Barış akademisyeni Yasemin Özgün, 2016’da verdikleri barış sözünün arkasında olduklarını söyledi. Özgün, ‘Kadınlar olarak barışa ihtiyacımız var çünkü yaşadığımız şiddetin kökleri savaşla doğrudan bağlantılı’ dedi
Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce akademisyen 2016 yılında, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bir bildiriye imza atarak savaşın değil, barışın tarafında olduklarını ilan etti. O isimlerden biri de akademik özgürlük ve insan onurunu savunmaktan asla vazgeçmeyen Yasemin Özgün’dü. Hedef gösterildi, baskıya uğradı, susturulmak istendi. Ama o, karanlığın en yoğun olduğu anlarda bile, “Biz barış dedik, bedeli ne olursa olsun yine barış diyeceğiz” dedi.
Barış için Kadın Girişimi’nde başlayan yolculuğunu bugün “Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi” ile sürdüren Yasemin Özgün, yeni süreci değerlendirdi.
Büyük bir zulüm yaşandı
Barış bildirisine imza atmadan önce de barış çalışmalarının içinde yer aldığını söyleyen Yasemin Özgün, “Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ndeyken Barış İçin Kadın Girişimi’nin bir üyesiydim. Okulda da o dönem Barış Meclisi kurulmuştu. Eş zamanlı eylemler yapıyorduk. 2016’da barış bildirisini imzaladık. O dönem Cizre’de, Sur’da, Diyarbakır’da, Nusaybin’de pek çok yerde çatışmalar yaşanıyordu; buzdolabında saklanan çocuk cesetlerinden, ateş altında kalan, cenazesini almaya bile çıkamayan halklardan bahsediyoruz. Büyük bir zulüm yaşandı. Bu nedenle bir imza kampanyası düzenlemek ve sesimizi, ne kadar kısıtlı da olsa, duyurmak istedik” diye anlattı.
Taybet Ana, üzüntü ve öfke
O dönem yaşananlara dair çok derin bir çaresizlik olduğunu, bu nedenle de barış bildirisine çok büyük ilgi oluştuğunu anlatan Özgün, “118 imzaya ulaştık; bu çok yüksek bir rakamdı. Hatta yetişilemiyordu. Dolayısıyla çok büyük bir ilgi oldu çünkü insanların elinde artık yapacak başka bir şey kalmamıştı. O kadar şeyi çaresizce izlemek, bir şey yapamamak, bu kadar güçsüz hissetmek; bunca zulüm, Taybet Ana’nın yaşadıkları, ‘Bodrumda aşk başkadır’ diye yazılan duvar yazılarının yarattığı öfke, üzüntü, şiddet… Bütün bunlar çok can yakıcıydı ve bir şekilde ses çıkarmak istedik” dedi.
Bu suça ortak olmayacağız
O dönem barış bildirisiyle bir an önce bir çözüm süreci başlatılması gerektiğini önerdiklerini hatırlatan Özgün, “Devleti bu konuda tutum almaya çağırdık. Suç unsuru taşıyan bir metin değildi. Biz, “Burada yapılanlar suçtur ve biz bu suça ortak olmayacağız” dedik. Sonrasında yaşananları biliyorsunuz. Öyle bir şiddete uğradık ki, bir süre sonra sadece kendimizle ilgilenmek zorunda kaldık. Tabii ki barış sözümüzün her zaman arkasındaydık; fakat bir yandan duruşmalar, gözaltılar, tutuklamalar, mahkemeler… Bir yandan işsizlik vardı, dayanışmak zorundaydık, bir arada durmak zorundaydık” sözlerine yer verdi.
Geri adım atmadık
Her türlü saldırıya karşı geri adım atmadıklarını, barışta ısrar ettiklerini vurgulayan Özgün, şimdi Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nde yer alarak çalışmalara katıldığını aktardı. İnsiyatif kurulduktan bir süre sonra Devlet Bahçeli’nin müzakere çıkışlarının başladığını ifade eden Özgün, “Biz de hâlihazırda yürüttüğümüz barış mücadelesini sürdürürken, bu sürecin sahici ve onurlu bir barış getirmesi için taleplerimizi dile getirdik. Bunları kamuoyuyla paylaştık. Pek çok eylem ve etkinlik gerçekleştirdik ve hâlâ da sürüyor. En son, en acil üç talebimizi dile getirdiğimiz bir eylemi Meclis önünde yaptık. Alevi katliamını protesto etmek için 10 ilde eş zamanlı eylem düzenledik. Şu anda da komisyon çalışmaları devam ediyor. Barış için mücadele etmek, bunu ilmek ilmek örmek gerekiyor” diye konuştu.
