Silahların yakılmasından sonra barışa doğru yeni bir adım daha atıldı. Komisyon çalışmaları devam ederken PKK Türkiye’den çekilme kararı alarak barış sürecinin hızını arttırmaya yönelik bir açıklama yaptı. Kandil’de yapılan basın toplantısında bu karar Sabri Ok tarafından okundu. Çözüm için tek taraflı adımlar atılırken hükümet tarafından somut gelişmelere tanık olamıyoruz. Gelişmeleri sürece yayarak otoriter yapının oluşmasını hedefine koyarak ilerlemeyi adım adım götürmeyi düşünen bir hükümet ile karşı karşıyayız. “Terörsüz Türkiye” şu an slogandan öteye gitmiyor. Bu kavramı hayata geçirmek için Meclis’teki bütün partilerin sürece katılması önemli. Hükümetin muhalefete karşı olan tutumu bu sürece uyum sağlamıyor. Muhalefette olan partilerin bir kanadında esneklik diğer kanadında sert tavır işleri daha da zora sokuyor. Barış ve demokrasiden uzak davranışlar olası iyimser gelişmelere engel olarak toplumda huzursuzluk yaratıyor.
İki ana başlık hayati önem taşıyor geleceğimiz için. Erdoğan iktidarda kalmak için Suriye’de SDG’nin tasfiyesi için Suriye geçici hükümetine akıl hocalığı yaparken Meclis’te de DEM Parti’yi yanına alarak mecliste 360 sayısını hedefliyor. Olmayacak duaya âmin denmez durumu gayet açık. DEM Parti Erdoğan’ın ilk önerisine doğal olarak karşı bir tutum içerisinde olacaktır. SDG’nin tasfiye olması bu aşamada çok zor görünüyor. Çünkü devrede başka devletlerin de hesapları var. En önemlisi de ABD’nin desteğini alan SDG’nin Suriye’de önemli bir güç olduğunu unutmamak ve ilk çözüm sürecinde Öcalan’ın “Rojava bizim kırmızı çizgimizdir” sözünü de gözardı etmemek gerekir. Suriye geçici hükümetinin bir devlet refleksi ile başarılı bir konumda olmadığı da ülke içindeki katliamlardan bellidir. Şara her ne kadar cumhurbaşkanı sıfatıyla diğer devletlerle görüşse de geçmişteki kimliği her zaman akıllarda duruyor. Kendi içindeki silahlı terörist gruplara tam hâkim olamadığı için her an ipi çekilebilir. SDG yapısının batı blokuna yakın demokrasi ve özgürlük anlayışı ayrıca Mazlum Abdi’nin siyasi tutumu Suriye’nin yeni geçici hükümetine liderlik yapması olarak gerçekleşebilir. SDG’nin müzakerelerdeki talepleri kabul edilmezse savaşın kapıları yeniden açılır.
Böyle bir gelişmede askeri çözümden yana alınacak kararlar hem Türkiye ve hem de Suriye açısından her iki ülkeyi de olumsuz etkiler. Türkiye iç siyasette de olumsuz bir tablo çizmeye devam ediyor. Ülkede barış, demokrasi ve özgürlük isteyen insanların sesleri yükseldikçe seçimin de yaklaştığının habercisi olacaktır. Muhalefeti susturmak için her gün yeni bir dosya gündeme geliyor. İmamoğlu’na casusluk suçlaması ve TELE 1’e kayyum atanması siyaseti kirletmekten başka bir şey değildir. Yarın hangi dosya gündemi oluşturacak acaba? Halkın esas yaşam koşullarındaki zorlukları konuşmaya fırsat tanınmıyor bu durumda. Yağma, çökme, siyasi skandallar, halkın fakirliği, ekonominin çöküşü ve eğitim konularının tartışılmasına sıra gelmiyor.
Tek çözüm barış ve demokrasi yolunun açılması. Olabilir mi? Neden olmasın.









