AKP iktidarı geçmişten ders çıkarmak ve halkların, barış ve demokratikleşme mücadelesinin yenilmez olduğu gerçeğini kabul edip, demokratikleşme yolunda adımlar atmak yerine şiddeti ve hukuksuzluğu arttırarak ayakta kalmak istiyor.
Zira toplumun muhalif tüm kesimlerine yönelik görülmemiş bir şiddet ve hukuksuzluk var. Saldırı dalgası demek yetersiz kalır, hukuksuzlukta tam bir tsunami haliyle karşı karşıyayız. Bir gün kayyım atanıyor, belediye başkanı tutuklanıyor, başka bir gün televizyon kanalları basılarak gazeteciler göz altına alınıyor, iş yerleri basılıp sanatçılar, menajerler gözaltına alınıp 12 yıl önceki Gezi Direnişi yeniden gündeme getirilerek toplum sindirilmek, korkutulmak isteniyor.
Sömürü, baskı, talan, Bolu’da olduğu gibi yangınlardaki can kayıpları ve diğer tüm melanetlerin sorumlusu; açlık, işsizlik ve sefaletin müsebbibi olan iktidar çürüme ve çöküşünü hukuksuzluk ve şiddet aygıtlarıyla durdurmak, muhalefeti bastırmak, bölmek ve dağıtmak istiyor.
Kürt demokratik güçlerine, iş, barış, özgürlük, hak, hukuk diyenlere karşı amansız bir saldırı var. Muhalif kesimlere yönelik süren operasyonlarda son birkaç hafta için bile yüze yakın insan tutuklandı. ESP’ye yönelik saldırı dalgasında partinin eş başkanının da içinde olduğu yüz kadar parti ve gençlik örgütü yöneticisi hukuksuz biçimde gözaltına alındı, şiddet uygulandı ve onlarca sosyalist tutuklanarak hapse gönderildi.
Kürt halkının hak ve özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik talepleri bir yandan şiddet diğer yanda hukuksuzlukla karşı karşıya kalıyor. İki ay içerisinde Yeni yaşam, Jinnews, Mezopotamya Haber Ajansı’ndan çok sayıda gazeteci şiddet uygulanarak gözaltına alındı. Onlarca siyasetçiyle birlikte 15 Kürt gazeteci tutuklandı.
Ana muhalefet partisi CHP’nin gençlik kolları genel başkanı bir twitter yüzünden gözaltına alındı. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu daha kürsüden inmeden yaptığı konuşmadan dolayı hakkında yeni bir soruşturma açıldı. Dün Çağlayan Adliyesi’nde ifade vermeye çağrıldı.
Özgür basından sonra Halk Tv hedef halinde. Yandaş olmayan herkes hedef halinde. Hiç kimse güven altında değil. Basın, düşünce, ifade özgürlükleri yok ediliyor. Gazetecilik tarihin en hukuksuz uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyor. Yargı, iktidarın elinde bir sopaya dönüştürülüyor. Toplumun haber alma hakkı cezalandırılmak isteniyor. Dört gazeteci adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Halk Tv yayın yönetmeni gazeteci Suat Toktaş hukuksuz biçimde tutuklanıp hapse atıldı.
Kayyım politikası sürüyor. DEM partili 8 Belediyeye kayyım atandı. Biri ‘Kent Uzlaşısı’ kapsamında olmak üzere iki CHP’li belediyeye kayyım atandı. CHP’li iki belediye başkanı hala tutuklu.
DEM Partili Siirt Belediye Eş Başkanı Safiye Alağaş gazetecilik faaliyetlerinden dolayı açılan davadan dolayı yıllar sonra hızlandırılmış yargılamayla cezalandırıldı. Siirt Belediyesi’ne kayyım atamak için eski gazeteci, yeni Belediye Eş Başkanı üst mahkemeler süreci beklenmeden “terör” suçundan tutuklandı.
