydanlara yayılan bir isyanın ateşinin aydınlığı ile yanıyordu. Öyle bir dönemdi. Devletin zulmü, gözaltılar, köy yakmalar, yasaklar ve bir taraftan da direnişin dili, özgürlüğün kelimeleri, uyanışın ayak sesleri de duyuluyordu. Musa Anter’in gazeteye gelişi işte bu iki kutup arasında, gerilimin ortasında, halkına sözüyle kalkan olmak içindi diye değerlendiriyorum. Onun yazıya oturması bir köşe yazarı olarak değil, bir halkın vicdanı olarak oturmasıydı. Cümleleri, Kürdistan dağlarının rüzgârı gibi sert, Mezopotamya ovasının toprağı gibi bereketliydi. Günay Aslan’ın davetiyle başlayan bu süreç, sadece gazetenin değil, o günlerin bütün Kürt basınının belleğinde onurlu bir yer açtı. Ama onun yazdığı her cümle bir anlamda Yeni Ülke’ye sadece okuyucu değil, ruh kazandırdı bana göre. Yazılarında öfke de vardı, umut da vardı, tarihin acılarını anlatan cümleler de vardı. Güzelliğe inanan satırlar da vardı ve biz onunla aynı çatı altında olmanın ne demek olduğunu zamanla satır satır öğrendik.

  • Bize yazmadan önce sen Apê Musa’yı tanıyor muydun, hakkında neler biliyordun?

Ben Musa Anter’i yazıların ötesinde tanıyordum. Aramızdaki bağ bizim gazetenin koridorlarında başlamadı. Onun amcam Yusuf Azizoğlu ile tanıştıklarını biliyordum. Yeni Ülke’de dayım Selim Azizoğlu’u da tanıdığını öğrendim. Onlara büyük bir sevgi ve saygı duyuyordu. Bu ortak saygı bizim aramızda söz gerektirmeyen bir tanışıklık ve sözsüz bir bağ örmüştü zaten, doğal bir bağdı bu. O, yani Musa Amca, geçmişteki bağları tanıyan, kökleri unutmayan bir insandı. Zaten kendisi de köklerine bağlıydı. Musa Amca, Mezopotamya’nın güneşiyle büyümüş, o toprakların dilini, taşını, suyunu yüreğinde taşıyan biriydi. Onun için dostluk sadece iki insanın karşılaşması değil, tarihlerin, hikâyelerin, acıların ve umutların buluşmasıydı. Onun hayat hikâyesini bilmek aslında Kürt halkının son yüzyıldaki hikayesini bilmekti. Zindandan sürgüne, sürgünden meydanlara uzanan bir çizgisi vardı Apê Musa’nın. Bu çizgi sözde, yazıda, direnişte çizildi. İşte bu yüzden ona dair bildikleri biyografik bilgi değildi, kategorik bir bilgiden çok, O, benim için halkın hafızasında yaşayan bir imgeydi. Zaten, bilinen bir imgeydi. Musa Amca’yla aynı dönemde yaşamak, onunla aynı şehirde nefes almak bile insana zamanın başka türlü olduğunu hissettiriyordu. İşte Musa Amca ile geçen anlar benim için öyleydi. O dakikalar, saatler, yıllar, her biri hem çok kısaydı, hem de sonsuz uzunluktaydı.

  • Ben birkaç kere Apê Musa’yı evinde ziyaret etme şansını buldum. Her seferinde başka misafirler de vardı. Hâkim dil Kürtçe’ydi, Kürt siyaseti, Kürt kültürü ve Kürt tarihine dair konuşmalar yapılıyordu. Sen bana göre daha çok gidip geliyordun Apê Musa’nın evine. Senin izlenimlerin nasıl?

