Bu komisyon gerçekten Türkiye’nin son yüzyılına damgasını vurmuş Kürt sorununun çözümüne yasal ve anayasal çözüm üretebilecek görev ve yetkilerle teşekkül ederse, demokratik siyasete alan açacak adımları hızla atabilirse, işte o zaman ‘ikinci kanat gövdeye getirilebilir’ ve barış güvercinleri Türkiye ve Kürdistan semalarında uçabilir
Mazlum Amed
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin 12. Kongre’sinde aldığı kararlar sonrası, Kürt sorununun barışçıl-demokratik çözümü için muazzam bir iklim yaratıldı.
Barışın bir kanadı böylece gövdeye getirildi. Hatırlayacaksınız, Devlet Bahçeli “Barış tek kanatlı bir kuş değildir,” demiş, bir kanadın Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı ve akabinde PKK’nin kongre kararıyla silahlı mücadeleye son verdiğini duyurmasıyla vücut bulduğunu ifade etmişti.
27 Şubat 2025 tarihinde yapılan tarihi çağrının üzerinden 4 ay, PKK’nin silahlı mücadeleye son verme ve fesih kararı aldığı 12. Kongre’nin üzerinden ise nerdeyse 2 ay geçti.
Hatırlanacağı üzere Abdullah Öcalan, 43 ay süren tecritten sonra, yeğeni DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan’la yaptığı görüşmede, “Süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim,” demişti. Arkasından gelen tarihi çağrıya uygun olarak ortaya çıkan PKK’nin 12. Kongre kararları ile Abdullah Öcalan’ın bu ‘teorik ve pratik gücü’ tescil edilmiş ve böylece ‘bir kanat gövdeye getirilmiş’ oldu.
Kuşkusuz şimdi kamuoyunda ‘ikinci kanadın gövdeye getirilmesi’ beklentisi var.
İkinci kanat beklentisi
Peki, ikinci kanat nasıl gövdeye getirilecek? Kim, nasıl getirecek?
Koma Civakên Kurdistan (KCK) Eş Başkanı Besê Hozat’ın, sürecin ‘Terörsüz Türkiye’ adlandırmasına tepki gösterdiği son açıklamaları, aslında bu sorulara çok net cevap veriyor:
“PKK’yi feshettik kongrede. Silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı aldık. Buna karşı Türk devleti adım atmalıdır. Ben gelip siyaset yapmak istiyorum. O zaman Türkiye demokratik siyaset hakkını tanıyacak bu insanlara, bize. Yasal, anayasal düzenlemeler yapacak. Hukuki düzenlemeler yapacak. Siyaset alanı açılacak ki Türkiye’ye karşı silah kullanan bu insanlar gidip siyaset yapabilsin.”
Umut Hakkı
KCK’den yapılan açıklamalarda sıkça vurgu yapılan hususlardan biri de, Anayasa 90. Madde gereğince bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyularak, ‘Umut Hakkı’ ile ilgili düzenleme yapılmasıydı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, birçok kez bu konuyla ilgili bir çalışmalarının olmadığını açıkladı.
Bu açıklamanın yanı sıra, DEM Parti İmralı Heyeti’nin Abdullah Öcalan ile görüşmelerinin hala Adalet Bakanlığı üzerinden bir izin prosedürüyle gerçekleştiği biliniyor. Yani bu heyetin bile Abdullah Öcalan’la sürekli bir iletişim kurma imkânı bulunmuyor. Diğer yandan Abdullah Öcalan’ın farklı kesimlerle, gazetecilerle görüşmek istediğini ancak şimdiye kadar çok sayıda başvuruya rağmen farklı bir ziyaretin yapılmadığı biliniyor.
Abdullah Öcalan’ın her kesimle iletişim kurabileceği koşulların sağlanması, sürece dair en önemli ihtiyaç olarak öne çıkmaya devam ediyor.
Yargı Paketi
Geçtiğimiz günlerde Meclis’ten geçerek yasalaşan 10. Yargı Paketi de sürece dair güven duygusu yaratacak bir hava yaratamadı. Bu paketle ‘hiç olmazsa’, en insani beklenti olan hasta tutsakların tahliye edilmesi dahi sağlan(a)madı.
Hatırlanacağı üzere, Abdullah Öcalan tarihi çağrısı okunduktan sonra, rahmetli Sırrı Süreyya Önder, çağrının bir parçası olarak, “Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” notunu paylaşmıştı. Bu not çağrının sadece PKK’ye değil, iktidara da olduğuna işaret ediyordu.