Siirt Belediye Eş Başkanı Alağaş da diğer yüzlerce, binlerce Kürt siyasetçi, gazeteci, yazar, aydın, genç kadın gibi suçlu gösterilerek adeta kumpas davalardan biriyle mahkum edildi. Adına “gizli tanık” dedikleri sistemin aparatları eliyle hakkında cezalar üretildi, yürüttüğü gazetecilik faaliyetleri “terör” kapsamında değerlendirilerek, “terör örgütüne üye olmak” gibi on yıllardır uygulayageldikleri sözde hukuk, aslında siyasi kararlar hapis cezasıyla cezalandırıldı ve hapse gönderildi
Bir yandan barış için kurulan sözler, silahtan ve şiddetten arındırılmış bir gelecek tahayyülü, İmralı’da tecrit altındaki Öcalan ile süren görüşmeler var, diğer yanda şiddet, hukuksuzluk ve sınır ötesinde dinmeyen operasyonlar, atanan kayyımlar var.
Her gün bombaların düştüğü sınırın öte yakasında insanlar ölüyor. Sınırın bu tarafında baskı, şiddet, hukuksuzluk at başı giderken Kürt halkı ve halkların barışa giden yolun kapılarının açık olduğuna inanmaları isteniyor.
İmralı’da hala tecrit koşullarında tutulan Öcalan tarafından çağrı yapılması, şiddetin son bulacağı ortamın ilan edilmesi isteniyor. Elbette barış olsun! Ancak silahın, şiddetin bir yöntem olmaktan çıkarılması için barış savunucuları da büyük bir umut ve çaba içerisindeyken iktidarın şiddet ve hukuksuzluk yüklü dinmeyen uygulamaları kabul edilebilir değil.
Bir yandan Kürt sorunun çözüm yoluna girmesine ilişkin söylem, diğer yanda kayyım uygulamaları, gazete büroları, televizyon stüdyoları, ev baskınları sürüyor. Korku ve gözdağı yaymak, gazetecileri tutuklamak kabul edilebilir bir durum değil. Sınır ötesinde öldürülen iki gazeteci Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in cenazelerinin getirilmesine, doğduğu köylerinde toprağa verilmelerine bile izin verilmezken diğer yanda barış söylemiyle güzel günlere ilişkin vaatlerde bulunmak soru işaretlerini daha da büyütüyor.
Bahçeli her grup toplantısında Öcalan tarafından çağrının yapılmasını istiyor. Erdoğan her defasında iktidarının uygulamalarını överken, şiddetsiz ortama ilişkin sözler ediyor. Üçüncü İmralı Heyeti görüşmesinden sonra yeni bir sürecin deklare edilmesi beklentisi var. Ancak demokratik yolun açılması, taşların temizlenmesi için nelerin yapılacağı, hangi adımların atılacağı açıklanmıyor.
Toplumsal barış ve demokratikleşme talepleri yok sayılmaya devam ediliyor. Kamuoyunun bilgi edinme hakkı ve barış talebi görmezden geliniyor. Kürtlerin ve Türklerin, Arapların, Alevi, Sünni tüm Türkiye halklarının şiddetten arındırılmış ve demokratik bir Türkiye için neler yapılacağına nasıl bir yol izleneceğine ilişkin iktidardan beklediği yanıtların verilmesi bir yana şiddet ve hukuksuzluk artarak sürüyor.
Elbette barış olmalı, Kürt meselesinde demokratik çözüm bulunmalıdır. Ancak içeride ve dışarıda süren iktidar kaynaklı şiddet ve hukuksuzluk da son bulmalıdır. Demokratikleşme kapsamlı adımlar atılmalıdır.
Ancak tablonun bize çarpıcı olarak gösterdiği gibi, barışın, demokratikleşme ve çözümün halkların ortak mücadelesi ve demokratik direnişiyle kazanılacağıdır. Tüm bu saldırılar karşısında mücadeleleri birleştirmek için zaman kaybetmeden hızla adım atılmalıdır. Dolayısıyla tüm güçleriyle demokratik muhalefet tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Ve dağlarına bahar gelecekse memleketin, bu ancak barış ve demokratikleşme için verilecek mücadeleyle sağlanabilir.