Elbette burada asıl korkunç olan durum, cezaevlerinde Şubat ayı itibariyle tutulmakta olan 392 bin 456 kişiye sadece 299 bin 960 yatağın var olduğu gerçeğidir. Neredeyse 92 bin kişi yerlerde ya da nöbetleşe yatıyor
Hüseyin Aykol / İçeriden
Bu hafta başında gazetemizde yayınlanan bir makalemde şöyle yazmıştım:
“Ülkemizde kaç cezaevi var ve bu cezaevlerinde kaç mahpus tutulmakta olduğunun son altı ay itibariyle sizlere sunmak istiyorum. Adalet Bakanlığı’nın verilerinden cezaevi sayılarına bakalım:
Ağustos ayında 403 cezaevi varken, bu sayı Eylül’de 404, Ekim’de 404, Kasım’da 404, Aralık’ta 406, Ocak’ta 405 ve Şubat’ta 405 idi. Adalet Bakanlığı neredeyse son 20 yıldır, başta ilçe ve E tipi cezaevleri olmak üzere eski tip cezaevlerini kapatıp, yıkarken; tecridin en üst seviyelere getirildiği yüksek güvenlikli cezaevleri inşa edip, ‘hizmete’ açıyor.
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2024 yılında iki cezaevi kapatılmış. Yeni yapılanlarla bu sayı gördüğünüz gibi son altı ayda 403 ila 405 arasında gidip geliyor. Şimdi bu rakamı aklınızda tutun!
Peki, söz konusu 403-405 cezaevinde kaç kişi kalabiliyor? Ağustos ayında bu rakam 295 bin 328 kişiydi. Şubat ayı itibariyle bu sayı 299 bin 960 kişiye yükseldi. Kapasite artışı mahpuslar için aslında ‘iyi’ bir şey. Çünkü on binlerce mahpusun yerlerde yattığından ve hatta yataklarda nöbetleşe yatmak zorunda kaldığından haberiniz muhtemelen hiç yok.
Geçen yıl Ağustos ayında cezaevlerinde -tutuklu ve hükümlü olarak- 350 bin 670 kişi vardı. Altı ay sonra, yani Şubat ayı başı itibariyle bu sayı 392 bin 456 bine yükselmiş bulunuyor. Yani cezaevlerindeki nüfus son altı ayda 42 bin kişi artmış. Bu arada, tahliye olanları da dikkate alırsak, son altı ayda neredeyse 100 bin civarında insanın cezaevlerine tıkıldığını tahmin edebiliriz.
Elbette burada asıl korkunç olan durum, cezaevlerinde Şubat ayı itibariyle tutulmakta olan 392 bin 456 kişiye sadece 299 bin 960 yatağın var olduğu gerçeğidir. Neredeyse 92 bin kişi yerlerde ya da nöbetleşe yatıyor. Yeni yargı paketiyle bu sayı daha da artacak; çünkü yatarı olmayan cezalarda bile, sanıkların illaki cezaevinde bir süre kalmasına yönelik bir çalışma söz konusu.
Ülkemizdeki cezaevleriyle ilgili verileri sunduktan sonra, şimdi yazımızın başlığında verdiğimiz ‘bomba’ habere geldik! Son altı aydır açıklanan toplam cezaevi sayılarını ay ay verdik. Cezaevleri sayısı ve nüfusuyla ilgili son veriler Şubat ayı başında açıklanmıştı ve buna göre Türkiye’de 405 cezaevi vardı ama birkaç gün önce cezaevi sayısı ‘güncellendi’ ve bu sayının 395 olduğu yazıldı.
Başta Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile konuyla ilgili Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü’ne soruyoruz: Kaybettiğiniz 10 cezaevine ne oldu? İçindeki mahpusları ne yaptınız?”