Besê Hozat’ın yukarıda alıntılanan ifadeleri de buna işaret ediyor, “Biz çağrının gereklerini yerine getirdik, sıra sizde, siz de üstünüze düşeni yapın,” diyor.
Oysa iktidarın 10. Yargı Paketi’ndeki tutumunda, mevzu bahis yasal adımların atılması olduğunda, tıpkı 2013-2015 sürecinde olduğu gibi pinti davranıldığını gösterdi.
Demokratik siyaset alanını açacak adımların atılması bir yana, hukuk, siyasi bir silah olarak kullanılarak siyaset alanını olabildiğine daraltan AKP iktidarının CHP’li belediyelere yönelik saldırılar biliniyor. Şimdi de CHP kurultayının ‘mutlak butlan’ sayılması yönünde tartışmalar var.
Tüm bunlar AKP’nin dar siyasi hesaplar peşinde koştuğuna, sürecin ahlaki ve politik yörüngesinden hayli uzakta bir yerde durduğuna işaret ediyor ne yazık ki.
Silah bırakma
Hal böyleyken silahların bırakılmasından bahsediliyor, ama bunun nasıl olacağı ortaya koyulmuyor. HPG, silahlı mücadeleye son verilme kararına rağmen her türlü silahla saldırılarını sürdüren TSK’nin, Medya Savunma Alanları’nda ‘Teslim olun’ çağrıları yaptığını açıklamıştı. Silahların bırakılmasından kasıt bu mu acaba? “İşte çağrı yapıldı, kongre yapıldı, gelin teslim olun.” Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi?
Bu durum, AKP iktidarının en iyimser yaklaşımla ifade edersek, sürece hazırlıksız olduğunu, henüz bir ajandasının olmadığını gösteriyor. Oysa silah bırakma aşamasının gerçekleşmesi için önce demokratik siyasete alan açacak yasal, anayasal adımların hızla atılması gerekiyor. İşte Besê Hozat “Gelmek istiyoruz, demokratik siyasete katılmak istiyoruz, koşul var mı?” diye soruyor. Cevap var mı?
Provokasyon tehlikesi
Hapishanelerde binlerce siyasi tutsak var. Binlercesi de farklı ülkelerde mülteci durumunda… Bu insanların özgür kalması, ülkelerine dönmesi beklenirken hemen her gün tutsaklara yönelik düşman hukuku uygulamalarına tanık oluyoruz. Cezaevi idarelerinin uyduruk kararlarıyla tutsakların tahliyeleri engelleniyor. Daha kötüsü, çatışmalarda yaşamını yitiren PKK’lilerin mezarlarına saldırılar yapıldığına dair haberler okuyoruz. Bunlar son derece tehlikeli, toplumun sinir uçlarına basan provokatif uygulama ve saldırılardır.
Tüm bunlar ‘ikinci kanadın hala gövdeye getirilmemesinin’ sonuçlarıdır elbette. Bu haliyle barış güvercinin uçabilmesi bir yana, tek kanadıyla saldırılara karşı savunmasız bırakılması söz konusu.
Buna rağmen Kürt halkı, Kürt siyasetçiler, Abdullah Öcalan’a güveniyor, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni sahipleniyor. DEM Parti halk buluşmalarıyla süreci olgunlaştırmaya çalışıyor. Sivil toplum örgütleri önemli konferanslar düzenliyor. Bunlar son derece önemli, değerli çalışmalar…
Meclis Komisyonu
Bunlar olurken iktidar tarafında ne yazık ki ‘Süreci ilerletmekte kararlıyız’ minvalindeki açıklamalar dışında bir kıpırdama yok. Son olarak Tayyip Erdoğan NATO Zirvesi sonrası düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin sürece dair sorusu üzerine, DEM Parti ile yakın zamanda yeni bir görüşme yapacaklarını söyledi.
Meclis’te sürece ilişkin bir komisyonun kurulması için ilk toplantı da geçtiğimiz günlerde yapıldı. Komisyonun Temmuz ayı ortalarına kadar kurulması ve yaz boyunca çalışması beklentisi var.
Bu komisyon nasıl çalışacak? Görev ve yetkileri nasıl tanımlanacak? Bunlar elbette önemli…
Bu komisyon gerçekten Türkiye’nin son yüzyılına damgasını vurmuş Kürt sorununun çözümüne yasal ve anayasal çözüm üretebilecek görev ve yetkilerle teşekkül ederse, demokratik siyasete alan açacak adımları hızla atabilirse, işte o zaman ‘ikinci kanat gövdeye getirilebilir’ ve barış güvercinleri Türkiye ve Kürdistan semalarında uçabilir.