Çeteler bir gazeteciyi daha döve döve öldürdüler. Metin Göktepe’yi polislerin döverek öldürdükleri gibi. Kürt gazetecileri, Özgür Gündem emekçilerini 90’lı yıllarda öldürdükleri gibi. Abdi İpekçi, Çetin Emeç saymakla bitmeyecek katliamlara imza attılar. Bu cinayetlerin ortak yanları, emir verenlerin, azmettirenlerin, kolaylaştırıcıların, koruyanların hiçbir şekilde açığa çıkartılmamasıydı. O nedenle sonu gelmedi cinayetlerin.
Cezasız kalacaklarını bilenler tetiği çekecek piyon bulmakta zorluk da çekmediler hiç. Bazen IŞİD militanlarını, bazen torbacılık yaptırdıkları, haraç toplattıkları zavallıları kullandılar. Deniz Poyraz’ı güpegündüz, bir çanta silahla bastığı HDP İzmir İl binasında katleden tetikçiye “ağbicim” diye hitap etti polis. Savcı bireysel eylem olarak kabul edip bir günde bitirdi gözaltını, ardına dair soru dahi sormadı. Hrant’ı kalleşçe arkasından vuran Ogün Samast ile fotoğraflar çektirip sırtını sıvazladı kolluk, şimdi serbest dolaşıyor bu tetikçi.
2015 yılı katliamlar yılıydı. Suruç’ta, 20 Temmuz’da 33 genci katledenler 2.5 ay sonra bu kez Ankara’daydı. Bu ülkenin başkentinde 104 insanı katledecek kadar bombaları, ellerini kollarını sallayarak getirip Tandoğan meydanında, Gar önünde patlattı IŞİD. Yaşamını yitirenlerin toplanma amacı barıştı. O sıralar İçişleri Bakanı, “Ayakkabı numaralarını dahi biliyoruz!” diyordu! Ama onlar “terörist” değil, “öfkeli gençlerdi!” On yılda bir mumluk aydınlatma yapmadı onca kolluğuyla savcısı hâkimi! Bu ülkeyi “katliamlar ülkesi” olarak anılacak hale böyle getirdiler…
Kim hedef seçti, kim emir verdi, kim azmettirdi, kim korudu kolladı, kimlerin elleri kullanıldı, kim sakladı, kim ihmal etti, kim sessiz kaldı, kim başını çevirdi, kim tepkisiz kaldı, kim sevindi?
Bu soruların yanıtlarını bulmak boynumuzun borcudur…
Hakan Tosun’u nasıl anlatsam, hangi cümleleri kursam, hangi anımı anlatsam diye düşünürken bu şiir çıktı ortaya:
Hakan Tosun’a
Yılanın dişine, akrebin zehrine yazılan muskalar
Kurşun değmesine kem gözlere akıtılan döğmeler
Gayrı oyula taşlara
Kazıla karanlık kaldırımlara
Çöze ana evine giden yola kurulan pusuları
Kıra esmer başlara uzanan elleri
Akıta ak bulutların gözyaşını
Aça bir suskun öfkeyle kilitlenen dişleri
Şifa ola ağusuna devletin
Yenilir lokma, yunur pas mıdır
Kolluğuyla kol kola çeteler kol gezer
Cehennem çukurlarından sokağa inen pazarlık
Kim duydu, hangi ağaç gördü?
Kamerasında kömürün karası
Kaleminde yeşil perdelerin ardı
Döşünde zeytinlerin serinliği
Yarım kalan haberlerin öksüzlüğü
Kanadı suya değen kelebek
Çırpına beyhude
Vura bedenini taşlara
Alma koynuna günahları gece
Kus kirlettiğimiz sulara
Tükür yüzümüze
Çarp kayalara