Apê Musa’nın evi Maltepe Dragos’ta denizin tuzlu rüzgârını taşıyan bir yerdeydi. Ama o evin duvarlarının içinde Kürdistan’ın bir araya geldiği, kapısından içeri girince sadece bir eve değil adeta Kürdistan’ın kalbine giriyordum. O eve her adım attığımda kapısına yüzümü sürüyordum. Çünkü bana göre bu Apê Musa’ya bir saygının gereğiydi. Benim için de bir ritüel olmuştu bu. İçeride her zaman birileri olurdu. Bazı zamanlar tek olurdu ama genelde birileri hep olurdu. Masanın üzerinde taze pişmiş yemeklerin kokusu, kimi zaman çay fincanlarının buğusu, duvarlarda kitaplar, yani kütüphanede kitaplar. Eski dostların fotoğrafları, eski fotoğraflar, o sofrada oturan her misafir ister köyden gelsin ister şehirden gelen bir akademisyen olsun hiç fark etmiyordu.

Musa Amca bunların tamamına, hepimize kendini evin sahibi gibi hissettirirdi. Çünkü Musa Amca misafir ağırlamakla kalmaz, onu evin bir parçası haline getirirdi. Musa Amca sadece yemek yapmıyordu, yemek yaparken bir çayı da yapıyordu. O, sadece yemek yapmazdı; yemeklerini hikâyelerle pişirirdi. Pilavın buharına geçmişten bir anı karışır, çorbanın tuzuna direnişin tadı sinerdi.

Yanına giderken bazen nevale götürürdüm. O da bu inceliğe bir şey söylemezdi hiçbir zaman. Sadece gülümserdi. Sohbetler senin de söylediğin gibi çoğu zaman Kürtçe’ydi ama Türkçe de kullanılırdı. Ama Türkçe kullanıldığında da sohbetlerin geneli, sadece benimle olan değil herkesle olan, Kürt tarihinden, kültüründen, siyasetinden söz edilir. Dengbêjlerin hikayeleri hatırlanır, eski mücadele günlerine göndermeler yapılırdı ama bütün bunlar sadece nostalji değildi. Bana göre Apê Musa geçmişi bugünün mücadelesine taşıyordu. Bence her kelimesiyle yarını inşa ediyordu. Evin atmosferi dışarıdaki 90’ların karanlığına karşı bir aydınlık ve bir direniş mekânıydı.

  • Yazısının gazeteye ulaşması başlı başına bir meseleydi ve en çok sen uğraşıyordun bu meseleyle. Biraz anlatır mısın?

Apê Musa çoğunluğunu el yazısı ile yazardı. Kendi el yazısının güzelliğine inanırdı ama işte mesele güzellikten çok okunabilmekteydi. O zarif eğriler bazen kelimeleri dans ettirir. Bazen de öyle bir düğüm atardı ki gazetedeki editörler o satırların altında kaybolurlardı. Bir kelime başka bir kelimeye karışırdı, bir cümle başka bir cümleyi yutuyordu. Böyle olunca yanlış anlaşılma tehlikesi taşıyordu. Sanırım sen bir öneri getirdin. ‘Ya böyle olmuyor, bunu böyle bir şekilde çözelim, onun el yazıları okunmuyor’ dedin. Benim evim yakın olduğu için, ben gitmeye karar verdim. Ben onun evine giderdim, o yazısını bana yazdırırdı. Kimi zaman anılarından yola çıkardı, kimi zaman en güncel bir meseleye girer, kimi zaman da tarihten bir hikâyeyi bugüne taşırdı. Ben de onu dikkatle dinler, kelimelerini okunaklı bir şekilde yazıya geçirirdim. Aslında benim el yazım çok da matah değildi, onu da söyleyeyim yani. Bu sadece teknik bir iş değildi. Bu, ruhunu söze, sözü kâğıda taşımak, kelimelerin sıcaklığını soğuk harflerle üflemekti. O anlar benim için bir ders niteliğindeydi. Karşımda her kelimesi Ağrı Dağı gibi sağlam, her cümlesi Fırat Nehri gibi akan bir insan vardı. Söylediklerini yazıya geçirirken onun sesini, nefesini, hatta bakışındaki anlamı da satırlara katmak isterdim. Ama o yeteneğim yoktu benim buna.