Bakanlık bu sorumu bir şekilde duydu ve kapatılan cezaevleri bölümünü güncelledi. Buraya aldığım ilgili bölüme göre, söz konusu 10 cezaevi bu yılın başında kapatılmış; şöyle deniliyor:
“Bu amaçla uluslararası normlara uymayan ve fiziki şartları ve kapasiteleri itibariyle eğitim ve iyileştirmenin kısıtlı yapıldığı ya da hiç yapılamadığı küçük ilçe ceza infaz kurumlarından 2006 yılında 20, 2007 yılında 51, 2008 yılında 16, 2009 yılında 22, 2010 yılında 6, 2011 yılında 3, 2012 yılında 8, 2013 yılında 21, 2014 yılında 22, 2015 yılında 15, 2016 yılında 13, 2017 yılında 10 adet, 2018 yılında 7, 2019 yılında 45, 2020 yılında 11, 2021 Yılında 14, 2022 yılında 6 adet, 2023 yılında 16 adet, 2024 yılında 4 adet, 2025 yılında 10 adet olmak üzere 320 ceza infaz kurumu kapatılmıştır.”
Yani Bakanlık, bu yıl başından bugüne kadar 10 küçük cezaevini daha kapatmış ama envanterdeki cezaevi sayısını düşürmeyi unutmuş!..
***
Bu hafta bana sadece tek bir mektup ulaştı. İçeridekilerle yirmi yılı aşkın bir süredir mektuplaşıyor ve onların bana yazdığı sorunlarını burada paylaşıyorum. Yıllar sonra geldiğimiz nokta işte bu:
Postaya ayrılabilen para o kadar düştü ki, bana yazılan mektuba sıra pek gelmiyor. Bir de, bana yazılan sorunların gerçekleri yansıtmadığı gerekçesiyle mektupların el konulması söz konusu. Dahası böylesi mahpuslara, bir de soruşturma açılıyor. Bu sorunun ne zaman çözülebileceği konusunda hiçbir bilgim ve hatta umudum yok, desem yalan olmaz. Bu hafta gelen mektupta şunlar söyleniyor:
Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Rıza Kartal, 3 Şubat 2025 tarihli mektubunda şöyle diyor: “45-1 sayılı genelgeye rağmen haftalık sohbet hakkımız 10 saat değil, 4 saat olarak yapılıyor. Kitaplarda sayı sınırlaması devam ederken; süreli yayınlar da verilmiyor.
Tutsak yakını TAYAD’lı Feridun Osmanoğlu, Marmara Kapalı hapishaneden 18 Ocak 2025 günü buraya sürgün edildi. 75 yaşındaki kişinin ailesinden ve yargılanacağı yerden bunca uzağa sevk edilmesini kabul etmek mümkün değil.
Aramalarda kantinden aldığımız eşyalar yasak diye alıp götürülüyor. 13 Ocak 2025 tarihli aramada, panoda asılı fotoğrafların alınmaya kalkışılmasına karşı çıkan Latif Mollaahmetoğlu, Bülent Bağcı ve Oktay Kelebek’e aramaya karşı çıktıkları iddiasıyla soruşturma açıldı.
Hücre tipi ring ve çifte kelepçe yüzünden hastane sevklerine gidemiyoruz. Bu uygulamalara karşı çıkan Bülent Bağcı, Oktay Kelebek, Dursun Laçin, Latif Mollamehmetoğlu, Deniz Şahin, Dursun Koç’un tedavileri engellenmiş oldu. 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Deniz Şah’a işkence yapmaktan yargılanmakta olan gardiyanlar, kamera görüntülerine rağmen beraat ettirildi.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, suç duyurusu dilekçelerimizi işleme almıyor. Hapishane adresine ‘yapılacak işlem yok’ şeklindeki bir yazıyı gönderip, bize de tebliğ ediyorlar. Böylece her suç duyurusu dilekçemizi en az iki kez tekrar göndermek zorunda kalıyoruz.
Rıza Kartal, Dursun Koç ve Celal Onkoyun’a plastik çatalı kamera kapatmada kullandıkları için, cezaevi malzemelerini ‘amaç dışı’ kullanmadan birer ay etkinliklerden men cezası verildi.
Makas yerine sadece makine ile tıraş yapılması ve bizlerden yerin süpürülmesinin istenmesi yüzünden berbere çıkamıyoruz. Çeşmelerden aşırı kireçli su aktığı için dışardan getirtilen içme suyuna para vermek zorunda kalıyoruz.”