Haklı ve haksız savaşlar vardır ama masum ve steril bir savaş yoktur. Savaşan bütün taraflar kan döker ve bu kan sadece ölmek ve öldürmek üzere gönüllü ya da zorunlu olarak karşı cephede yer alan savaşçıların kanı değildir. Niyetten bağımsız olarak karşı tarafın şu ya da bu şekilde yakınındaki hatta kendi tarafındaki sivillerin de kanını dökersin. Kimisi ilkesel olarak sivilleri hedef almaz, kimisi bilinçli olarak hedef alır. Ancak savaş ilerledikçe bütün tarafların siciline, doğrudan ya da dolaylı olarak sivillerin ölümüne yol açtıkları vakalar eklenir.
Bakmayın propaganda bültenlerine, resmi tarih anlatılarına, romantik güzellemelere. Tarihin sayfalarında kendi ordularını imha eden devletlere, dost ateşleriyle öldürülüp “faili meçhul” kalanlara, onca cana mal olan acemiliklerle, disiplinsizliklere, terörün türlüsüne, ajan provokatörlere, ilkesizliklere, ihanetlere, ölüme terk edenlere ve terk edilenlere bolca yer ayrılmıştır…
Savaşan tarafları suçlamak bu nedenle hem kolay hem zordur. Kolaydır çünkü kan dökülmüştür. Zordur çünkü herkesin kendince bir mazereti vardır ve kimse de masum değildir.
Örneğin Suriye savaşına dair farklı tarafların yayınlarını takip ettiğinizde hemen herkesin diğerlerini sivilleri hedef almakla, IŞİD’le anlaşma yapmış olmakla, dış destekçiler sayesinde ayakta kalmakla suçladığını görürsünüz. Bir taraftan doğrudur. Uluslararası ve bölgesel destekçi olmadan bu savaşta ayakta kalınamamaktadır. Esad yönetimi cihatçılara karşı Rusya ve İran’ın, cihatçılar Esad yönetimine ABD ve Türkiye’nin, Türkiye Esad yönetimine ve Kürtlere karşı ABD ve Rusya’nın, Kürtler IŞİD’e karşı ABD’nin ve şimdilerde Türkiye’ye karşı Esad yönetiminin ve Rusya’nın desteğinden yararlanmıştır. İstisnasız herkes, IŞİD’le yürüttüğü çatışmaların bir aşamasında, IŞİD militanlarının üçüncü tarafların kontrolündeki bölgelere doğru çekilmesine izin vermiştir. İstisnasız bütün taraflar sivil ölümlerine yol açmıştır. Günümüzde savaşlar meydan muharebesi şeklinde değil yerleşim yerleri çevresinde gerçekleşmektedir ve kimsede sivillere zarar vermeyen bombalar ya da mermiler yoktur.
Ancak bu savaşta kimin haklı kimin haksız olduğunu belirleyen asıl mesele bunlardan hiçbiri değildir. Steril olmayan işbirlikleri, insanlık düşmanlarıyla anlaşma yapmak, eline sivil kanı bulaştırmak… Savaş bunları herkesin siciline yazdığı için, ikiyüzlü olmayan bir tartışma başka ölçütlerle yapılmalıdır. Mesele kimin ne için savaştığıdır.
İşgalcinin şiddeti haksız bir savaşa, kendi toprağını koruyanın şiddeti haklı bir savaşa dahildir. Eşitsiz ve baskıcı bir toplumsal düzeni tesis etmek isteyenin şiddeti haksız bir savaşa, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal düzeni savunanın şiddeti haklı bir savaşa dahildir. Halkları sömürgeci boyunduruk altına almak isteyenin şiddeti haksız bir savaşa, özgürleşmek isteyen halkların şiddeti aynı haklı bir savaşa dahildir. Bunlar eş kategorilermiş gibi aynı ölçütlerle değerlendirilemezler. Haksız bir savaş hiçbir koşulda masum olamaz. Öte yandan bir savaşın haklı bir amaçla yürütülüyor olması da ona ilkesiz davranma serbestliği tanımaz.
Son günlerde Tel Rıfat etrafında yaşanan çatışmalara bu gözle bakmak lazım. 2 Aralık günü TSK kontrolündeki Suriye topraklarından yapılan topçu atışları Tel Rıfat’ta 8’i çocuk en az 9 sivilin ölümüne yol açtı. Bunu sadece Kürt kaynakları değil, muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ve Suriye’nin resmi haber ajansı SANA da doğruladı. Yerde bir yaşlı adam ile birlikte yan yana uzatılmış 8 çocuğun fotoğrafları, hastanelerdeki yaralı çocuk fotoğrafları ile bütün dünya yaşananları gördü. Türkiye pek göremedi. Çünkü iktidar medyası YPG’nin Azez’de öldürdüğü sivillerden ve de Rusya’ya söz söylenemediği için “Zalim Esed rejiminin” İdlip’te öldürdüğü sivillerden bahsediyor, kalan muhalif medyanın çoğunluğu da bu topa girmek istemiyordu.
Sekiz çocuğun yere yatırılmış cansız bedenleri, onların üzerine kapaklanan üstü başı kana bulanmış analar… Elbette TSK’nin ve cihatçıların kontrolündeki bölgelerde de çocuklar dahil siviller ölüyor. Hiçbir çocuğun canı bir diğerininkinden kıymetsiz değildir elbet. Ama bir fark var.
O sekiz çocuk, haksız bir savaş yürütenlerin karşısında haklı bir savaş verenlerin kontrolündeki topraklarda doğdukları için hedef oldular. Savaşı başlatanların değil istilaya direnenlerin kontrolündeki topraklarda doğdukları için hedef oldular. Emperyalizmle uyumlu bir şeriat devleti kurmak isteyenlerin karşısında eşitlik, özgürlük, laiklik, demokrasi isteyenlerin kontrolündeki topraklarda doğdukları için hedef oldular. Tel Rıfat’tan gelen fotoğrafları farklı kılan budur.