Çünkü Musa Anter’in sözünü sadece aktarmak yetmezdi. Onu duymak, anlamak ve hakkıyla kâğıda geçirmek gerekirdi. Bu gidiş gelişlerimiz gazeteye sadece bir köşe yazısı kazandırmıyordu. Aynı zamanda ikimiz arasında sessiz ama güçlü bir bağ kuruyordu. O konuşur, ben yazardım. Bazen de o bir an durur, derin bir nefes alır, pencereye bakar, ardından kaldığı yerden devam ederdi. Sanki dışarıdaki dalgalarla içerideki sözler arasında gizli bir uyum vardı. Ve böylece Maltepe-Dragos’taki evden çıkan yazılar İstanbul’un matbaalarında hayat bulur, oradan Kürdistan’ın her bir tarafına, dağlarına, köylerine, şehirlerine ulaşırdı. Her yazı yalnızca bir köşe yazısı değil, 90’ların karanlığında direnişin sesi olurdu.

  • Bize yazdığı sırada aynı zamanda Mezopotamya Kültür Merkezi’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Kurucuları arasında yer aldı. Kültürel ve siyasi etkinliklere katıldı. Bu çalışmalara dair neler anlatırsın?

MKM’nin kuruluşunda ben yoktum. O dönem Kürt halkı için sadece siyaset değil kültür ve sanat da ayağa kalkıyordu. Bence MKM bu ayağa kalkışın en önemli simgelerinden biriydi. Orada çalışan, emeği geçen tüm arkadaşların, sanatla uğraşan tüm emekçilerin yüz akımız olduklarını söyleyebilirim. Şimdi 90’lar hakikaten hem en ağır baskıların hem de en görkemli başkaldırıların yıllarıydı. Köyler yakılıyordu, insanlar faili belli cinayetlere kurban ediliyordu. Ama bütün bu engellere rağmen, halkın dilinde türküler yeniden doğuyor, dengbêjlerin sesi yeniden yankılanıyordu. MKM bu seslerin, bu ezgilerin, bu öykülerin yeniden buluştuğu bir limandı.

Sen sormadın, ben anlatayım. O yıllarda Kürtçe yayınlanan Azadiya Welat gazetesinin hem kuruluşunda hem de yazarları içinde yer aldı Musa Amca. Welat da tıpkı Yeni Ülke gibi, Kürt halkının kendine ait bir dili, kendine ait bir hafızası olduğunu haykıran bir sesti.

  • Musa Anter’in Kürtlere ve özellikle de Kürt gazetecilere bıraktığı mirası nedir?

Bazı insanlar sadece yaşadıkları zaman dilimi içinde var olmazlar. Onlar ölümden sonra da sözleriyle, yaptıklarıyla, direngenlikleriyle yaşamaya devam ederler. Musa Anter, Apê Musa işte o insanlardandı. Onun mirası sadece yazılarında değil, yürüyüşünde, ses tonunda, bakışında saklıydı. Kürtlere bıraktığı en büyük armağan korkusuzca konuşmanın, yazmanın ve var olmanın onuruydu. Kürt gazeteciliği için Musa Anter, sadece yazar ya da köşe sahibi değildi. O gazeteciliğin bir halkın sesi olabileceğini gösteren canlı bir örnekti. Yazılarında Kürt halkının tarihine, kültürüne ve geleceğine duyduğu sevgiyi öyle berrak ifade ederdi ki okuyucu yazıların içerisinde kendi hikâyesini bulurdu. Onun kaleminden çıkan her yazı, bir halkın belleğine işlenmiş bir mühür gibiydi. Bu yüzden Musa Anter’in adı sadece bir gazetecinin ya da bir yazarın adı değil, Kürt halkının direnişinin, hafızasının ve onurunun adı olarak yaşamaya devam ediyor.

  • Musa Anter’in katledilmesi Kürt kamuoyunda ve basın camiasında nasıl bir etki yarattı? 

