Beklenen çağrı geldi. İçeriği az çok belli olmasına rağmen açıklama beraberinde soruları da getirdi. Devletin yapısı, daha önceki barış girişimlerinin bir sonuca varamaması bu endişelerin kaynağıdır. Üstelik barış girişimlerinin ve görüşmelerinin yapıldığı sırada kayyum atamaları, sık sık operasyonların yapılması kaçınılmaz bir şekilde kafa karışıklığına neden oldu. Üstelik DEM Belediyeleriyle sınırlı kalmayıp CHP belediyelerine de kayyum atanması sürecin niteliği ile ilgili tereddütleri fazlasıyla arttırdı.
İktidarın üslubu daha çok barış değil sanki bir savaşa hazırlık havası yarattı. Son hafta içinde Erdoğan’ın “başkomutan olarak” Özgür Özel’i uyarması iyice siyasi ortamı gerdi. Öcalan’ın çağrısından sonra iktidarın nasıl bir yol izleyeceği elbette önem kazanıyor.
Görüşme heyetinden yapılan açıklamada bir yıldır görüşmelerin sürdürüldüğü söylendi. Öyle anlaşılıyor ki, 2023 Mayıs seçimleri sırasında görüşmelerin olması büyük olasılıktır. Bilindiği gibi ardından AKP’nin büyük yenilgi aldığı Mart 2024 mahalli seçimleri yaşandı. Aynı yıllar ekonominin sürekli kriz yaşadığı günlerdi.
Olayı Bahçeli’nin tokalaşmasına kadar götüren gelişmelerse Suriye’deki yaşananlar, sınırların ötesinin “ateş çemberine” dönme ihtimalidir. Süreci ileriye doğru yaşadıkça ardından onu harekete geçiren geçmiş etkenler de daha iyi anlaşılacaktır.
Açıklanan metin bir barış çağrısı olması itibariyle elbette bir destek görmüştür. Ancak metin ilan edildikten sonra en çok dikkat çeken konu Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısına ek olarak gönderdiği kısa nottur:
“Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz, pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir”
Gerçekten çok büyük değişimlere işaret eden açıklama metni beraberinde kaçınılmaz olarak soruları getiriyor. Böyle önemli adımların ancak “demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması”yla gerçekleşme şansı ortaya çıkabilir. Böyle bir boyutun tanınmasının yolu ise hala aydınlık değildir. Elbette demokrasi mücadelesi, yaşanan sürecin heba olmaması için büyük önem taşıyor. Fakat bu konu yarın ulaşılacak bir hedef değil, tam tersine uzun ve zorlu mücadelenin sonucu elde edilebilir.
Ancak çağrı görüşmeleri sırasında devletle bu konuda bir uzlaşma ortaya çıkmış mıdır?
Öcalan çağrıyı yaptıktan sonra artık “top devletin ayağında”dır yorumları ne ölçüde gerçekçidir, yakın süreçte bu beklentilerin cevapları ortaya çıkacaktır.
Erdoğan şehit ve gazi aileleinin iftarında yaptığı konuşmasında “uzattığımız elin bırakılması veya ısırılması halinde demir yumruğumuzu daima hazır tutmaya devam ediyoruz” diyerek sürecin başından beri gelen tavrını devam ettiriyor.
PKK yaptığı açıklamada ateş kes ilan etti. Öte yandan haklı olarak Kongre ve silah bırakma adımlarının ancak “Önder Apo’nun pratik öncülüğünde gerçekleşebileceğini” bildirdi. Öcalan’ın Kongreye pratik öncülüğü sadece iletişim hattının kurulması ile mi mümkün olacaktır?
Detaylar bir yana “demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması” nasıl gerçekleşecektir? Bu sürecin anahtar sorusu budur.