PKK Lideri Sayın Öcalan’ın beklenen önemli ve tarihsel çağrısı, tüm Kürt halkına, bölge halklarına ve dünya kamuoyuna sunuldu. Sayın Öcalan’ın mesajı, başta dört parça Kürdistan’da bulunan bütün Kürt halkında, Türkiye halklarında ve demokrasi güçlerinde, siyasal partilerde, bölge halklarında ve tüm dünyada ciddi bir yankı ve destek buldu. Tek başına bu gelişme bile yapılan çağrının anlamını, önemini ve tarihselliğini ortaya koymaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekiyor ki “cümlenin malumu olduğu üzre” Sayın Abdullah Öcalan, 1993’ten beri barış ve demokrasi için her yolu ve yöntemi denemiştir. Yani bugün Sayın Öcalan’ın, barış ve demokrasi amacıyla ortaya koyduğu bu çaba, irade ve geliştirilen çözüm önerileri yeni değildir. Ayrıca hem bundan önceki barış ve demokrasi girişim ve süreçleri hem de bugün barış ve demokrasi için yapılan çağrı, Öcalan’a bağlı bütün Kürt dinamikleri tarafından kabul edilmiş, benimsenmiştir. Özetle Sayın Öcalan, bir sistematik ve tutarlılık içinde ve bütün örgütlü Kürt güçleriyle ortaklaşarak bir çözüm projesi geliştirmiştir. O nedenle Sayın Öcalan tarafından ortaya konulan bu çağrı, birilerin sandığının aksine Kürt halkının ortak barış ve demokrasi iradesini ifade etmektedir.
-Şüphesiz bu çağrıya ilişkin bütün toplumsal- siyasal kesimler, her yönüyle ve ayrıntılı olarak, çeşitli değerlendirmeler yapmaktadırlar. Doğal olarak bu değerlendirmelere devam edilecektir.
Söz konusu çağrıda Sayın Öcalan, “Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır” diyerek ve benzeri başka birkaç cümle ile demokrasinin önemine dikkat çekmiştir. Bu açıklamada devletin ısrarla gündemleştirmek istediği, silahlı mücadelenin bırakılması ve PKK’nin varlığına son verilmesi de yer bulmuştur. Ayrıca yazılı metnin paylaşılmasından sonra DEM Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın, “Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” notunu iletmiştir. Bu notun çağrının bütün içeriğini ve ruhunu değiştirdiği, herkesin ortak fikri olarak ifade edilmektedir. Çünkü bu notta ortaya konulan ifade, devleti yönetenlerin barışı ve demokrasiyi isteyip istemediklerini gösterecek olan bir turnusol kâğıdı görevi görecektir. Bir anlamda çok anlamlı, değerli ve önemli olan bu ifade, sürecin selametini garanti eden bir özellik taşımaktadır. Ayrıca bu ifade Sayın Öcalan’ın silahların bırakılması ve PKK’nin feshi önerilerine bakarak kendilerine ucuz zafer çıkartmak isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakmaktadır. Yine bu ifade, çağrıya hâkim olan anlayışın, adil ve demokratik bir barış ve bunun gerektirdiği hukuksal zeminin yaratılması olduğunu da ortaya koymaktadır.
Sayın Öcalan’ın bu çağrıyla yaptığı politik düzenleme çok açık, net ve anlaşılırdır. Çağrıda Kürt halkının temel talepleri olan yerel yönetimlerin özerkliği, ana dilde eğitim, siyasal af ve benzeri demokratik talepler ve bu talepler uğruna mücadelenin devam edeceği açıktır. Ne mücadeleden vazgeçilmiştir ne de mücadele gereksiz hale gelmiştir. Birilerine verilen, birilerinden alınan bir şey söz konusu değildir, çünkü siyasal ve toplumsal bir değer olan barış ve demokrasi, ticari bir meta olarak görülmemiş, öyle değerlendirilmemiştir.
Buradan hareketle Sayın Öcalan, Kürt halkının haklı talepleri için sürdürdüğü demokrasi ve özgürlük mücadelesinin silahlı mücadele yönetimiyle değil “siyasal ve hukuki zeminde sürdürülmesini” önermektedir. Çünkü Kürtlerin özgürlük ve eşitlik talepleri, ancak demokratik koşullarda gerçekleşebilir. Olan biten bundan, yani sürdürülen mücadelenin yönteminin ve aracının değiştirilmek istenmesinden ibarettir.
Sayın Öcalan, bu çağrıyı yaparak, barış ve demokrasi konusunda kendisine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmiş olmaktadır. Böylece Sayın Öcalan, birinci olarak, demokrasiyi ve hukuku ortada kaldıran uygulamaların zeminini veya gerekçesini ortadan kalmıştır. İkinci olarak, devletin yine aynı gerekçelerin arkasına sığınarak Rojava’ya, Güney Kürdistan’a yaptığı saldırıların argümanları da ortadan kaldırılmıştır. Üçüncü olarak Sayın Öcalan yaptığı bu çağrıyla, devleti adım atmak zorunda bırakmıştır.
Bütün bunlara rağmen barış ve demokrasi için geliştirilen bu sürecin, işleyip işlemeyeceği veya nasıl işleyeceği, tamamen devletin tutumuna bağlıdır. Artık ne yapacaksa devlet yapmak durumundadır. Bu noktadan sonra barışın ve demokrasinin önündeki yegâne engel devlet ve devleti yönetenler olacaklardır. Artık barış ve demokrasi için adım atması gereken devlettir.
Devlet, bu amaçla tez elden hukuki hakkı olan ve Bahçeli’nin ayrıca taahhüt ettiği Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlamalıdır. Kayyumla gasp edilmiş belediyeler, seçilmişlere devredilerek sürece güç katılmalıdır. Yapılabilecek daha birçok benzer demokratik düzenlemeyle, karşılıklı güven artırıcı adımlar atılmış olacaktır.
Devletin bu gelişmeleri hemen ve kolayca yapacağını sanmak yanıltıcı olacaktır. Bundan önceki barış ve çözüm süreçlerinin tamamından olduğu gibi sürecin bir yerinde darbe mekanizması devreye girebilir. İşte tam bu noktada barışın ve demokrasinin kazanılmasının bir mücadele sorunu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunun için Kürt halkı, emekçiler, kadınlar, gençler, aydınlar ve bütün demokrasi güçleri, ortaya koyacakları azami çabayla ve etkili mücadelelerle devleti, kalıcı, adil bir barışa ve demokratik bir siyasal sisteme zorlamalıdırlar.
Ayrıca başta sürece destek veren devletler, uluslararası kurumlar, Türkiye ve Kürdistan’da faaliyet yürüten siyasal partiler, demokratik kurumlar ve bütün demokrasi güçleri de bu sürece aktif destek sunmalıdırlar.
Böylece Sayın Öcalan’ın barış ve demokrasi çağrısının yarattığı umudu büyütebilir ve bu taleplerin gerçekleştirilmesi sağlanabilir.