Muktedirlerin çok yönlü kuşatması ve baskılaması altına alınan, dizginsiz bir talanla derin bir yoksulluğun pençesinde adeta nefessiz bırakılan ötekileştirilenler ve farklı toplumsal kesimler bir zulüm sarmalına mahkûm edilmiş durumdadırlar.
Kapitalist vahşetin İttihatçı versiyonları halklarımıza, emekçi ve kadınlara, gençliğe, tahakküm ve talana tabi tutulan diğer toplumsal kesimlere karşı işledikleri ve işlemekte oldukları suçları ise sahte kutsallarla ördükleri mitolojileriyle perdelemekteler. Dincilikle inançları toplumcu içeriklerinden arındırıp araçsallaştırarak birer zulüm ideolojisine dönüştürmekte, milliyetçilikle yaşam alanları bu topraklar olan kadim halkları soykırım sistematiğinde tüketmekte ve hakikatte hakim ulus olarak tanımladığı halkın kendisini de bu soykırım sarmalında tarihsel-toplumsal hakikatinden kopararak düşürmekte, cinsiyetçiliği ise tüm bu edimlerin; kolektif düşürmenin, azami tahakküm, talan ve sömürü sistemini inşa edip dayatmanın temel aracı ve motivasyonu olarak dayatmaktadırlar.
Toplum karşıtlığı ve düşmanlığı üzerine inşa edilmiş olan rızasız yol ve muktedirleri, sürekli biçimde iç ve dış düşmanlar üretmekte, ezilenler cenahını temsil eden halklar ve toplumsal kesimlerin gerçek düşmanları olduklarını perdelemektedirler. Tahakküm, gasp ve talan üzerine kurdukları varoluş biçimlerini hep daha da yaymaya ve derinleştirmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Rızasız yolun bu gerçeği halklarımızın ve tüm ezilen kesimlerin yaşamına ise sürekli biçimde tırmandırılan ve daha fazla yoksulluk, daha ağır baskılar ve türlü biçimlerdeki ölümlerle yansıyan bir faşizm olmaktadır.
Eğer bir kutsallıktan söz edilecekse bu kutsallar asla ve asla muktedirlerin ideolojik tahakküm araçları-masalları ve kurumları değil, sadece yaşamın ve hakların güvence altında olması anlamına gelen, halkların birbirleri ve cümle varlıkla rızalaşmaları üzerine kurulu simbiyotik ilişkilenme biçimi olabilir.
Rızasız yolun ayrıştırıp karşıtlaştıran ve çatıştıran politikaları karşısında rızalaşma üzerinden bir toplumsal barışı inşa etmek halkların, kadınların, emekçilerin, gençliğin ve hak mücadelesi vermekte olan tüm ezilenlerin öncelikli ihtiyacı ve görevidir. Gündemleşen olası Kürt barışını bu bağlamda anlamlandırmak ve duruş göstermek gerekiyor. Demokratikleşme temelinde mümkün olabilecek bir barış sadece Kürt halk gerçekliğini değil, tüm halklarımızı ve ezilen toplumsal kesimleri sağalma sürecine koyacaktır. Rızasız yolun muktedirleri, hakikatte hiçbir biçimde barış manasının ve gerçekleşiminin alıcısı değildirler, aksi durumda var olmaları mümkün olamayacaktır.
Gündemleşen Kürt barışı olasılığı hak ve barış mücadelesini yükseltmek için önemli olanaklar sunmakla beraber ciddi riskleri ve tehlikeleri de barındırmaktadır. Kürt halkı toplumsal hak talepleriyle ağır bedeller ödemekte olduğu bir mücadele içindedir ve demokratikleşme temelli bir barışa hazır olduğunu söylem ve eylemleriyle ortaya koymaktadır. Şu var ki çağrıyı yapan iktidar bileşenlerinin dünden bugüne yürüttükleri ve hali hazırda da sürdürmekte oldukları politikalar demokratikleşme ve barış umudunu minimize etmektedir.
AKP ve ortağı MHP, temsil ettikleri iktidar kliklerinin politikaları bağlamında içte daha katı ve merkezi, bağlı olarak anti demokratik bir rejim inşasını sürdürmekteyken, siyasal İslam’ı esas alarak Ortadoğu’da da yayılmacı bir siyaset ve pratik yürütmektedir. Militarizm alabildiğine tırmandırılmış, toplumsal faylar derinleştirilmiş, derin yoksulluk toplumun en geniş kesimlerine yayılmış, sokak eylemliliklerini zirveleştirerek iktidara yürüyen, bu eylemlilik halini vaktiyle kendine hak olarak gören mevcut iktidar sokakları her türlü muhalefete kapatmış durumdadır. Dahası, muhalefet liderleri ve siyasetçileri toplumsal vicdanlarda karşılık bulmayan gerekçelerle tutuklanabilmekte, farklı sermaye gruplarının faaliyet alanlarına ve sermayelerine, mal varlıklarına da el konulabilmektedir. Ve tüm bunlar devlet gücü ve olanakları üzerinden yürütülebilmektedir.
Kürt halk cenahında barış arzusu güçlü olmakla beraber geniş kitleler nezdinde derin kuşkular söz konusudur. Kürt halkının beklentisi olumlu yönde bazı adımlar ve samimiyet görmek iken, gittikçe dozu artan bir Kürt karşıtlığı yürütülmekte, olası Kürt kazanımlarını engellemek için Kürt düşmanı tüm bölgesel güçlerle ittifaklar geliştirilmekte ve Kürt düşmanı paramiliter yapılar örgütlenmekte, küresel güçleri Kürt karşıtı politikalara ortaklaştırmak ve Kürdü yalnızlaştırmak için tüm olanaklar seferber edilmekte ve askeri operasyonlar ise durdurulmadığı gibi daha kapsamlı biçimde sürdürülmektedir.
Sivas-Madımak katillerinin, sayısız cinayet ve vahşetten tutuklu Hizbullahçıların affı ve tahliyeleri, Suriye’de yürütülmekte olan Alevi soykırımı, ısrarla sürdürülen nefret söylemleri, savaş üzerinden kendilerini var eden asalak çevreler ve çeteler gerçeği karamsar bir tabloya yol açmaktadır.
Demokrasisiz bir toplumsal barış mümkün olamayacaktır. Barışı mümkün kılacak olan demokratikleşme ise ezilenler cenahında toplumsal örgütlülük ve mücadelenin büyütülmesi, yükseltilmesiyle imkân dâhiline girebilecektir.
Aşk ile