Tarihi çağrı zulümhanelere de ulaştı. Yarım asra varan özgürlük hareketinin “yaşayan şehitleri” özgür, eşit yarınlar umudunu hiç yitirmediler. Bir an olsun tereddüt etmeyenlerin erittiği duvarlar, buraların direniş memleketi olduğunun tarihini yazdılar. Onlar tüm zamanlarda barış fikriyatının serhildan heybelerini omuzlarından hiç indirmedi.
Özgür yarınların mimarları geç kalmayanların memleketindendir. Aynı memleketin üyeleri, bu kez Anneler Günü’nün arifesinden başlayıp, geç tarihin bir daha tekerrürüne yer vermeyen, tarihin an’da saklı olduğunu, geciken-gecikecek an’ların hesabını sorma felsefesinin mimarları olarak PKK’yi feshettiler. Barış filozofu ile yol yürüyenler; Sakineler, Rızalar, Fuatlar, Sırrılar, Denizler… İnsanlık ailesi memleketin üyeleri…
Savaş, çatışma, kana bulaşmayan, silah tekellerinin kol gezmediği tek bir barış toprağı kalmadığı yeryüzünde, barış serhildanı yolculuğuna çıkmanın dayanılmaz ağırlığını hafifletmenin yolu, barış fikriyatının ve siyasi zeminini döşeyenler, bu kez geç kalanlardan olamazlar.
Bu yolun mimarı, barışın filozofu Öcalan bir röportajında binyılların savaş gerçekliğini ince eleyip sık dokuduğu, içinde geçilen tüm zamanların gecikmiş, kaçırılmış barış fırsatlarını duygusal ve analitik zekanın birleşiminin üçüncü çizgisiyle izah ediyordu.
“Siz binlerce yoldaşınızı yitirdiniz, bu acıya nasıl dayanıyorsunuz” sorusunu şöyle yanıtlamıştı: “Ben hiçbir zaman onları toprağa gömmedim, üstüne toprak serpmedim. Onları yüreğime gömdüm. Onların hedefi olan demokratik, özgür halkların, inançların yarınları için her bir hamle yaptığımda onları yüreğimden çıkardım, selamladım. Öptüm, tekrar yüreğime serptim…” Buna bağlılığın gereği bugün Ortadoğu’da haritalar yeniden çizilirken, çoklu tercihlerin içinden Kürt-Türk demokratik cumhuriyetini seçmesidir.
Mezopotamya, Anadolu, Beş Deniz coğrafyasını (Ortadoğu’nun parçalanmadan önceki tarihsel adı) yeniden parçalayıp, kana bulamak isteyenlere karşı barış öncülük yükünü dervişane omuzlayan Öcalan’ın hevalleri Sakine Cansızlar barış umudu zamanlarından yeryüzü katil ordularınca koparıldıklarında “Sakine’nin intikamını ben alacağım” demişti.
“Barış” ve “intikam” kavramlarının zıtlığından üçüncü çizgiyi yaratan barışın filozofu Öcalan, bugün bu çizgiyle, yine tüm zamanların eşitlik, özgürlük, demokratik toplumun ortak ahlâk ve vicdanını bu coğrafyada birleştirdi ve Öcalanî intikamın ve Apocu felsefenin adı oldu.
Bu kez cana kıyıcılar, en çok yok saymalarında yok olanlar, kadın düşmanları, işkenceciler, işgalciler, doğa kıyıcılarının yolu yok. Barışa karşı olmamak yetmez, barış mücadelesi vermek elzemdir.
Böyle olur, barışın mücadelesi! Akan kanı durduracak tek çare, barış serhildanı yolcularından gelir ve onların yolu dikenli, mayınlı ve tuzaklıdır. Hep öyle değil miydi? Bu kez barış söz kurar: Kaybedeni yoktur, bu yolun serhildanında doğmuştur.
Ortak yaşamın ve demokratik toplum ülkesinin yolcuları eksik tanımlanamazlar. Zaten aslolan, onlar değil midir? Dünü bugüne taşıyan; Çalik Sipîleri, rû sipî, rî sipî, por sipîleri, çatışmaların önünde bedenden set olanlar… Onlar tüm renklerin ortak ahlâkı-vicdanı, en ortak gelecek inşacıları…
Toplumsal demokrasiden tek bir renk bile solmasıncıların en kararlıları, en iradelileri, ülkemizin en aydınlık yüzleri, en tevazu yüklü yüzleri, en sevecenleri. Aşitixwazliğin en gözü karaları, ülkeyi yastan çıkaracak gözaydınları, en yaratıcıları, en dürüst olanları. En karanlığın aydınlık ulakları, en onurluları. Jin-jiyan-azadililerin en kıymet bilenleri. Havayı-suyu gözü gibi koruyanları, börtü böceğin de yoldaşı olanları. Hudut tanımaz namluların gözyaşları aynı renge boyadığının çıkmazını bilenleri, hakikati ak ile karadan ibaret saymayanlar (ne gözden ne gönülden ırak olanları). En çok fikriyle silahları eritip, gömenler. Yan yana renklerin, yan yana silahlardan daha başı dik, onurlu yaşam olduğunu bilenleri.
Emek hırsızlığından, tecavüzden, aldatmadan, yanıltmadan, ikiyüzlülükten daha öldürücü bir silahın olmadığını bilenler. Onlar, onurlu barışın yedi veren çiçekleri, en çirkin olanın barışa silah çekenler olduğunu bilenleri, barışın en başı eğilmez savunucuları ve en sahici halinin hikayecileri…
Kürt-Türk annelerin, gerilla-askerlerin ortak doğum günü ve de aynı gün doğmalarının gönül yüceliği ortak vatanda demokratik toplumda olacaktır. Acıları ayırmadan, yarıştırmadan (Bahçeli’nin Sırrı Süreyya’nın resmine dokunuşu kadar sahici şekilde tüm yitirilen canlara dokunmak) candan can alan değil, cana can katan…