1992’de Amed’de Seyrantepe’de kurşunlar onun kalbine, beynine ve bacağına saplandığında sadece bir insan öldürülmedi. O gün bir halkın hafızasına kara bir mühür basıldı. Bu cinayet, devletin faili meçhul dediği ama aslında faili herkesin bildiği yüzlerce karanlık suikasttan biriydi. Tanıklıklar, Abdulkadir Aygan’ın itirafları, daha sonra yazılan Susurluk’un raporuna giren bilgiler, hepsi bize bu cinayetin planlı, örgütlü ve devlet eli ile işlendiğini gösterdi.

Kürt kamuoyu için bu yalnızca bir kayıp değil bir uyarı, bir meydan okuma anlamına geliyordu. Ama Apê Musa’nın ölümü onun sözlerini susturamadı, aksine daha gür duyuldu. Onun katledilmesi 90’ların ateşini daha da büyüttü. Dağlardan şehirlere yayılan başkaldırı artık bir halkın hem yaşama hem de anılarına sahip çıkma iradesiydi. Benim için ise bu sadece bir yoldaşı, bir bilgeyi kaybetmek değildi. Einstein’ın anlattığı zamanın göreceliği gibi onunla geçirdiğim zaman şimdi geçmişte kalmış olsa da hala önümde akıyor. Kapısına yüzümü sürdüğüm o günler sanki dünmüş gibi hala elimde, hala kalbimde. Ve biliyorum ki Musa Anter zamanın yenemediği insanlardan biri oldu.

  • Benim Apê Musa ile ilgili bir izlenimim daha var. Bilmem sen ne dersin. Kürt hareketinin, Kürt siyasetinin kitleselleşmesi onda büyük bir coşku ve sevinç yaratmıştı. Her yerde vardı ve gözlerinin içi gülüyordu.

Onda militan bir ruh oluşturmuştu. Gelişmeler onu çok motive ediyordu. Çok heyecanlıydı. Rüyalarının gerçekleşeceğine olan inancı artmıştı. Çünkü Kürtlerin kurumlaşması, böyle kitleselleşmesi, kültürel kurumların açılması, günlük gazetenin çıkması -biliyorsun Musa Anter, aynı zamanda Özgür Gündem’in yazarıydı-, siyasi partilerin kurulması Musa Anter’i gerçekten çok heyecanlandırıyordu. Partilerin kuruluşunda yer alıyordu. Kongrelere katılıyordu. Kültür sanat gecelerinde yer alıyordu. Dediğin gibi büyük bir coşku ve sevinç içindeydi.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Suriye’de cihatçı unsurlar yeni ordu olarak yapılandırılıyor

SON HABERLER

Azizoğlu: Musa Anter Kürt gazeteciliğinin ruhudur

Azizoğlu: Musa Anter Kürt gazeteciliğinin ruhudur

Yazar: Yeni Yaşam
16 Ağustos 2025

Suriye’de cihatçı unsurlar yeni ordu olarak yapılandırılıyor

Suriye’de cihatçı unsurlar yeni ordu olarak yapılandırılıyor

Yazar: Yeni Yaşam
16 Ağustos 2025

ABD seçim sonuçları ve  kötülüğün ardına kadar açılan kapıları

Tarihsel kırılmalar ve siyasal zemin

Yazar: Yeni Yaşam
16 Ağustos 2025

Mesele Suriye’nin özgürleşmesi mi küresel ekonomiye entegrasyonu mu?

Savaşın nedenleri sorgulanmadan barış mümkün mü?

Yazar: Yeni Yaşam
16 Ağustos 2025

Sanatta içerik ve biçim

Sanatta içerik ve biçim

Yazar: Yeni Yaşam
16 Ağustos 2025

Hakikatin ruhu, yolda birlik, tarihi sorumluluklarımız (2)

Makbul yurttaşın sonu: Özgür ve komünal yurttaşın zamanı

Yazar: Yeni Yaşam
16 Ağustos 2025

Trump ve Putin Alaska’da bir araya geldi

Trump ve Putin Alaska’da bir araya geldi

Yazar: Yeni Yaşam
15 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır