Bu ülkenin öz sahipleri, öz evlatları sözde değil, özde insan muamelesi görünmenin minnetini değil, gururunu yaşamak istiyor
Sibel Sütpak
Onurlu barış talebinin bedeli bu kadar ağırdır işte.
Yıllarca acımasız savaşın hakim olduğu topraklarda; hayatları yarım, yâr’ı yârensiz bırakır. Evlatsız bırakır anneleri, çocukları ise ebeveynsiz. Onurlu bir barış yücedir, kudretlidir, özlenendir, sevilendir, ziyadesiyle emek bedel isteyen bir iştir, zordur, çok zordur bu yüzden de.
Ama bir o kadar da kutsaldır. Bundandır ki bu uğurda, göz kırpılmadan verilir emek, hem de can pahasına.
Nice kanlar aktı, nice canlar gitti bu uğurda, Kürt coğrafyasında. Ve hiç kimse de şikayet etmedi kan ve can vermekten onurlu dava uğruna. Barışa, ama onurlu bir barışa feda olsun, denildi hep.
Sırrı Süreyya Önder de barış fedaileri kervanına katıldı bu uğurda. Zamansız oldu gidişi, tıpkı diğer tüm barış fedailerinin zamansız gidişi gibi.
Ülkenin en can yakıcı davası olan ve onlarca yıldır süren onurlu bir davanın devrimcisiydi. Kimliksiz bir devrimci yani. Zaten olmaz ki devrimcinin kimliği. Ezilenin sesi, haklı davanın davacısı olmak değil midir devrimcilik.
İşte bu yüzden devrimciydi diyorum.
Çünkü özü sözü birdi. Teorisi neydiyse pratiği de oydu. Ezbere konuşanlardan değildi. Farkındaydı tüm yaşananların ve de yaşanacak olanların. Devrimci kişiliği gereği koymuştu bu yola başını.
Biricik evladı, Ceren’inin dediği gibi, ikinci bir kazağı yoktu. Bir lokma bir hırka felsefesi ile yaşıyordu, halkın fedaileri olan tüm yiğit canlar gibi bir yaşam tarzına sahipti.
Tarz dediysem öyle altın varaklı koltukların, altın kapaklı klozetlerin olduğu şato gibi evlerdeki yaşam tarzı değildi tabii ki de.
Hepimiz gibi, herkes gibi, halk gibi sade, ekonomik açıdan ucuz, ama kaliteli bir yaşam tarzıydı yaşadığı. Yine Ceren’in dediği gibi “Onurun beslendiği” bir yaşam tarzıydı. Ve de uğruna hayati ameliyatını ertelediği barışın amaç edindiği bir hayat tarzıydı.
Bu yüzden minnettarız.
Bu yüzden bir yoldaşı, bir devrimci yoldaşı kaybetmenin derin hüznünü yaşıyoruz.
Ve biz onu asıl bu uğurda, onurlu barışın uğrunda verdiği mücadele ile tanıdık. Evet, sanatını da sevdik, ama biz onu asıl duyarlı kişiliğiyle sevdik. Esprilerine, anekdotlarına güldük de, ama asıl tahtı, sağlığından ödün vererek bu davanın çözümü için koştururken kurdu gönlümüzde. Hakaretlere, tehditlere boyun eğmeden, düşüncesinden zerre ödün vermeden koşturdu yıllarca barış için. Ve amacı uğruna, zamansız bir veda ile ayrıldı barışsever halklardan.
Evet halklar…
Kürt’ünden Türk’üne
Milliyetçisinden demokratına, muhafazakarından sosyalistine…
Herkesi ağlattı ardından.
Gidişi bile birleştirici oldu…
Ne denir ki böyle güzel bir insanın ardından, nur içinde uyusun, demekten başka…
Nur içinde uyu, Sırrı yoldaş.
Herkes yaşar, herkes zamanı gelince gider tabii ki. Ama aslolan onurla gidiştir. Herkese nasip olmayacak türden bir gidiş. Zamansız bir gidiş, ama onurluca bir gidiş…
Farklı kesimden, farklı düşünceden binleri bir araya getirmek, bilindiği gibi güç bir iştir. Ama o bunu başaran nadir insanlardan oldu.
Farklı renkteki insanları bir araya getiren isimdir barışın elçisi ve de artık şehidi Sırrı Süreyya Önder.
Ülkenin onlarca yıldır özlem duyduğu bir tabloyu çok net şekilde gözler önüne serdi.
Gidişi bile anlamlı oldu yani.
Evet, onu kaybetmenin acısı büyük. Yokluğu telafi edilemez. Gözleri ebediyete kapanıp görmese de uğruna ömrünü verdiği bu tabloyu, her renkten insanı hastanede ve taziyesinde bir araya toplanmayı sağlayan, “demokratik bir tablo” yaratmayı hastalığında ve vefatıyla yaşatmayı başaran bir insan.
Eminim ki hissediyordur ve gurur duyuyordur, bu topraklarda diktiği fidanın başarıyla yetişip, çiçeğe durmasının sağlandığını.
Evet, o çiçek açmalı.
Bu toprakların onlarca yıldır özlemini çektiği; birleştirici, onurluca yaşamın sağlanacağı o çiçek, mutlaka açmalı.
Çünkü bu ülkenin halkları, bunu candan istiyor.
Çünkü Kürtler, bunu istiyor.
Bu ülkede, genelde tüm ülke halkları olsa da; özelde en çok acı çeken, en çok bedel ödeyen Kürtler, artık insanca, onurluca yaşamın hayat bulmasını istiyor. Kimliklerinin tanınması, varlıklarının kabul edilmesi, başka ırka kurban edilmemesi düşüncesinin yerin yedi kat dibine girip, bir daha ne şekilde olursa olsun, yeryüzüne öyle aşağılıkça bir düşüncenin çıkıp, hüküm sürmemesi gerektiğini istiyor, bekliyor.
Bu ülkenin öz sahipleri, öz evlatları sözde değil, özde insan muamelesi görünmenin minnetini değil, gururunu yaşamak istiyor.
Sırrı yoldaşın, yoldaşları ile birlikte diktikleri fidanın, o çok özlenen barış çiçeğini bir an önce açması umuduyla, saygıyla, minnetle…