Herkes aktif rol almalı
Barışın toplumsallaştırılması konusuna işaret eden Özgün, şunları söyledi:
“Bu konuda herkesin aktif rol alması gerekiyor. Barışı çoğullaştırmak, gerçekten toplumsallaştırmak, halkın sahiplendiği bir sürece dönüştürmek gerek. Türkiye’de pek çok kadın sorun yaşıyor; şiddete uğruyor, öldürülüyor. Toplumsal olarak yaşadığımız birçok sorun var ve bunların savaşla çok ciddi bir bağı bulunuyor. Savaş, yalnızca belli bir bölgede yaşanan ve sadece Kürtleri ilgilendiren bir mesele değil. Bu bağı aklımızda tuttuğumuzda, herkesin üstlenmesi gereken çok büyük sorumluluklar olduğunu görüyoruz.”
Kürt sorununu anlatabilmeliyiz
2016’da yaşadıklarından örnekler veren Özgün, “Bildiriden sonra, ‘Yani ne olacak ki, eşit yaşıyoruz, rahat mı batıyor?’ diyenler oldu. Oysa Kürt sorununun ne olduğunu anlatmak gerekiyor. Bu, yalnızca birkaç gerillanın dağa çıkıp mücadele etmesinden ibaret değil. Bu, meselenin bir ayağı olabilir ama Türkiye’de 50 yılı aşkın süredir devam eden, hâlâ çözülemeyen bir Kürt sorunu var. Pek çok can kaybı yaşandı, insanlık dışı uygulamalar oldu; bir köye dışkı yedirildiği dönemler yaşandı bu ülkede. Dolayısıyla Kürtlerin birinci sınıf vatandaş olarak görülmesi, eşit yurttaşlık taleplerinin karşılanması ve barış ortamının sağlanması gerekiyor. Türkiye’de yaşayan halkların eşit şekilde bir arada bulunabileceği toplumsal ve siyasal bir düzen kurulmalı” ifadelerini kullandı.
Anadilde eğitim önemli
Özgün, şöyle devam etti:
“Ana dilde eğitim meselesi var. Kendi ana dilini konuşamadığı için sağlık hizmetine erişemeyen kadınlar oldu. Şiddete uğradığında karakolda derdini anlatamayan, bu yüzden korunamayan ve katledilen Kürt kadınlar var. İkinci sınıf vatandaş olarak görülen, farklı dışlanma pratiklerine maruz kalan bir halktan bahsediyoruz. Kadınlar da kadın olmaktan kaynaklanan pek çok ortak sorun yaşıyor. Buna, Kürt kadın olmanın getirdiği ek sorunlar da ekleniyor. Barışın toplumsallaşması meselesi, basmakalıp bir söz değil; gerçek, yaşamsal bir ihtiyaçtır.”
Komisyon süreci basit olmamalı
Meclis’te kurulan komisyona dair bu hafta geniş katılımlı bir toplantı yapacaklarını aktaran Özgün, “Komisyondan ne bekliyoruz, nasıl müdahil olabiliriz ve taleplerimiz neler olabilir, bunları konuşacağımız bir toplantı serisi yapmayı planlıyoruz. Bir yandan da, adını bile koymadan; biraz önce bahsettiğim Kürt sorununu tartışmadan, sanki mesele kendiliğinden çözülecekmiş gibi davranılıyor. Numan Kurtulmuş’un, ‘Çok da uzun sürmeyecek, iki ayda hallederiz’ dediği kadar basit bir konu değil bu” dedi.
Çözülecek pek çok boyut var
Acil taleplerini dile getiren Yasemin Özgün, şöyle dedi:
“Hasta tutsakların serbest bırakılsın, ‘Terörle Mücadele Kanunu kaldırılsın’, ‘Sınır ötesi operasyonlar durdurulsun’ dedik. Tüm bunlar gerçekleşmeden bir barış süreci, müzakere ya da komisyon çalışması yürütmek çok mümkün değil. Öncelikle bu acil taleplerin derhal yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar öncelikli başlıklar; ancak mesele bununla sınırlı değil. Barış ve demokrasi temelinde çözülmesi gereken pek çok boyut var. Artık tüm bu başlıkların açıkça konuşulması gerekiyor.”
Haber: Melek Avcı \ JINNEWS